Eserine şaşıranlar

Sayın Rauf Denktaş’ın geçtiğimiz Cuma akşamı bir özel TV stüdyosunda yaptığı itiraf olsa olsa bir “günah çıkarma” olabilir.

Önce itirafı nakledelim:

“Geçenlerde yaptığım geziler esnasında bir husus beni çok etkiledi, dikkatimi çekti. Okul ziyaretinde, öğrencilerle beraberdim. 13-15 yaşlarında bir kız evladımızın taktığı bir takı, ziynet beni şok etti, rahatsız etti. Kızımız takı olarak ‘HAÇ’ takmıştı. Bana çok dokundu. Kızımızı yanıma çağırarak, taktığı o şeyin ne olduğunu sordum. Neden taktığını sordum. Sonra da sen Müslüman değil misin dedim. Kız bana “-galiba Müslümanız!” demesin mi? Gerçekten çok fena oldum. Yeni neslimizin bu görünümü, durumu ve zihniyeti beni oldukça sarstı. Burada büyük ihmal var. En tabiî ki Cumhurbaşkanı olarak sorumluluğun büyüğü de bana düşmektedir. İçinde bulunduğumuz bu durumu öngörememiş, çok ihmalkar olmuşuz.”

İzninizle ben bu sözleri tevbe ve istiğfar sadedinde söylenmiş bir özeleştiri olarak göremiyorum. Dolayısıyla bir erdemlilik değil bu. Yani, “Kişi noksanını bilmek gibi irfan olmaz” sözünün kapsamına girmiyor. Denktaş bunun hata olduğunu yeni mi fark etmedi ki, bu onun için bir erdem sayılsın.

Bu hatanın faillerinden biri, belki de birincisi o. Kıbrıs’ta tüm ısrarlara rağmen başta İHL’ler olmak üzere birçok dini talebe hep “hayır” diyenlerin başında kimin geldiğini bizzat işin içinde olanlar adlı adınca söylüyorlar.

İşe bu nedenle bu bir tevbe değil. Olsa olsa bu bir “günah çıkarma”. Günah çıkarma ise bildiğiniz gibi bir kilise uygulaması. Yani Sayın Denktaş’ın, Türk kızının boynunda görünce sarsıldığı “haç”ın ait olduğu Hıristiyanlığa ait bir uygulama.

Sahi, Sayın Denktaş o kızdan ne demesini bekliyordu?

“Elhamdülillah Müslümanım!” demesini mi?

O çocuk “Galiba Müslümanız” derken doğru söylemiş. “Galiba” ihtimal belirtir. O da “Müslüman” olduğundan emin değil. Hem niye emin olsun ki?

Müslümanlık nedir öğretilmemiş. İslami bir bilincin kırıntısına sahip değil. Ne okulda, ne evde, ne basın yayında, ne sokakta? Dinin pratiğinden zaten mahrum. Üstelik Müslüman “gerici”, “İslam “gerilik” olarak lanse edilmiş.

Seküler eğitimin sayısız kurbanından sadece biri o. Boynunda haç olmuş-olmamış ne fark eder? Yüreğine haç takılmış çocuklar bunlar. (Haç’ın Hz. İsa’nın tevhit mesajıyla hiçbir alakasının olmadığını, kadim putperest dinlere ait bir fetiş olduğunu öğrenmek isteyen Mısır müzesinde sergilenen 3000-3500 yıllık firavun heykellerinin ellerinde tuttukları “halkalı haç”a bakabilirler.)

Ha haç ha diğer putperest semboller. Kendi çocuklarımızın yüreğine ne kadar putperest sembol varsa onları doldurduk. Allah sevgisinden, Peygamber sevgisinden, hikmet sevgisinden, adalet aşkından, sorumluluk bilincinden, iman lezzetinden, Kur’an hidayetinden esirgediğimiz minicik yürekleri modern birer “Panteon”a, bir puthaneye dönüştürdük.

Ondan sonra da boynunda “haç” görünce “şok olmaktan”, “rahatsız olmaktan” söz eder olduk. Bunu söylen Sayın Denktaş, ‘Dipkarpazlı Rauf Ağa’ değil, Kıbrıs Türk toplumunun bir numaralı yöneticisiydi.

Bu köşede üç yazı yazmışım bu konuda. Ve sormuştum: “Kıbrıs’ın Müslüman kimliğine ne oldu?” diye. Sahabe’nin fethedip daha Raşid Halifeler döneminde İslam’a kazandırdığı Kıbrıs hangi politikalar sonucu kumarhaneleriyle, para çamaşırhaneleriyle, fuhuş sektörüyle “günah adası” haline gelmişti? Şu satırlar o yazılara ait:

“Bizde, İslam’dan kopmuş olan kimseleri tasvir için “İslam’la bağı sadece nüfus cüzdanındaki ‘İslam’ yazısıdır” derler ya, Kıbrıs’ta İslam’la bağını koparanlar için o da yok. Çünkü Kıbrıslıların nüfus cüzdanlarında “İslam” da yazmıyor. Anlayacağınız dökme suyla değirmen ancak buraya kadar dönüyor. /?/ Görünen köy kılavuz istemez. Kıbrıs camiye yabancılaştırılmış, kiliseye ise girememiş birinin garip ruh halini yansıtıyor. “Kimliğimi kaybettim, hükümsüzdür” hali yani. Bu durumda kimliğini bulsanız da işe yaramayacak gibi görünüyor; çünkü hükümsüz? /?/ Ecevit, kendisiyle yapılan bir mülakatta KKTC’nin neden Türkiye’ye katılmasını doğru bulmadığını şöyle açıklıyor: “Şimdi Türkiye’de laik cumhuriyete yönelen tehlikeler var. KKC’nin Türkiye’ye katılması durumunda bizim tüm bu sorunlarımız Kıbrıs’a da aktarılmış olacak.” (Milliyet, 3 Eylül 1994) /?/ Ecevit’e göre Müslümanlaşma Türkiye’de tehlikeli bir sorun. KKTC bu tehlikeden uzak tutulmalı. Demek ki Ecevit, İslam açısından Kıbrıs’ı “steril” görüyor. /?/ Bu gerçekten de doğru. O kadar ki, Kıbrıs Türk İslam Cemiyeti Başkanı Hüseyin Ziya Demircioğlu, 1971’deki Kıbrıs Türk liderliğinin “İslamiyet’e Makarios’tan daha ziyade düşman olduğundan” dert yanacaktır.

Ha Kıbrıs ha Türkiye, fark etmez. Asıl şaşılası halde olanlar, haçını yüreğinde saklayanların eliyle yetişen neslin göğsünde haç görünce “şok(e) olanlar”dır.

 

Yorum Yaz