Gayr-ı müslim Türkler’in sorumlusu kim?

Kendisine uzatılan mikrofona adının “Mahir Arlo” olduğunu söylüyor.

Kocamustafapaşa’da bir mahalle kilisesinin papazıymış. Yaşı oldukça genç. Doğma büyüme İstanbulluymuş. Dini görünürlüğün oldukça kıt olduğu bir sosyete semtinde yetişmiş.

Bunlar bir yana.

Mahalle papazı Arlo, beni, bizi, hepimizi ilgilendiren ve derinden sarsması gereken sözler söyledi kendisini yargılar tarzda mikrofonu uzatan tv. muhabirine:

“Ben Müslüman değildim ki!… Ateisttim… Alnım bir kez secdeye gelmiş değildi… Ben ateistlikten Hıristiyanlığa geçtim…”

Bir mahzuru var mı?

İslam’a da Hıristiyanlığa da, İslam tebliğcilerine de Hıristiyan misyonerlere de anlamsız bir hırçınlıkla saldıran 0.03 halk destekli kim ve ne oldukları herkesin malumu ‘tipler’ için sakıncası olabilir.

Fakat biz Müslümanlar açısından mahzuru yok!

Dinsizmiş, dinli olmuş. “Dinsizmiş” dedim ama, belki de kendini dinsiz/ate sanan birçok ‘paganist’ gibi düşünüyor ve yaşıyordu, şimdi kendi inancının “mü’mini” olmuş…

Yani “ehl-i kitab” olmuş… Bu ülkede hiçbir dine, hiçbir inanca bağlı olmayan, kendilerine her gün yeni putlar ve putçuluklar imal eden yüzbinlerce benzeri gibi müşrik olarak, mülhit olarak kalmamış…

Arlo’nun demek istediği açık: “Beni Hıristiyan olmam, papaz olmam yüzünden suçlamayın” diyor; “ben Müslümanlığı terkederek Hıristiyan olmadım; ben dinsizliği, putperestliği terkederek Hıristiyan oldum” diyor. Ve kendi hayatından bir de örnek veriyor: “Alnım daha önce bir kez secdeye gelmiş değildi…”

Birçoklarının es geçtiği gerçeği Mahur Arlo güzel keşfetmiş. Nüfus cüzdanının din hanesindeki “İslam” yazısından başka İslam’ın “i”sini dahi bilmeyen, hayatının hiçbir döneminde dinine ‘donu’ kadar değer vermemiş olan, onun îtikat ve ibadete taalluk eden icaplarından asgarisine dahi sahip olmayan insanların Müslüman sayılmasının komikliğini o da farketmiş. Onun için “Ben Müslüman değildim ki!” diyor ve doğru da söylüyor.

Bu ülkede Mahir Arlo kadar dahi hayatı ve hayat ötesini ciddiye alıp, kendini ve kimliğini sorgulamamış o kadar çok insan var ki… O, içindeki boşluğu farketmiş. Fakat onu doldurmak için ontolojik altyapısına aykırı bir yol seçmiş. Bize göre boşluğu yanlış yerden doldurmuş. Fakat, bir şekilde doldurmuş işte. Çünkü tabiat boşluk kaldırmaz. Eğer siz doğrusunu engellerseniz, yanlışı gelir baş köşeye kurulur.

Hıristiyanlaşrine koymayan, dolayısıyla sistemin kendisini adam yerine koymayışına aldırmayan bir sürü insan göreceksiniz. Bu tiplerin, Firavun’un İnek Tanrısı’na âşık olan İsrailoğulları gibi, düşmanına âşık olmasını, özgürlüğünü “soğan ve sarımsağa” feda etmesini önleyecek hiçbir güç yoktur.

“Ben kendime zulmettim!”, “Ben sorumluluğumu yerine getirmedim!”, “Ben hakkımı savunmadım!” diyebilecek bir dürüstlüğe sahip olmak dahi, aynada kendi yüzünü çıplak seyredecek kadar özgüvene sahip olmaktan geçiyor.

Umutsuzluğa ve yılgınlığa hiç gerek yok. Tolstoy “İtiraf eden kurtulur” diyor; fakat biz itiraf etmekle pek kurtulacağımızı sanmıyoruz; fakat itiraf etmeden de hiç kurtulamayacağız.

O hâlde, hadi, önce doğruyu itiraf edelim; hem de bir istiğfar, bir tevbe gibi:

Biz sorumluluğumuzu yerine getirmedik.

 

Yorum Yaz