Harâmî

Kur’an “Hırsızın elini kesin!” der. Tevrat, on emirden birinde “Çalmayacaksın!” der. İncil, “ve eğer sağ elin sürçmene sebep oluyorsa, onu kes ve kendinden at!” der.

Kutsal kitapların tümünün yasakladığı hırsızlık, bu mesajların ilk muhataplarının yaşadığı zaman dilimlerinde, bir kişi ya da harâmîler çetesi tarafından, yine bir kişi ya da bir kervanın mallarına yönelik saldırılar ile ilgiliydi. Geçmişte yapılan en çaplı hırsızlıkların boyutu bile, bu günkülerle kıyaslandığında, çok sınırlı kalırdı.

Şimdinin harâmî çeteleri, milyonların hakkını gasp ediyorlar. Ulusal harâmî çeteleri olduğu gibi, global olanları da var. Ulusal olanları 70 milyonluk Türkiye’yi yağmaladığı gibi, global olanları, 6.5 milyarlık insanlığın ortak değerlerini, hakkını, emeğini, yer altı ve yer üstü servetini yağmalamakta. Birinciler “uluslaşma” adına bir ulusu soyup soğana çevirirken, ikinciler “globalleşme” adına bütün bir insanlığın ortak servetini soyup soğana çeviriyor. Ulusal çeteler, ne yaptıklarını soranlara “ulusal çıkarları koruyup kolladıkları” cevabını verirken, global çeteler “küresel ve bölgesel istikrarı koruyup kolladıkları” cevabını vermektedirler.

Harâmî…

Müslüman halkın dilinde ulus devletin özel besi reçeteleriyle hormonlayıp semirttiği bu çetelere verilen isim bile, İslam hukukunun helal-haram ayrımına dayalı dünya görüşünü yansıtıyordu. Değil mi ki onlar “haram”la besleniyorlardı, o halde “harâmî” idiler. Fakat harâmînin karşısında bir “helâlî” kavramı yerleşmemişti. Çünkü helal yemek, “normal” olandı. İstisnai olan “haram” idi. Bu nedenle de, istisnai olan kavramlaşmıştı. Fakat cumhuriyetin 77. yıl dönümünü idrak ettiğimiz bugünkü günde, “helal” olan istisnai hale geldi. Çünkü harâmî olmak, “Hırsızın elini kesin” öğretisini “irtica” yaftalarıyla darağacına çekmek isteyen çeteler tarafından teşvik edildi.

Harâmîler devletin imkanlarını ellerine geçirince, helâlîler “birinci tehdit” ilan edildi. Hangi harâmî hırsızlık yaparken suçüstü yakalandıysa, “irtica düşmanı” olduğunu söyledi. Her irtica kampanyası sırasında, milletçe adımız gibi biliyorduk ki, “irtica” diye en çok bağıranlar en çok soyanlar ve soyguna göz yumanlardı.

Uzun bir süredir bu ülkeyi istila eden çeteler nezdinde, İslam’ın adının “irtica”, Müslüman’ın adının da “mürteci” olduğunu bilmeyen yok. Harâmîler ve onları koruyan çeteler, bankalardaki mevduata devlet güvencesi sağlarken, gerçek “mürtecilerin” (siz “Müslümanların” okuyun) Kur’an’ın faizi yasaklayan talimatına uyarak maliyetinin altında dağıttıkları paralara el uzatmayacaklarını hesaplamışlardı. Bu ülkede, başından beri “kredi” adı altında sistem, öz evlat saydığı bir avuç haramzadeye “kaynak transferi” yapardı ve buna da kimsenin gıkı çıkmazdı.

Evet, bunun adı kaynak transferiydi ve nedeni de ideolojik kayırmacılıktı. Nasıl olsa mütedeyyin bir Müslüman gidip de kredi kullanmaz, diye düşünüyorlardı. Bankalardaki mevduatı devlet güvencesine almalarının temelinde de aynı ideolojik kayırmacılık vardı. Baksanıza, Özel Finans Kurumları’ndaki hiçbir mevduata devlet güvencesi verilmemişti ki zaten böylesi bir durum ÖFK’ların faizsiz sistemlerine ve İslam ticaret hukukunun öngördüğü kar-zarar ortaklığına da aykırıydı.

Kanalizasyon patladı. En üstünden en astına, siyasetinden asker sivil bürokrasisine kadar, devletle ilgili her yerden pislik akıyor. Kim kimi suçlayacak, kim kimi yargılayacak? Brifinglerde esas duruşa geçmiş bir yargı mensubunun, kendisine brifing verenleri yargılayabileceğine inanalım mı? İstanbul Barosu’nun yargıda rüşvetle ilgili anket sonuçları açıklanınca, rüşvetçileri yargılamak yerine rüşveti açıklayanları yargılama örneği önümüzdeyken, ne söylenip ne yazılabilir ki?

Kur’an, “Hırsızın elini kesin!” diyor.

“El kesme”nin literal anlamı yanında bir de, dilimizde de kullanılan mecazi anlamı vardır: “Engel olmak, elini tutmak, elin kötü eylemini bloke etmek”.

Bu milletin milyarlarca dolarını çalan elleri milletin cebinden kesin!

Ama kim yapacak bunu?

Bu hırsızların ellerini milletin cebinden kesmekle görevli olanlar, hâlâ tesettürlü kızların başından zorla çıkarttıkları örtüleri hırsızların ve hırsızlıkların üzerine örtüyorlar. Bir şeyi unutuyorlar: Onlar neden çalmıyorlarsa, işte aynı nedenden dolayı da örtünüyorlar!

Bakın şu hırsızların yüzlerine: O yüzlerin bu ülkenin bin yıllık gerçeği olan “helâlî”lere değil, bu ülkenin şunca yıllık yalanı olan “harâmî”lere mensup olduğunu anlamakta zorlanmazsınız.

Ben, bir harâmî çetesinin bir başka harâmî çetesiyle pastadan pay kapma yarışına “sifon çekildi, temizlik başlıyor” diye bakacak kadar umutlu değilim. Çünkü bu ülkede en büyük hırsızlık “milletin iradesi çalındığı” gün yapılmıştır. Milletin iradesini çalanlar, onu sahibine iade etmedikçe, milletin malını çalanların yok edilmesi mümkün değildir.

( 3 Kasım 2000 )

Yorum Yaz