Haremeyn: Ümmet laboratuvarı (2)

Ümmetin hastalıklarını teşhis laboratuvarı olan Haremeyn’de göze çarpan ilk üç hastalığı şöyle sıralamıştık:

  1. Tefrika hastalığı.
  2. Bedevilik/köylülük hastalığı.
  3. Tefekkürsüzlük ve sığlık hastalığı.

Birincisi olan tefrika hastalığını, önceki yazıda işledik.

Bedevilik hastalığına gelince. Bu hem misafirlerde hem de ev sahiplerinde görülen bir hastalık. Ama daha çok da ev sahiplerinde görülen bir hastalık.

Misafirler içinden bedevilik yapanlara “bedevi” dersek, kelimeyi mecazen kullanmış oluruz. Ama ev sahipleri içinden bedevilik yapanlara “bedevi” dersek, kelimeyi hakiki anlamıyla kullanmış oluruz. Onların ev sahipliği mecazi, zira Haremeyn’in gerçek ev sahibi Allah ve O’nun Resulüdür. Ama bedevilikleri hakikidir. Zira gerçekten de bedevidirler.

Kur’an bedevileri “A’rab” olarak anar. Mesela, “Küfürde en şiddetli olanların bedeviler olduğunu” söyler. Bedevilerin “iman ettik” dediklerini, “fakat gerçekte henüz tam iman etmediklerini, zira imanın boğazlarından geçmediğini”, doğrusunu söyleyip “teslim olduk” demeleri gerektiğini söyler.

Bedevilik bir bölgede yaşayan belli bir sosyal gurubun üyelerine özgü bir tasavvur ve davranış modeli değildir. Bedevilik, dünyanın her tarafında örnekleri görülen bir tasavvur ve davranış modelidir. Bizde buna “köylülük” karşılığı verilebilir. Bedevilik ve köylülük, kişinin yaşadığı yerle bire bir alakalı değildir. Kişinin, algı tarzı, akıl yürütme biçimi ve bunlara uygun davranış stiliyle alakalıdır. Çölün ortasında yetişmiş nice medeniler olduğu gibi, metropollerin göbeğinde büyümüş nice bedeviler vardır.

Tabi ki Haremeyn’in şimdiki bedevileri Müslüman bedeviler. Onlar din kardeşlerimiz. Dünyanın en nazik, en kibar, en beyefendi, en hatırşinas insanı olan Peygamber Efendimizin yanı başında doğup büyüyüp de, onun nezaketinden behre nasipdar olmayanlarıyla karşılaşınca, insan önce şöyle bir irkiliyor.

Her gidişimde bu tür insanlarla karşılaşırım. Birinde şoförüm su katılmamış bir bedevi çıktı. Beni Aziziye’den aldı, Kâbe’ye götürüyor. 5-10 dakikalık yol boyunca lafladık. Eski kabilelerden Beni Sad’dan imiş. Sorularıma verdiği cevaptan, halen çöle gidip belli dönemlerde orada yaşadığı, deve sürülerine sahip oldukları anlaşılıyordu. Takriben 60’ına merdiven dayamış biri olarak görünüyordu. Aklıma birden hiç Hac yapıp yapmadığın sormak geldi. Aldığım cevap karşısında küçük dilimi yutacaktım neredeyse:

“Kâbe orada, bir gün yaparız!” Nasip diye herhalde buna diyorlar!

“Mutavvi” Haremeyn’in her tarafından önünüze çıkan görevlilere verilen ad. Arapçada “gönüllü” anlamına gelir. Haremeyn’in organizasyonu gerçekten çok zor ve güç bir iş. Zannımca yeryüzünde, bu kadar yoğun misafir ağırlayan bir başka şehir yok. Haremeyn’de düzeni sağlamak, oradaki nizam ve intizamı korumak, dünyanın dört bir yanından gelen ve birbirinden farklı kültürler taşıyan ziyaretçilere hizmet sumak ayrı bir dert. Adam geliyor, millet tavaf ederken, tavaf yerinin tam ortasında namaza duruyor. Ölür müsün, öldürür müsün? Gerçekten sabrı zor bir durum. Makam-ı İbrahim diye bilinen iskele taşının önünde namaz kılmak için insanlar birbirini eziyor. Aynı şey Haceru’l-Esved’i öpme konusunda da yaşanıyor. Bütün bunlara müdahale edecek çok sayıda görevliye gerek var.

Fakat bu işi bir medenice yapmak var, bir de bedevice yapmak. Maalesef, görevlilerden çoğu belki de menşelerine uygun bir davranış sergileyerek bedevice hareket ediyorlar. Ama asıl bedevilik, tarihi ve tabii dokuya karşı yapılan muamelede görülüyor. Bu nokta, bedeviliğin cinayete dönüştüğü nokta. Harem’in etrafı yeni nesil gökdelenlerle kuşatılmış. Bana Kâbe boğuluyor gibi geldi. Her biri tabii birer ayet olan ve vahye şahit olmuş bulunan o koca koca tepeler, dev iş makineleriyle birer birer yok ediliyor. Vahiy tarihinin çok önemli tanıklarından Ebu Kubeys dağı katledileli çok olmuştu. Şimdi Ecyad kalesiyle birlikte Ecyad dağı da yok edilmiş. Yerine çirkin bir beton kule dikilmiş. Onu da dünyaya devre mülk olarak pazarlıyorlar. Türkiye’deki pazarlama broşürlerinde diğer ülkelerdekine göre bir fark göze çarpıyor: Kulenin üstüne resimde kondurulmuş Ecyad Kalesi. Bu foto-montaj, diğer ülkelere gönderilen broşürlerde yok. Bedevi kafasıyla Sığır çobanlarını (kovboy) aynı gözede buluşturan aşk, sanırım pazarlama ve daha çok kazanma aşkı? Allah akıl fikir versin!

Hendek savaşının yapıldığı yerdeki 7 mescitten altısı sizlere ömür. Oysaki o mescitlerin her biri, üzerine yapıldığı hendeğin manga başısı olan sahabinin adıyla anılıyordu. Bedir mezarlığı gittikçe daha bir kaybediliyor. Peygamberimizin doğduğu evin yerindeki kütüphaneyi yıkmışlar. Aynı şey, Medine’deki ünlü sahabe evlerinin yerindeki küçük mescitlerin başına da gelmiş. Fakaaaat! Cidde’deki İngiliz casusu Lawrence’in evi müze yapılmış. Sapasağlam korunuyor. Öyle ki, ana yolun orasına denk gelen evi kaldırmaya kıyamamışlar da, ana yol orada ikiye ayrılmış. Bunu, bedevilikle de açıklayamadım.

Üçüncü hastalık, tefekkürsüzlük ve sığlık hastalığı idi. Diyeceksiniz ki, bu hastalık sadece Haremeyn’i değil, ümmet coğrafyasının tümünü sarmış bir hastalık. Siz de haklısınız, derim. O halde, ispatı için nefes tüketmeye gerek yok. Allah cümle ümmete şifalar versin.

 

Yorum Yaz