“İçimizdeki beyinsizler yüzünden bizi helak eder misin Allah’ım!”

Geçenlerde bu köşede kaleme aldığım “Allah’ın yardımı duaya duran ellerde gizlidir” başlıklı yazımda şöyle demiştim:

“İsrail mi, tefrika mı daha büyük düşman? İsrail mi, yoksa tefrika mı daha kafir? İsrail mi, tefrika mı daha yıkıcı?”

“İti an taşı eline al” derler ya? Bu kez de benzer bir durum oldu. İslam ümmetinin en büyük düşmanı olan “tefrika” itini anmaz olaydık. Anışımızla kapının önünde belirmesi bir oldu. Ajanslara düşen bir haberle irkildik. Habere göre, Suudi Arabistan’da resmi makamlar nezdinde itibarlı bir “alim” (“alim”i tırnak içinde yazdım, zira gerçek alim olsaydı Allah’tan haşyet duyar, tefrikaya yol açan fetva vermezdi) olan Abdullah ibn Cibrîn, tüm Sünnilerden, Şii olduğu için Hizbullah’ı desteklememelerini, sempati beslememelerini, aksine kınamalarını isteyen bir fetva yayınlamış. Fetvasında, Hizbullah’ın İran adına çalıştığı, İran’ın yayılmacı emellerinin bir uzantısı olduğu yollu strateji incileri de var.

Vahhabi alimimiz Abdullah ibn Cibrîn’in fetvası alanında tek değil. Benzer bir fetva da Kuveyt’te yayımlanmış.

Ağza bak ağza! Tam İsrail’in, ABD’nin dümen suyunda bir ağız. Şeytan’a sevinçten takla attıracak bir ağız. Yahudi din devleti İsrail’in, Filistin’de laisizmi temsil eden el-Fetih’e 400 silah gönderme kararı dahi bu kadar vahim değildir. İsrail, bu haince tavrıyla, seçim hezimetini hala içine sindiremeyen el-Fetih’i “truva atı” olarak kullanacak aklı sıra. Ama Filistin’in acı çeken evlatları buna izin verir mi? Vermediler nitekim. Eğer o silahlar geldiyse, İsrail’i tongaya düşürmüş olmanın keyfini sürmüştür Filistinli örgütler.

İsrail’in haince taktiği tutmadı. Suudi allamesinin fetvası tutar mı dersiniz?

İçimizdeki beyinsiz sayısına bağlı… Kur’an bize sordurduğu şu suali, bu durumda hep birlikte haykırmak gerekiyor: “İçimizdeki beyinsizler yüzünde bizi helak eder misin Allah’ım!”

Şaşmaz bir tarihi gerçek var: İçimizden çıkan her beyinsiz tefrikacının bizzat kendisi tefrikanın kurbanı haline gelir. Nasıl mı? İşte şöyle: Bu fetvayı veren Suudi allame Cibrîn, Sünnilere fetva yayınlayıp çağrıda bulunuyor. Peki, onun bizdeki mezhepçi türdeşleri, onun fetvasını dinler mi? Dinlemez. Çünkü bizim mezhepçilere göre o bir “Vahhabi”. Bizim mezhepçiler, Vahhabi lafını küfreder gibi kullanırlar ve canlarının sıkıldığına küfretmek yerine “Vahhabi” demeyi tercih ederler. Şimdi, kendini “en bi öz Sünni” gören bizim mezhepçilere göre, işbu Suudi allame de, en az Şiiler kadar “sapık” (!). Dolayısıyla, bu fetvanın anlamı da şu: “Bir sapık, kendi gibi sapık olan birileri hakkında demiş ki?”

Vahhabi lafını küfreder gibi kullanan bir cemaatimiz vardı. Pek ihlaslılardı. İhlasları o kadar ileri idi ki, etini teşhir ederek geçinen kamu malı bir bayana kanallarında yaptırdıkları şov programının her bölümü için o günün parasıyla tam 40 milyar TL ödemişler. Yine etini teşhir eden bir başka bayana da, “müthiş abi”leri cip hediye etmiş. Ve dahi hepsi de etini teşhir eden bayanların arasında gülümseyerek poz vermiş, vs.

İş bu kanalın parası, “Sizin de bir televizyonunuz olsun!” kampanyalarıyla, gariban Müslümanlardan toplanmıştı. Evine aldığı koltuğun taksitini ödemekte zorlanan dar gelirli Müslümanım, “Benim de bir televizyonum olsun” diye, malum holdingin gazetesine yıllık abone bedelini peşin yatırmıştı.

Şimdi o televizyon kimin oldu, biliyor musunuz? Bir rivayete göre ABD’deki Yahudi lobisinin, bir rivayete göre de İslam’ı terör, Müslümanı terörist ilan edip dünyanın her yerinde Müslüman avı başlatan Neo-Con’ların.

Bu holdingin gazetesinde “bir bilen” müstearıyla yazı yazan bir “rahmetli” vardı. Orada, sadece ölen Müslüman önder ve alimleri değil, yaşayan Müslüman alimleri de “İngiliz ajanı” ilan eden yazılar döşenirdi. Hepsi de isabetsizdi. Çoğu iftira niteliğinde, bazısı da cehalet, gaflet ve hamakatten kaynaklanan yanlışlardı. Allah günahlarını affetsin. Dün “İngiliz ajanı” diye iftira ettiklerinin gittiği yere, Rabbin huzuruna gitti. Ama gariban Müslümanın parasıyla kurdurduğu televizyonu, günümüzün İngiliz’i olan Amerika’nın “ajanlığına” soyundu. Torunu ise, Amerika’ya bağlılık yemini ederek ABD vatandaşı oldu.

Bu bir “büyük konuşma” mı idi, yoksa “herkesi kendisi gibi bilmek” mi, bilemiyorum. Ama olan ortada. İşte yukarıdaki Suudi allamesi gibi tefrika bezirganlarını bekleyen akıbet budur: Müslümanların arasına tefrika sokarken, bilerek ya da bilmeyerek İslam düşmanlarının ekmeğini yağlar böyleleri. Mezheplerini kurtarmak için, dinleri olan İslam’ı ve Müslümanları gözünün yaşına bakmadan düşmanın eline teslim ederler. Böylelerinin amelinden Allah razı değildir, peygamber razı değildir, melekler razı değildir, Müslümanlar razı değildir. Fakat İngiliz razıdır, İsrail razıdır, Amerikan razıdır, Şeytan razıdır.

Kur’an gerçek müminler için diyor ki: “Müminlere zilletli, kafirlere izzetlidirler.” Bu tipler ise, hep tam tersini yaparlar: Müminlere izzetli, kafirlere zilletlidirler. İzzeti zilletin içinde aradıkları için de, Allah burunlarını yerden kaldırmaz.

İsrail sana minnettardır ey ahmak Suudi allame, şeytan sana minnettardır!

Ve ey Allah’ım! İçimizdeki beyinsizler yüzünden bizi helak etme!

Yorum Yaz