“İçimizdeki beyinsizler yüzünden bizleri helak eder misin Allah’ım!”

Kadim kavimlerin başına gelen tüm bela ve musibetler, bu felaket de gece yarısı, uykularında apansız yakaladı insanları.

Bedenleri değil, asıl uyuşan idrakleri, uyuyan ruhları, mayışan şuurları uyandırmak ister gibiydi deprem; salladı, salladı…

İnsanlar kaçtıkları, görmezden, bilmezden geldikleri, adını dahi hatırlamak istemedikleri ölümün can acıtıcı gözbebeklerini gördüler, ölümün soğuk soluğunu ense köklerinde hissettiler.

45 saniye boyunca, kurula kurula oturup serile serile yattıkları evlerinde yayık gibi çalkalayan sarsıntı sırasında Allah’a, Kur’an’a, İslam’a savaş açanların, Kur’an’ın emrine uyarak örtünen kadınlara zulmedenlerin, İslami her görüntüyü “irtica” yaftasıyla boğmaya çalışanların yüreğinden geçenleri bilmek, yüzlerinin aldığı şekli görmek, gözlerinin ta içine bakmak isterdim.

O sarsıntı sırasında ben, eşim ve çocuklarım “Allahuekber!” diyorduk; onların ne dediğini, dudaklarından hangi duaların döküldüğünü, kime, hangi tanrıya nasıl yakardıklarını bilmek isterdim. Kur’an, denizde fırtınaya yakalanınca taptıkları sahte tanrıları bırakıp Allah’a yalvarmaya başlayan putperestlerin bu ikiyüzlü ve gülünç hallerini tasvir eder. Eminim ki, bu Allah ve iman düşmanları da, tam o sarsıntı saniyelerinde, sahte tanrılarına – kim bilir, belki de bu tanrı, bizzat onları Allah’a karşı küstahlaştıran egolarıdır- değil, Allah’a yönelmişlerdir.

Her olayın, sebepler dünyasında bir açıklaması vardır elbet. Çarpık yapılaşma, denetimsizlik, sorumsuzluk, müteahhit hataları vs. vs… Bunlar hep mikro plandan bakınca ilk etapta göze çarpan ikincil nedenler. Bu nedenleri fazla ciddiye alanlara, daha hatırası çok yeni olan Japonya’nın Kobe depremini hatırlatırım; o depremde Japonların en şiddetli depreme dahi dayanıklı iddiasıyla övündükleri binaların ve yolların karton kuleler gibi nasıl dürüldükçe dürüldüklerini, hallaç pamuğu gibi atıldıklarını hatırlatırım. Tabi, olayların arkasında yatan metafizik gerekçeleri görmek istemeyen akl-ı evveller ona da bir gerekçe bulmakta gecikmemişlerdi: “Dalga her zaman yatay gelirdi, bu kez dik geldi.”

Makro plandan bakanlar, olayların kabuğuyla yetinmezler; onu aşıp olayların özüne inerler. Orası, Allah’ın gösterdiği yerdir. O yerden bakınca, aklıma azgın Nuh Kavmi ve onları Allah’ın gazabıyla korkutan Nuh Peygamber geliyor. Aksin onlar Allah’la ayaklaşmayı sürdürüyor ve peygamberleri Nuh’la dalga geçiyorlardı. Bir noktada Allah’ın gayretine dokunuyorlar ve iş bitiriliyor: “Ne zaman bizi kızdırdılar; öç aldık onlardan, topunu boğduk.”Lut Peygamberin azgın kavmi ve onların yaşadığı Sodom ve Gomore geliyor; onları kendi öz benliklerine ve Allah’a karşı saygılı olmaya çağıran, “Ey kavmim! Ey kavmim!” diye öğüt vermek için çırpınan Hz. Lut geliyor. Helak olan Ad Kavmi, Semud Kavmi geliyor.

Hepsinden öte özgürlüğü soğan sarımsak gibi dünyalıklara tercih edip, peygamberleri Musa aralarından ayrılınca düşmanları olan Mısırlıların tanrısına taparak Yahudileşen Müslüman İsrailoğulları geliyor.

Tur’ dan dönünce, özgürlüğe kavuşturduğu toplumunun, can düşmanının putunu yapıp taparken gören, onları Allah’a havale eden Hz. Musa geliyor. İşte bu peygamber Allah’a karşı nankörlükte direnen toplumu için, Rabbine şöyle yakarıyordu: “İçimizdeki beyinsizler yüzünden bizleri helak eder misin Allah’ım! Kaldı ki bu, yalnızca senin bir imtihanındır; Sen onunla dilediğini saptırır dilediğini doğru yola ulaştırırsın; Sensin bizim velimiz, bizi bağışla bize merhamet et. Zira Sen bağışlayanların en hayırlısısın.” (7:155)

 

Biliyor musunuz; İslami kimliğimin bir parçası olarak taşıdığım sakalımın bu kadar işe yarayacağını, ilk kez bugün fark ettim? Sakalımı görünce içlerinin tüm karasının yüzlerine vurduğunu bildiğim, sırf İslami bir parola olduğu için selama düşman olan adamların dahi, gecenin karanlığında beni fark eder etmez bizzat kendilerinin selam verdiklerine, hallerini-hatırlarını sormamı kendilerine yapılmış en büyük lütuf olarak algıladıklarına şahit oldum. Başka zaman olsa yüzlerini buruşturacakları nasihatleri bu gece yürekleriyle talep eder gibiydiler.

Yine biliyor musunuz; ilk kez, bu sabah namazında, birçok imam yalnız başına ya da müezziniyle birlikte namaz kılmaktan kurtularak, cemaate kavuştu.

En çok yandığım şey, radyodan kulağıma gelen ölü ve yaralı haberleriydi. Her ölüm haberiyle birlikte ben de öldüm ve Allah’ın gazabını üzerimize çeken içimizdeki beyinsizleri Allah’a havale ettim. Gece boyunca tek duam vardı: İçimizdeki beyinsizler yüzünden bizi de helak etme Allah’ım!

Not: Dünkü depremde hayatını kaybeden tüm mü’minlere Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı ve sabır diliyor, tüm ülke insanına da “geçmiş olsun!” diyorum; kendileri sebebiyle belalara maruz kaldığımız “içimizdeki beyinsizlere” de bilvesile akıl, idrak ve hidayet temenni ediyorum.

( 18 Ağustos 1999 )

 

Yorum Yaz