İktidarın intiharı

Hani yasaklar kalkacak, insan hak ve özgürlükleri önündeki engeller kaldırılacak, özellikle inanç ve düşünce özgür olacaktı?

AK Parti bunları vaat ederek iktidar olmadı mı? Bu millet bu partiyi, biraz da şiir okudu diye hapsedilen genel başkanının mağduriyetinden dolayı desteklemedi mi?

Tüm kabahat Bakan Çiçek’in omuzlarına yıkılınca, iktidar yeni TCK’ya ilişkin sorumluluğundan kurtulmuş mu olacak? İktidar partisi, tek ipliğini çekince kırk yaması dökülecek pejmürde bir bohça mı? Bu parti içinde bizim bilmediğimiz beylikler mi kuruldu?

Haydi seçimde verilen sözler unutuldu, parti tüzüğüne bakmayı kimse akıl edecek durumda değil, icraat planında yer alan vaatleri kimse hatırlamadı diyelim. Bu partinin, bakanların ve bakanlıkların icraatlarını kuruluş ilkelerine göre sorgulayacak bir yönetimi, muhtemel bir “Truva atı” operasyonuna karşı tedbir üretecek karar alma organları da mı yok?

Hepsini geçtik, “Yarın milletin yüzüne nasıl bacaksınız?” diye öğüt veren bir Allah’ın kulu çıkmayacak mı oralardan?

Bazı dostları üzecek kadar haksız ve yersiz ithamlara yol açmış olsa da, eski Milli Mücadele Birliği etrafında yapılan son tartışmalar her şeye rağmen yararlıydı. Toptancılık, süpürücülük ve indirgemecilikten elbette uzak durmak lazım. Fakat bu tavır, 70’li yılların aktif “sağcı” cereyanları arasında bulunan bu yapının içine, “derin devletle” iş tutan birilerinin sızdığı gerçeğini değiştirmiyor. Bunu, içerden birinin samimi ifşasıyla öğrenmiş olduk. Dilerim bazıları, geçmişte yaşanan bu ibretlik olaydan gereken dersi almışlardır.

Vaktiyle bu yapının içinde bulunmuş olan Sayın Bakan’ın mevcut tavrı, bu son itiraf ve ifşaat ışığında okunmalı. Fakat Bakan’ın TCK’daki özellikle inançlı kesimlere yönelik tuzak maddeler üzerindeki ısrarını, bu şaibeli ilişkiler bile açıklayamaz. Daha farklı bir hesap olmalı ortalıkta, ama ne? Bakan’ın Ermeni konferansıyla ilgili hamaset köpürtücü tavrı da, bu “hesap-kitap” çerçevesinde değerlendirilebilir.

Şimdiye kadar TCK’daki tuzak maddeler üzerinde hayli yazıldı, çizildi. Buna rağmen, TCK’ya yerleştirilmiş bu mayınlara ve bu mayınların kimler için tuzak teşkil ettiğine bir kez daha dikkat çekmekte yarar görüyorum. Bakalım, siz de benim gibi “işin içinde iş var” diyecek misiniz? İşte, iktidarın intiharı demeye gelen tuzak maddeler:

  1. madde, imam, hatip, vaiz, rahip, haham vb. gibi dini vasfı olan insanların hükümeti, devleti ve kanunları takbih ve tezyifini cezalandırıyor. Bu ülkede Hıristiyan ve Yahudi’nin kılına dokunamazlar. Onların dayısı var. Elbet dokunulmasını da istemeyiz. Ama bu madde Müslüman din önderlerine karşı işletilecektir. Bu, eski 163. maddenin hortlamış şeklidir. Kim yapacak “takbih”in (kınama) tarifini? Din deyince kanı tepesine sıçrayan yanlı brifing yargısı mı? Vaiz’in “içki haram” demesi bile suç olacak. Çünkü devlet içki üreticisi, devletin zirvesindeki kokteyllerde kafa çekiliyor. Al sana devleti takbih ve tezyiften dava? Bu madde din adamlarını değil, dini susturuyor. Böylesini tek parti dahi akıl edemedi. Günaha “günah”, harama “haram” demek suç olacak. Ortalık içki, zina, faiz gibi İslam’ın haramları helal; tesettür başta olmak üzere İslam’ın farzları haram diyen laik misyonerlere kalacak.
  2. madde, dini nikah kıydıranlara ceza öngörüyor. Nikahsız yaşayana, zina edene, veled-i zina sahibi olana “geç” diyen madde, “Allah’ın emri peygamberin kavline göre” nikah sözleşmesi yapana ceza öngörüyor. Tamam, resmi nikah (“resmi din”in kıydığı nikah oluyor) bu cezayı tüm sonuçlarıyla ortadan kaldırıyor ama, bu maddenin art niyetli bir hakimin elinde nasıl demokles kılıcına döneceğini tahmin etmek zor değil. Tüm dünyada olduğu gibi, “Müftülere nikah yetkisi vererek, nikahı “dînî-dinsiz” gibi ikiye ayırmaktan kurtaralım” demesi gereken hükümet, şeytanın değirmenine su mu taşıyacaktı?
  3. madde, “kanuna aykırı eğitim kurumu açma” diye bir yasak ihdas ediyor. Bu maddenin yol açacağı o kadar çok sakınca var ki, bunları hatırlamak dahi insanı huzursuz etmeye yetiyor. Jandarma işgüzarlık yapıp bir evde üç-beş çocuk Kur’an okuyor diye basıyor götürüyordu, savcı “Niye getirdiniz?” diye bırakıyordu. Şimdi kılıf bulundu. Dostlar arasında yapılan akşam okumaları dahi “izinsiz eğitim” kapsamında değerlendirilse hiç şaşmam. Burası Türkiye ve geçmişte kanunların nasıl kanırtıldığının canlı tanıklarıyız. İktidar bu günden, Ramazan mukabelesi okuyan kadınların mahkeme önündeki fotoğraflarını göz önüne getirerek, tarihe nasıl bir kara leke bırakacağını tasavvur edebilir. İşte buna “siyasal intihar” diyorum ben.

Kimin bahçesinde yetiştiği meraka değer olan Bakan Çiçek, “bunlar misyonerler için” diyor. Müslümanların papaza ve hahama dair öyle ciddi bir şikayeti yok. Müslümanlar asıl devletin İslam’a vurduğu zincirlerden şikayetçi. Resmi kiliseden ve onun laik misyonerlerinden şikayetçi. Temenni etmeyiz ama papazın ve hahamın yakasına yapışacak bir devlet göremiyoruz ortalıkta. Gücü yetmez. Yapışsa yapışsa Müslüman’ın, imamın, müftünün yakasına yapışır. Çünkü gücü ancak ona yeter. Bunlar dışında, düşünce suçunu kaldırma sözünü iktidara yediren 301. madde, “suçu ve suçluyu övme”ye ve “kanunlara uymamaya tahrik”e dair 215 ve 217. maddeler var. Yine 312’nin yerine ikame edilmeye çalışılan “ayrımcılık”a dair 122. madde var…

Yeni TCK’nın bu haliyle yürürlüğe girmesi, iktidarın intiharı olur. Bizden söylemesi:

Yol yakınken dönün, yoksa bu lekeyi hiçbir mazeretle temizleyemezsiniz.

 

Yorum Yaz