İnanç özgürlüğü

Bu ülkede, namuslu her insan, inanç özgürlüğünü savunmak zorundadır.

Çünkü bu ülkede insan hak ve özgürlüklerine yönelik her tür tehdit ve yasağın temelinde, inancı baskı altında tutma histerisi yatmaktadır.

Gerçek özgürlükçüler, gerçek demokratlar, gerçek liberaller, gerçek solcular, gerçek sağcılar, gerçek dinsizler, hatta ve hatta gerçek Atatürkçü, gerçek faşist ve gerçek komünistler, eğer özgürlük isterken samimilerse, çıta olarak “inanç özgürlüğünü” hedeflemek zorundadırlar.

İtiraf edelim ki sistem, bu saydığım kesimlerin birçoğunun özgürlüğünü, Müslümanlar yüzünden kısıtlamaktadır. Eğer bu ülkede Müslümanlar bir şekilde yok edilebilse ya da varlıklarıyla yoklukları bir sayılacak kadar “asimile” edilebilse, bu ülkedeki insan hak ve özgürlüklerine yönelik kısıtlamaların birçoğunun kalkacağını düşünüyorum.

Yine itiraf edeyim ki, bu ülkede bir Bahai, bir Yehova Şahidi, inançları yüzünden birtakım kısıtlamalarla karşılaşıyorsa, yine bunun sorumlusu Müslümanlardır. Eğer onlar olmasa, eminim ki bu tür kısıtlamalar da olmayacaktı.

Bu ülkede özgürlük alanının genişlemesine karşı çıkanlar, bu özgürlüklerden Müslümanların da yararlanacağı endişesiyle karşı çıktılar hep. Çünkü Müslümanlık, bu ülkenin hakim inanç ve kültürüydü. Sistemse, bir ideoloji taşıyordu ve topluma farklı/yabancı bir kültür dayatmıştı. Dayattığı bu “yabancı” kültürün yerleşmesinin tek yolunun, “yerli” kültürü baskı altında tutmaktan geçtiğini düşünüyordu.

Bu his paranoyaya dönüştü ve inanç özgürlüğünü yok etme pahasına düşünce özgürlüğü, teşebbüs özgürlüğü, basın-yayın özgürlüğü, eğitim ve öğrenim özgürlüğü, örgütlenme özgürlüğü ve daha birçok özgürlük kısıtlama altına alındı. Bir halkın geleceği, birtakım yersiz korkulara kurban edildi.

“İnanç özgürlüğü” deyince

İnanç özgürlüğüne yönelik tüm tehditlerin muhatabının, İslam Dini’ne inananlar olduğunu saklamaya gerek yok. Değilse, bu ülkedeki Rum, Ermeni ve Yahudi azınlıklar, inanç özgürlüğü bakımından Müslümanlardan çok daha iyi bir noktada olduğunu ben söylemiyorum; yakınlarda ABD Dışişleri Bakanlığı’nın yayınladığı Dini Özgürlükleri İhlal Eden Ülkeler Raporu’nda, Amerikalı yetkililer diyor.

Rapora göre, Dini Özgürlükleri İhlal Eden Ülkeler sıralamasında başlarda yer alan Türkiye’de Müslümanların dini özgürlükleri kısıtlanıyor, dinin kamusal alanda yaşanması yasaklanırken, dini eğitim özgürlüğü yok ediliyor. Buna Kur’an öğrenme yaşının 12 ile sınırlandırılması ve İmam Hatip okullarının kapatılması örnek gösteriliyor. Aynı raporda, Fener Patriği’nin Ekümenik unvanının resmen kabul edilmemesi dışında Türkiye’deki gayr-ı müslim azınlıkların dini özgürlüklerinin kısıtlanmadığı, dini azınlıkların inanç özgürlüğü açısından bir sorun yaşamadıkları da vurgulanıyor.

Rapordaki tespitlerden yola çıkarak söylemek gerekirse, Türkiye’de inanç özgürlüğü açısından halkın çoğunluğunu oluşturan Müslümanlarla, diğer azınlık dinlerine mensup olanlar arasında, Müslümanların aleyhine, kıyas kabul etmeyecek kadar büyük bir fark var. Ben kendi adıma, azınlık dinleri mensuplarının özgürlüklerinden hiç rahatsız değilim. Onların dini eğitim özgürlüklerini, dinsel örgütlenme özgürlüklerini savunmayı, Müslümanların özgürlüklerini savunmaktan ayrı değerlendirmem. İsteğim, onların da özgürlüklerinin kısıtlanması değil, Müslümanların da, kendi ülkelerinde en az bir Ermeni, bir Rum ve bir Yahudi kadar dini özgürlüklerden yararlanmasıdır.

Toparlayacak olursak; bu ülkede özgürlükleri savunan herkes önceliğin “inanç özgürlüğü”ne verilmesi gerektiğini bilmeli. Çünkü inanç özgürlüğü, tüm diğer özgürlüklerin garantisidir. Yine, inanç özgürlüğünü savunanlar da bilmeli ki, bu ülkede inanç özgürlüğünü savunmak, doğal olarak Müslümanların hak ve hürriyetlerini savunmak demeye gelmektedir. Bunda garipsenecek bir durum da yoktur, çünkü Müslümanların hak ve özgürlüklerini savunan, kendisi Müslüman olmasa da, aynı zamanda tüm insan hak ve özgürlüklerini savunmuş olmaktadır.

Yüzdelikçiler

Sami Selçuk’un konuşmasına yüzdelikçi yaklaşan tulumbacı takımından kimileri (Selçuk onlara “donanım yetmezliğinin düzeysizliğinde yaşayan gizli anti-Atatürkçüler” diyor), bu konuşmanın yüzde 80’ine, kimileri yüzde 90’ına katıldığını belirtiyorlar. Hep “iyi de…”li, “öyle ama…”lı, bol “fakat”lı cümlelerle kaşıkla verip sapıyla göz çıkarmak istiyorlar. Peki, katılmadıkları o geri kalan yüzdenin ne olduğunu öğrenmek istemez misiniz: İnanç özgürlüğüne yaklaşım.

Evet, bu yüzdelikçi takımı, özgürlüğü de pazarlığa tabi bir nesne olarak algılıyor ve bu alandaki zaaflarını ve samimiyetsizliklerini hemen ele veriyorlar. Bununla ne dedikleri açık: Hepsine tamam, fakat bu ülkede Müslümanların başı ezilmeye devam edilsin. Demokrasi ve laiklik, Müslümanların özgürlüklerini genişletecek, onların üzerindeki baskıyı azaltacak şekilde yorumlanamaz.

Kısacası, “irtica” adını verdikleri İslam’a karşı başlatılan sürek avları devam etsin istiyorlar.

Onların turnusol kâğıdı işte bu; yani inanç özgürlüğü… Bu ülkede gerçek özgürlükçüleri sahtesinden ayırmanın tek ama tek ölçütü var: Genelde inanç özgürlüğü, özelde Müslümanların özgürlüğüne yaklaşım tarzı. Özgürlükleri savunur gibi yapıp, iş bu noktaya gelince yan çizenlere söylenecek tek şey var:

Özgürlük münafıkları!

Yorum Yaz