İnsanın keneden farkı

“Metiin! Kadınlaşan bu dünyada erkek seslere ihtiyaç var!” “kadınlaşan” bir dünyanın “erkek” seslerinden biri olan Fethi Gemuhluoğlu’nun bu çığlığı yüreğimden hiç gitmez.

Bu cümledeki de dahil olmak üzere, bu yazıda geçen hiçbir “kadın” ve “erkek” kelimesi “cinsiyet” anlamına kullanılmamaktadır. Eskiler, “erkeklik” anlamına gelen “raculiyyet” kelimesini daha çok “cinsiyet” alanında değil “şahsiyet” alanında kullanırlardı. Çünkü “racul” kelimesinin mecazi anlamı buydu. Şu ayette de, aynı kelime mecazi anlamıyla kullanılıyordu:

“Mü’minler içerisinde öyle rical/yiğitler vardır ki, Allah’a verdikleri söze sadık kalırlar. Onlardan kimi (sınavını vererek) sırasını savdı, kimisi de sırasını beklemektedir; üstelik kesinlikle pazarlığa yanaşmadan.” (33:23)

Şu ana kadar öyle anlaşılıyor ki, Merve Kavakçı da Allah’a verdiği “teslimiyet: İslam” sözüne sadak kalarak inancı ve şahsiyeti üzerine pazarlığa yanaşmadan, ruhunu satmadan, yiğit anlamındaki “racullerden”, yani “ricalu’n-nisa”dan olduğunu ispat etti.

Bir şeyi, bir kez daha ispat etti: Örtünme emri de dahil, Allah’ın insana olan talimatlarından her birisinin, “insan kişiliğinin kurucu öğesi” olarak, çok etkin ve önemli olduğunu. “Peki, bunu nasıl ispat etti?” diye soracak olursanız; hayatlarında Allah’ı insan kişiliğinin kurucu öznesi olarak tanımayı reddedenlerin, tüm insani duygularından sıyrılarak nasıl basitleştiklerine bakın, derim.

Bakın, iyi bakın ve tanıyın bunları. Tavırları size tanıdık gelecek, bir yerlerden gözünüz ısıracak onları. Alaylarına ve tahkirlerine aldırmadan, karanın ortasında koskoca bir gemi inşa eden Nuh’a sataşanların fikir soyundan geldiklerini düşüneceksiniz. Onları 4000 yıl önce İbrahim’in ateşine odun taşırken göreceksiniz.

“Her çığlığı aleyhlerine sanan” bu zavallıların, “ağızlarından taşan kinlerine” bakmayın siz; ondan çok daha fazlasını yüreklerinde sakladıklarını yine Kur’an’dan öğreniyoruz. Onları, bir de Cemil Meriç’in ağzından dinleyin:

“Her aydınlığı yangın sanıp söndürmeye koşan zavallı insanlarım, karanlığa o kadar alışmışsınız ki, yıldızlar bile rahatsız ediyor sizi… Bu memleketin büyük faciası, en seçkin evlatlarının beynini ve kalbini itlere peşkeş çekmesi…” (Jurnal I/79)

“Siz milleti sırtından vuranların uşağıydınız. Çevreniz morg masalarından çok daha beliğ. İmparatorluğun içindeki kurt sizdiniz. Meşrutiyeti siz kemirdiniz. Cumhuriyet sizin yüzünüzden panayır gösterisine döndü. Namuslu olsak önce sizin elinizi sıkmazdık dostum. Anadolu’yu boğazlayanların kanlı pençelerini muhabbet ve ihtiramla sıkan bir el bu…” (s.227)

“…insana saygı gösteren, ışığı söndürmeye koşmayan, kitaba diş gıcırdatmayan ve aydınını sahipsiz bir köpeğin ebedi korkusu içinde yaşatmayan, kendi beynini kemirmeyen bir rejimin susuzluğu içindeyim. Bu rejim gökten inmez… Din şehit ister, âsuman kurban. Haklar birer birer fethedilir… İnsanın keneden farkı, bir dava uğrunda fedakarlığı göze alabilmesidir…” (s.304)

“Kanun insan haysiyetini kırmamalı, diyor Gandi. Kırıyorsa, kanun değil yumruktur. Peygamberlerle filozofların doğruluğunda tereddüt etmedikleri üç beş hakikatten biri şu: İnsanın haysiyeti, düşüncesidir. Düşünceyi zedeleyen her kanun… Hukukla uzak yakın ilgisi yoktur. O halde namuslu adamın ilk vazifesi tabii afetlere göğüs gerer gibi tehlikeleri kucaklamaktır. Yoksa haysiyetten nasipsizdir.” (s.353)

Bütün bu şirretliklere aldırmadan geminizi yapmaya devam ediyorsanız, ne yaptığınızı biliyorsunuz demektir.

Tüm sataşmalara ve tahkirlere aldırmaksızın gemisini yapmaya devam edenler!

Size kolay gelsin!

Yorum Yaz