İslam’ın başı Batı’nın devşirmeleriyle dertte

Afrika kökenli bir göçmen… Müslüman bir ailenin çocuğu olduğunu söylüyor.

Suudi Arabistan’da bir süre bulunmuş ve sonunda her nasılsa kapağı Hollanda’ya atmış. Hollanda’dan oturum almakla kalmamış, aynı zamanda milletvekili de olmuş.

Bir göçmenin Avrupa’da ikbal merdiveninin basamaklarını böylesine hızla tırmanması sık görülen bir şey değil. Sağımızda solumuzda eğitimli ve nitelikli bir yığın insanın Avrupa ülkelerinden vize almak için bir yığın engelle karşılaştığı hatırlandığında, bu durumun pek de normal olmadığı ortada.

İkbal basamaklarını üçer beşer tırmanıp bazı Batılı çevreler nezdinde neredeyse bir kahraman muamelesi gören bu bayanın misyonu İslam’a ve Müslümanlara karşı yürütülen savaşa cephane sağlamak.

Daha önce Hollanda’da kopan homoseksüellerle ilgili savaşta bu bayan yine aktif bir rol üstlenmiş. Umre dönüşü ayağımın tozuyla çıktığım Avrupa programım sırasında ziyaret ettiğim Hollanda İslam Üniversitesi rektörü, Hollandalı yetkililerin kendilerine homoseksüelliği İslam adına meşru gösteren bir açıklama yapmaları durumunda üniversitenin tüm masraflarını karşılamayı taahhüt ettiklerini söyleyecekti.

İslam homoseksüelliği gayr-ı meşru ilan ediyor diye Hollanda’daki İslam düşmanı çevreler hep bir ağızdan İslam’ı hoşgörüsüz ve özgürlük düşmanı ilan edivermişler. Olayları yakından takip eden ve Hollanda 8 İslam okulunun genel müdürlüğünü yapan bir dost, İslam düşmanlığıyla yabancı düşmanlığının iç içe geçtiği tespitinde bulunmuştu. Gerçekten de Müslümanlar, Batı ırkçılığının yeni hedefi haline gelmişti. Nazizm yeniden hortluyordu Batı’da. Bir tek farkla: Bu kez düşman Yahudiler değil Müslümanlardı.

Kısa bir süre önce bir Hollandalı tarafından şaibeli bir biçimde öldürülen Hollanda’nın milliyetçi partisinin lideri Pim Fortine seçimlerin en sürpriz galibiyetini elde etmişti. Hollanda parlamentosunun neredeyse altıda birine yakın milletvekili çıkaran bu şahıs, öteden beri İslam’ı Hollanda için bir tehdit olarak takdim eden eserler yazan biri. Eserlerinden birinin adı “Kültürümüzün İslamlaşmasına Hayır”.

Özelde Hollanda’daki genelde tüm Avrupa’daki İslam fobisini körükleyenler, Avrupalılar tarafından devşirilen Doğu kökenli devşirmeler. Batılılar kendi kökenlerini sadistçe karalayan bu kişilere kucak açmakta tereddüt göstermiyorlar. Müslüman kökene sahip olup da İslam’ı karalayanlar el üstünde tutuluyor. Her Müslümana sıkı sıkıya kapalı olan kapılar onlara bir bir açılıyor.

Bu noktada, kişinin dindar olup olmaması fark etmiyor. Tesettürsüz bir bayan hekimin hikayesini dinledim. Yaşadığı Batı ülkesinde normalde bir yerlinin üç yıl uzmanlık eğitimi aldıktan sonra geldiği mevkiyi, kendisi aynı süreci tamamlayalı 8 yıl geçtiği halde bir türlü vermemişler.

Batılıların kendi geçmişlerinden nefret eden Doğululara bayıldıkları bilinen bir şey… Şeytan Ayetleri kitabının yazarı Selman Rüşdi’ye yataklık yapan onlardı. Bu kitap yüzünden sırf Hindistan ve Pakistan’daki protestolarda yaklaşık 100 kişi can verdi. Bu kimin umurunda? Suriyeli devşirme Bessam Tîbî, Rüşdi’nin edebiyatta yaptığını sosyal bilimlerde yapıyor. Fakat bu konuda Hollanda’nın şöhreti ötekileri sollamış vaziyette.

Ülkesi Mısır’da -biraz da haksızca- mürted ilan edildikten sonra Hollanda’nın kucak açtığı Nasr Hamid Ebu Zeyd’i geçelim. Hatta Müslüm Gündüz’ün kapısı baltayla kırılan yatak odasından çıktıktan sonra konu mankeni olarak kullanılan genç hanıma o bildik müşfik kollarını açmasını da görmezden gelelim.

Ama Teslime Nesrin vakasını unutmamız mümkün değil. Hollanda İslam’a küfretme yarışında türdeşlerinin tümünü geride bırakan bu Bangladeşli bayanı İslam aleyhine konuştuğu sürece himaye etti.

Aleyhte konuştukları günler milli bir kahraman gibi Avrupa’da itibar gören bu isimler, iş bitince bir köşede unutulmaya terk edildiler. Sahi, hiç merak eden var mı; nerede dünyayı ayağa kaldıran Batı’nın bu devşirmeleri? Dava onların davasıysa devam etmeleri gerekmez mi? Anlaşılan hepsi de konu mankeniydiler ve senaryo neyi söylemeleri gerektiriyorsa onu söyleyip işaret verilince sahneden çekildiler. Tabi ki gidenin yerini yenisi dolduruveriyordu.

İşte Hollanda’da milletvekili olan Afrikalı eski Müslüman bayan bu zincirin son halkası. Ben oradayken, projesinde başrolü oynadığı İslam ve kadın üzerine 15 dakikalık bir belgesel filmi bir Hollanda kanalında vizyona sokmayı başardı. Belgesel film, İslam’ın kadını ezdiği ve aşağıladığı tezi üzerine oturuyordu. Filmde kullanılan dört Kur’an ayetini tezlerine dayanak olarak sunuyorlardı. Çevirilerine baktım. Dördünün anlamını da çarpıtmışlardı. Hatta iki ayeti maksadının tam tersi bir anlamda kullanmışlardı.

Kadın haklarını savunma adı altında film İslam’a sövme ve karalama amacıyla kotarılmıştı. Müslüman toplumlardaki geleneksel kimi yanlış uygulamalar, doğrudan İslam’a mal ediliyordu. Daha beteri, tesettürlü ve çarşaflı kadınların erotik pozlar verdiği filmde, İslami tesettür açıkça aşağılanıyordu.

Şüphe yok ki bu, Müslüman kitlelere yönelik açık bir kışkırtma ve provoke etme. Bu iğrençlikler ve ikiyüzlülüklerle, Türkiye’de TCK değişikliği bahanesiyle başlatılan “zinaya övgü” furyası, doğrusu tam da örtüşüyor. Nasipse, o da gelecek yazıya…

 

Yorum Yaz