”Kamusal alan” işkencesi

Seyrani 19. yüzyılda yaşamış bir halk şairi. Fakat onu müstesna kılan bir yanı var:

Kendi çağında Tanzimat’a karşı sözüyle ve sazıyla muhalefet etmesi… Tanzimat padişahına ve onun etrafını saran Batıperest paşalar oligarşisine karşı şu ok gibi mısralarını fırlatıyor:

Alemde bir devir dönüyor amma

Devr-i İngiliz mi Frenk mi bilmem

Halli âsân değil müşkül muamma

Zulm-i zalim göğe direk mi bilmem

İşte bu mısraların şairi Seyrani’yi bu soylu muhalefetinden dolayı Tanzimat padişahı Sultan Aldülaziz Halep’e sürgün eder. Sürgünün görünen gerekçesi, huzurda yapılan bir atışmada birinci gelen Seyrani’nin, kendisine ödül olarak verilen parayı ve hilati saraydan çıkar çıkmaz ilk gördüğü yoksulun önüne atmasıdır. Bu saraya hakaret sayılır.

İşte bu sürgün üzerine onun söylediği şu mısralar, insan hakkı mücadelesi tarihine altın harflerle yazılacak kadar değerlidir:

Bozmak mümkün ise aklım bikrini

Boz da bakir iken dul gönder beni

Hakkın mekanından özge bir mekan

Bulmak mümkün ise bul gönder beni

Yasakçı zihniyet işi iyice azıttı. Başörtülü bir hanım, sanık olarak adaletin dağıtıcısı olan mahkemenin huzuruna çıkıyor.

Hukuk eğitimi almış ve görevi ”Türk halkı adına” suçluları yargılamak olan bir hakim, en büyük suçu işliyor.

Bu suç savunma hakkının engellenmesi.

Şimdiye kadar başörtülülerin envai çeşit zulme uğradığına şahit olmuştuk.

Kimileri örtülü diye hastane kapılarından çevrildiler.

Binlercesi, okullarından atıldılar.

Yine binlercesi işlerinden ve mesleklerinden oldular.

Fakat sırf tesettürlü olduğu için savunma hakkı engelleneni ilk defa duyuyoruz.

Gerekçe, tanımı yapılmamış olan ve resmi hiçbir geçerliliği bulunmayın “kamusal alan”.

Aslında olan-biten açık: Birileri başörtüsü üzerinden oligarşik egemenliklerini sürdürmenin mücadelesini veriyor. Müslüman kadının bedeni bu sınıf çatışmasında kum torbası niyetine kullanılıyor.

Bu ülkede ipleri eline alan belli bir ideolojinin mensupları, ellerindekini kaybetmek istemiyorlar.

Yapacakları hiçbir şey yok. Köşeye sıkışmış vaziyetteler. AB uyum yasaları, demokratikleşme, hak ve özgürlük alanının genişlemesi, bireysel özgürlükler, sivil toplumun güçlendirilmesi türünden her adım onların manevra alanını daha bir daraltıyor.

Onlar da ne yapsınlar, en korumasız, en zayıf, en sahipsiz bulduklarından bunun acısını çıkarıyorlar. O da, inanan ve inandığı gibi yaşayan kadınlar?

Ayıp, yazık, günah…

Bugün yaptıkları her şey sicillerine bir kara leke olarak geçecek, bu açık. Bu sürdürülemez bir gerginlik politikası.

Gerginlikten beslenenler katsayıyı yükseltebilirler. Fakat bunun bu ülkeye hiçbir yararı yok.

Onlara Seyrani’nin diliyle söylemek gerekirse, “aklın bikrine” saldırı, akla ziyan bir davranıştır.

Arz Allah’ın olduğu sürece Allah’ın emrini tutanlar hep olacaktır.

Bu tavırların sahipleri utanılacak bir iş yapıyorlar. Bu hiçbir şeyi çözmeyecektir.

 

Yorum Yaz