Kanayan coğrafyalarımızdan biri: Keşmir

Yeryüzü cenneti Keşmir’den misafirimiz vardı: Abdürraşid Türabi Bey.

Kendisi eski Cemaat-i İslami Keşmir Emiri. Yine Keşmir’de muhalefet partisi liderliği yapmış. Zeyd Vakfı’nı kurmuş ve profesyonel bir ekibe devretmiş. Şimdi aynı vakfın gönüllü hizmetkârlığını yapıyor.

Abdürraşid Beyle Akabe Vakfı’nda görüştük. Misafirimizin geliş amacı hem davet, hem teşekkür idi. Zira Akabe depremden sonra bölgeye yardım götüren Türkiye STK’ları arasında yer alıyor. Vakıf, depremde yıkılan bir okulun yapımını ve bir yıllık tedrisat giderini üstlenmişti. Şu anda okul yapılıp eğitime açılmış vaziyette.

Akabe’nin yaptırıp bir yıllık tedrisat giderini üstlendiği okul, misafirimizin kurucusu olduğu vakfa bağlı 360 okuldan biri. Bu müessenin okullarında halen 60.000 öğrenci eğitim görüyor. Tabi ki burası Azad (Özgür) Keşmir.

Peki, esir Keşmir’de durumlar nasıl?

Bu soruyu sormamıza gerek kalmadı. Zira misafirimiz dinleyecek olan herkese esir Keşmir’i anlatmak için can atıyordu.

Kanayan bir yara olan Keşmir meselesi, İngilizlerin sömürge döneminin kanlı miraslarından biri. Altkıta Hindistan ve Pakistan olarak bölününce, Keşmir iki ülke arasında hep sorun oldu. Hindistan, hemen tamamına yakını Müslüman olan ülkenin kendilerine mücavir olan kısmını işgal etti. İşgal altındaki Keşmir’de tıpkı Rusların Çeçenistan’da yaptıklarına benzer kukla bir yönetim oluşturdu. On yıllardır kendi indirip kendi bindiriyor. Tabi ki Keşmirli Müslümanlar, Hindu zulmü altında inliyorlar.

İşgalden sonra esir Keşmir’in kurtuluşu için silahlı mücadele başladı. O günden bu güne 500.000 şehit verdi Keşmir Müslümanları. 7.5 milyon nüfusu olan esir Keşmir’in ahalisinden 2 milyon insan muhacir olarak yaşıyor.

Hindistan Keşmir’deki her kıpırdanışı devlet terörü için bir bahane biliyor. İşgal altındaki Keşmir’in 10.000’e yakın vatandaşı, Hindistan zindanlarında esir tutuluyor. Bunlar arasında ülkenin sayılı âlim ve aydınları da yer alıyor. İşgalciler Müslümanlara hiçbir hak tanımıyorlar.

Keşmir yüzünden Pakistan ile Hindistan defalarca savaşın eşiğine geldi. Fakat sorun bir türlü halledilemedi. Uluslararası hukuka göre de Hindistan işgalci konumunda. BM’nin aldığı kararlar var. Fakat tıpkı İsrail gibi, egemen güçlerin maşası olan BM Keşmir’i işgal eden Hindistan’a da “şirin yaramaz çocuk” muamelesi yapıyor.

BM kararına rağmen Hindistan işgal altındaki Keşmir’de referandum yapmaya yanaşmıyor. Oysaki yüz binlerin kanına mal olmuş Keşmir sorununun çözümü, adil yapılmış bir referanduma bağlı. BM kararı var, fakat bu kararı uygulayacak bir irade yok.

Hindistan hükümeti üzerinde etkisi olan egemen güçler buna yanaşmıyor. Onların zulmü önlemek, adaleti tesis etmek gibi insani bir derdi olsaydı, Irak’ı ve Afganistan’ı özgürlük ve demokrasi vaadiyle işgal etmeden önce Keşmir’de referandumu sağlarlardı. Oynadıkları maskeli balo; riyakârlıkları paçalarından akıyor.

Peki, İslam dünyası bir şey yapabilir mi?

Misafirim Hindistan ticaretinin % 65’i Müslüman ülkelerle diyor. Eğer isteseler bu işi hallederler. Hindistan üzerinde baskı gücü oluşturabilirler.

Ama benim aklıma yatmıyor bu. Çünkü “İslam ülkeleri” adı verilen ülkelerin bir iki istisna dışında iradesi elinde değil. Bir kere bunların “İslam ülkesi” olması kendinden menkul bir rivayet; olsa olsa bunlar “halkı Müslüman ülkeler” olarak adlandırılabilir. Bu ülkeleri yönetenleri halk seçmemiş. Meşruiyetlerini halklarından almıyorlar. Aksine halklarına rağmen makamlarını koruyorlar.

Halkına rağmen halkının tepesine oturan her güç gibi, sırtlarını dayayacak başka bir yere ihtiyaçları var. Meşruiyetini halklarına borçlu olmayanlar, sırtlarını dışarıda dayayacakları başka bir güç ararlar. İslam ülkesi diye adlandırılan bu ülkeler, iktidarlarını egemen güçlere borçlular. Dolayısıyla onların istemediği bir şeyi yapamazlar. Onların gözüne bakar, onların iradesini uygularlar.

Misafirime bu gerçeği hatırlattıktan sonra şunları söyledim: Bağışlayınız, ama bu tepelerden değil eteklerden başlayarak yapılacak bir şey. Müslüman halklar arasındaki köprüleri onların tepesine oturtulmuş iradesiz yönetici elitler kuramaz. Bunu yapacak olan, bizzat onlar arasından çıkan vakıflar, dernekler, cemaatler, cemiyetler ve sorumluluğunun bilincinde kanaat önderleridir. Hem kendi başımıza halledemeyeceğimiz şeyleri konuşmanın bize hiçbir yararı yok. Bunu gerçekleştirmek için ille de bir tabii afet olması gerekmiyor. Halledebileceğimiz, daha küçük, daha mütevazı şeyleri konuşalım. Küçük ama sağlam adımlar atalım. Halklar arasında muhabbet köprüleri kurulsun, şefkat kapıları açılsın.

Biz gücümüzün yettiğini yaparsak, Allah gücümüzün yetmediği konuda yardımımıza yetişecektir.

 

Yorum Yaz