Kardeşlik hukukuna dair

Camilere bayrak asılsın mı, asılmasın mı?

Ben, köşe refikim ve aziz dostum Engin Noyan’ın derdinin başından beri bu olmadığı kanaatindeydim. Yazıyı ilk okuduğumda, verdiğim ilk tepki “Engin bey kerameti kendinden menkul gazeteciye gol atmak istemiş” oldu. İlk elde verdiğim doğal tepki ve kişisel kanaatim buydu.

Hilal TV’de, Abdurrahman beyin programında Engin beyin ağzından “Benim yaptığım, Emin Çölaşan’ın provokasyonunu boşa çıkarmak için yapılmış bir karşı provokasyondu” açıklaması, kanaatimde yanılmadığımı gösterdi. Sadece tahminimde isabet kaydettiğim için sevinmedim, dostlarım için hüsn-i zannı bana nasip eden Allah’a da hamd ettim.

Bu konuda bir yazı yazma gereği hiç duymadım. Mesele belliydi, niyetler belliydi, Emin beyin derdi zaten belliydi, Engin beyin derdi de belli olduğuna göre, ortada öyle özeyip bezeyecek, kâğıda yazıp tele vuracak bir mesele de kalmıyordu.

Ama gel gör ki, bizim mahallenin tüm sakinleri aynı hassasiyeti göstermekten uzaktı. Pusuda bekleyen bazıları hep olur. Onların varlığı sürpriz değil. Ne yapalım ki bu tipler hep varlar ve var olacaklar. Görevleri “yanlış avcılığı”, parolaları “evreka” (buldum), işleri bazen bel üstü, çoğu zaman bel altı vuruş yapmaktır.

Bir okurum, “Hocam, at izi it izine karışıyor; bir bakıverin” uyarısında bulununca, kaçındığım bir şeyi yaparak, dergi çıkaran bir kardeş gurubumuzun sitesine girdim. Hiç yapmak istemediğim, Allah’ın kesinlikle haram kıldığına inandığım için kaçındığım şey “tecessüstür”.

Eğer Müslümanların ortak değerlerine yönelik bir tehdit ve tehlike söz konusu değilse, bunun dışında kalan tüm hata ve kusurların araştırılıp karıştırılmasına, “yasak tecessüs” bağlamında bakma taraflısıyım. İnanın, insanın içine kasvet veriyor. Hiçbir yararı olmuyor. Başkalarının hatasını teşhir, kimsenin takvasını artırmıyor. Aksine kardeşlik hukukunu zedelemekle kalmayıp, Kur’an’ın ifadesiyle “rüzgarımızı/kokumuzu götürüyor” (ve tezhebe rîhukum). Arkamızdan esen rüzgar kesiliyor, kalplerimiz imanın kokusunu hissedemez oluyor.

Kendilerine has bir duruşları olan kardeşlerimizin sitesinde Engin beye bühtan gördüm, haksızlık gördüm. Üzüldüm. Bu kadar ucuz harcanmamalı, harcama tutkusu olanlar bile, bu zaaflarını bu kadar savurgan kullanmamalı. Allah razı olmaz. Allah’ın rızası hilafına birini harcamaya kalkanın kendisi harcanır. Bunun kaç kez tanığı oldum. Değerlerinizi harcayarak nefisleri tatmin etmeniz ne mümkün. Hep cehennem gibi “daha fazlası yok mu?” der. Doyuramazsınız. En sonunda her şeyi verir, üstüne kendinizi de verirsiniz.

Aynı sitede “camilere bayrak” meselesi üzerinden Hilal TV vurulmaya çalışılmış. Yine bu mesele üzerinden Hilal TV’nin yüreklerini taşın altına koyan emektarları vurulmaya çalışılmış. Hatta biri çıkmış, “Hilal TV Ulusal Kısa Film Yarışması”ndan Hilal TV’nin “ulusalcılığını” tescilleyen bir sonuç çıkarmış.

Ele alınmaya değer olduğu için zikretmedim. Akıl ve insaf izne ayrılınca, kemiği olmayan dilden neler sudur edeceğine ibretlik bir numune olsun diye aktardım. Demem o ki kardeşler; Müslüman kardeşliği hukukunu aramızda sarsılmaz bir biçimde tesis etmeden bizden hayır sadır olmayacaktır. Bazı kardeşlerimiz, bu tür tavırların “marjinal” olduğu, kırk küpte bir çıkar cinsten olduğu için de kale alınmaması gerektiği kanaatindeler.

Bu yaklaşıma da saygı duyuyor ve kısmen hak veriyorum. Fakat yine de kardeşlik hukukunu hatırlatmadan “aman canım sen de” diye geçip gitmeyi içime sindiremedim. Üzülmem, inanın bu tip tavırların yöneldiği hedeflerden çok -ki bu salvoların hedefe zararı olmaz, bir şey katmayanın onu alması söz konusu olamaz-, bu tip tavırların sahibi olan kardeşlerin akıl, iman, ruh, ahlak ve din sağlığı için.

Camilere bayrak meselesinde, Engin Bey’in yazısından ve niyetinden tamamen bağımsız olarak, özellikle camiyle cemaatle ilgisi olmadığı halde konuyu ortaya atıp bir de Diyanet işleri Başkanı’nın telefonuna “mazhar” olan malum zatın istismarından yola çıkarak, bendeniz de muhalif görüş beyan ettim. Bu gayet doğal: Konuşulur, tartışılır, eksileri ve artıları masaya yatırılır vs.?

Ancak bu mesele bahane edilerek bel altı çalışılmaz. Kardeşlik hukuku el üstünde tutulur. Zor tesis edilen zeminlerin, cahil cühela elinde hoyratça parçalanmasına izin verilmez. Bunda hikmet yoktur. Bunda rahmet yoktur. Bunda insaf yoktur. Bunda Allah’ın hoşnutluğu yoktur. Her ne ki içinde bunlar yoktur, onda şer vardır, onda tefrika vardır, onda kadirbilmezlik vardır, onda vefasızlık vardır.

Son sözü Kur’an söylesin: “Arka planını bilmediğin şeyin peşine düşme: Unutma ki (yarım) işittiğin kulak, (kabuğunu) gördüğün göz ve bunlarla şekillenen) gönül; bütün bunlar, vardıkları sonuçlardan dolayı sorumludurlar.”

Yorum Yaz