Kim korkuyor, ona bakın!

Bu ülke, tarihinde hiç bunca kurak, bunca çorak olmamıştı.

Cenneti çöle döndürdünüz; bu –başarı- sizindir, sevinin.

İnsan kundakçıları!

Orman kundakçılarından bin kat daha betersiniz.

Onların –çeteleri- sizin çeteleriniz yanında masum, onların –mafyaları- sizin mafyalarınız yanında pirüpak kalır.

Hangi bedduanın ürünüsünüz siz, hangi günahın meyvesisiniz?

Kimin âhını aldı bu ülke, neyin lanetine uğradı!

Ellerinizde baltalar…

Çöle döndürdüğünüz bu topraklarda, her fidanı hoyratça kesmek, her şıvgını gaddarca koparmak, her tomurcuğu insafsızca ezmek için can atarsınız!

Kinden dininiz, intikamdan imanınız var!

Ne zaman nerede yetiştirildiniz, kimin tohumunun ürünüsünüz?

Bu tohum bu topraklarda yoktu, çünkü bu topraklara ait hiçbir tohumun meyvesi bu kadar zehirli, bu kadar ayrık, bu kadar “zakkum” olamaz.

Hiçbir “yerli” diken, kendi yüreğini bunca dehşet kanatamaz, kendi gülüne bu denli düşman olamaz, kendi toprağına böylesine nefret besleyemez, kendi öz değerlerinden bu denli tiksinti duyamaz.

***

Hamdun Yazır, Elmalılı Hamdi Yazır’ın yaşını başını almış oğlu. Yıllar önce babasının kabri başında, İHL’li öğrencilerin ricasını kırmayarak babasını anlatıyor:

-“Ömrünün hemen son 20 yılı babam evden hiç çıkmadı.”

Çocuklardan biri merakla soruyor:

-“Cuma namazı için de mi?”

Hamdun Bey cevap vermekle vermemek arasında biraz duraksıyor ve hâlâ korktuğunu belli eden titrek ses tonuyla cevap veriyor:

-“Evet, hiçbir şey için!”

Rasim Özdenören’in Gül Yetiştiren Adam’ını okudunuz mu?

İşte tıpkı onun gibi.

Dün bir baba aradı. Kızı Türkiye’nin en iyi fakültelerinden birini kazanmıştı.

Sevinmesi gerekmez miydi?

Ama hayır, baba sevinmek yerine dokunsan ağlayacak gibiydi. Bir şey gelmiş boğazına düğümlenmişti: “Ne yapayım?” diyordu, ne yapayım?

Ne diyebilirdim ki?

Peygamberin dediğini dedim: “İstefti kalbek: kalbinden fetva iste!”

Değerlerinize sizin biçtiğiniz “kıymet hükmü” nedir, ona bakın. Değerleriniz için nereye kadar, ne yapabilirsiniz? Değerleriniz sizin için neyi ifade ediyor? Kendi kendinizle çelişmemeye dikkat edin. Tutarlılık esastır. Bir “akla sahip olmak” demek, “kendi içinde tutarlı ve bir bütünlük teşkil eden bir hayat tasavvuruna sahip olmak” demektir.

***

Baltacılar!

Hadi gülleri kesip kuruttunuz;  kurumlardan, dairelerden, sokaklardan ne kadar çiçek varsa temizlediniz diyelim.

Yüreklerdeki gül bahçelerini, ormanları ne yapacaksınız?

Ağaçlarımızı, baltalarınızdan korumak için duvarlarımızı yükselteceğiz.

Odalarımıza halı yerine toprak, koltuk yerine fidan dikeceğiz. Evlerimizde besleyip büyüteceğiz gülleri.

Suyumuzu kesmekle tehdit etmeyin bizi. Bizde onları sulayacak kadar gözyaşı var. Sayenizde ağlarız; siz varken, ağlamakta güçlük çekeceğimizi hiç sanmıyorum.

Ve bir sabah…

Perdelerinizi, çöle çevirdiğiniz alanlara açılan pencerelerinizin perdelerini açtığınızda…

Ormanla karşılaşacaksınız…

Baltalarınıza davranacaksınız…

Fakat baltalarınızı yerinden oynatamayacaksınız. Çünkü onları, kesmek için sapladığınız köklere kaynamış olarak bulacaksınız. Sapında sürgün verecek, çiçeğe duracağız.

Çünkü biz bu ülkenin bin yıllık gerçeğiyiz…

Sizse şunca yıllık yalanı…

Doğru söylediğimi test etmek istiyorsanız, bir tek ölçü vereyim:

Kim korkuyor, ona bakın.

( 1 Eylül 2000 )

 

Yorum Yaz