Kimlik kaybının tarihi arka planı

“Türk’ün Kıbrıs’ta İngiliz’siz yaşamak ihtimali akla dahi getirilemez.

İngilizlerin Kıbrıs’ı işgallerinden sonra babalarımızdan İngilizler’le aramızda yalnız kelime-i şehadet farkı olduğunu işittiğimiz malumdur.”

Bu satırlar Masum Millet gazetesinin sahibi ve yazarı Mehmed Rifat, namı diğer “Con Rifat”a ait. Aynı isim 1931 tarihinde bir münasebetle şu lafları eder: “Ben Allah’tan fazla Kıbrıs valisinden korkarım; çünkü İngiliz valileri doğrudurlar, çünkü bizleri burada yaşatan adalet kaynağı olan yüksek makam, o kuvveti temsil eden makamdır.” (Ateşin, s. 205)

Bu satırlar, Kıbrıs’ın İslami kimliğine kasteden “yavru”ların hangi “ana”ların ürünü olduğunu göstermektedir. Tam bir Yunus Nadi tavrı, değil mi?

Sömürge Hindistan’ında Hintli bir subay, bir İngiliz onbaşıya bile “sahip” derdi. Sahip, yani “efendi”. Demek ki, sömüren-sömürülen ilişkisi aslında ruhu iğfal eden çarpık bir ilişki. Dahası, bu ilişki biçimi Hindistan’da ya da Kıbrıs’ta fark etmiyor. Aslında Con Rifat, “sahip” İngiliz karşısında onursuzluğu onur kabul eder Hintlinin tavrını takınmakta bir beis görmüyor.

Bu işin okumuşu okumamışı fark etmiyor. Kimlik olmadan kişilik olmuyor. İngiliz validen Allah’tan fazla korktuğunu itiraf eden bu omurgasız adam “laik” oluşuyla övünen biri. İşte şu satırlar (24 Ekim 1931) bu türün sadece köle ruhlu değil, her yerde ve her zamanda madrabaz olduğunu da ortaya koymaya yeterli:

“Mimar olsam açlığı tercih ederek medrese inşasına nezaret etmeyecektim? Hariçte mektep bulunmasa cehaleti seve seve kabul edecektim. Görüşülecek adam bulunmadığı zaman dilimin ağzımda şişmesine razı olarak medrese hocalarıyla konuşmak değil, hatta selamlaşmayacaktım. Çünkü bizleri yalancı yapan, fikirlerimizi izlal eyleyen, ruhlarımızı tersim eden, gözlerimizi açıkken uyutan, maneviyatımızı körelten, gelişme ve ilerlememize mani olan, hayatın zevklerinden mahrum edip benliğimizi kaybettiren, kuvvete kulluğu talim eden hep medreselerdir.”

Yukarıda Allah’tan fazla İngiliz valisinden korktuğunu, İngiliz’siz adada yaşamanın akla dahi getirilemeyeceğini söyleyen laik Con Rifat, burada medreselerin “kuvvete kulluğa talim ettiğini” söyleyerek, madrabazlıktaki dehasını sergiliyor.

Aslında çok şey değişmemiş. Aynı düşüncenin bugünkü takipçilerinin tavrıyla dünkü takipçilerinin tavrı arasında zerre kadar fark yok.

Peki, adadaki bu İngiliz muhipliğine ve kişiliksizliğe dönemin yönetici Kemalist kadrolarının yaklaşımı nasıldı?

Tahmin edeceğiniz gibi bu tavır, dönemin Kemalistleri’nce desteklenen bir tavırdı. Aksi iddialarına rağmen Kemalistler Con Rifat’tan daha aşağı İngilizci değillerdi. 30 Ağustos 1938’de Dışişleri Bakanı T. R. Aras, İngiliz muhatabının şahadetine göre “Her Kemalist İngiltere’nin dostudur” mesajını vermişti. Con Rıfat’ın kaygısını, Türkiye’yi yöneten Kemalistler de paylaşıyorlardı. Aras, Percy Loraine’a şöyle demişti:

“Türk hükümetinin tek kaygısı, Kıbrıs hükümetinin adadaki genç Türk kuşaklarını hocaların karanlık etkileri altına terk ederek, bunları modern düşünce ve bilim çizgisinde özgür eğitim imkanlarından mahrum bırakması olabilirdi. Eğer Kıbrıs’ta Türk soyundan olan ve Kıbrıs hükümetiyle Türkiye arasında bir kuşku ve düşmanlık ortamı yaratmaya çalışan kimseler varsa, bunların Kemalist cumhuriyetin düşmanları ve modern Türkiye’nin karşıtları olduklarının bilinmesi gerekir.”

 

“Şahsa mahsus ve gizli” damgası taşıyan bir diplomatik yazışmada yer alan bu satırlar, Şükrü Sina Gürel’in eserinde de yer almış.

İlginç buldunuz değil mi? Metindeki “Kıbrıs hükümeti”nin Kıbrıs’taki İngiliz sömürge yönetimi olduğunu hatırlatmaya bilmem gerek var mı? Malum kafa, sömürgeci İngilizlere, “karanlık” diye yaftaladığı Kıbrıs’ın Müslüman kimliğinin temsilcilerine karşı işbirliği çağrısı yapıyor. “Gel beraber ezelim” çağrısı.

İngiliz işgalinden hiçbir rahatsızlığı yok. Kıbrıs’ın sömürge olmasından da. Adadaki Türklerin İngilizleşmesi’nden bırakın şikayet etmeyi, adeta zil takıp oynayacak kadar memnun. Bir tek şikayeti var: Kıbrıs’ın Müslüman kimliği. Onu karanlık ilan etmiş, ona karşı şeytanla işbirliği yapacak kadar kendinden geçmiş.

İşte Kıbrıs’ın Müslüman kimliğinin taammüden yok edilmesinin kısa tarihi.

İşte, sömürgeci İngilizlerle el ele, omuz omuza “yavru”yu da “ana”yı da “vatan” yapan değerlere karşı yapılan müşterek taarruz.

İşte Kıbrıs’ta İslam’a Makarios’tan daha ziyade düşman kuşaklar yaratma projesinin tarihi arka planı.

 

Yorum Yaz