Kimse Ertuğrul Özkök’e neden sormuyor?

28 Şubat’ın günahkarları birer birer günah çıkarıyorlar. Biliyorum, “günah çıkarma” İslâm’da yok. Günah çıkarmak için, “günahı çıkaracak ve günahkarı kutsayacak” bir papazlar güruhu lazım.

İslâm’da “tevbe” var, “istiğfar” var. Tevbe, “yanlıştan dönüp doğruya yönelme” demektir. İstiğfar, “Allah’tan günahına af dileme” demektir. Bu ikisinin derin anlamı, bir bilinç yenileme, bir vicdana dönmedir. Ertuğrul Özkök tevbe ve istiğfar etmiyor. Bunun dışında kala kala “günah çıkarma” kalıyor. İşte bu yüzden günah çıkarma diyorum.

Özkök şöyle yazıyor: “Benim geçmişimde, kötü bir ‘andıç’ tecrübesi var. Bir haber şehveti uğruna, Türkiye’nin çok değerli iki gazetecisine büyük kötülük yapmıştım. Ama zaman bu arkadaşlarımıza çalıştı. Şimdi her ikisi de başları dik, gazeteciliklerini yapmaya devam ediyorlar. O dikkatsizliğin utancı ise bizlerin üzerinde kaldı.”

“Bizler” dediği arasında, bu andıca dayanarak “Alçakları tanıyalım” diye yazı yazan başyazar Oktay Ekşi de var.

Kürşat Bumin, bu günah çıkarmayı samimi bulmamış olacak ki “Beter olun” diye beddua eden bir yazı döşendi. Bence de haklıydı. Ama Kürşat Bumin, benim dikkatimi çeken bir noktaya hiç dikkat çekmedi. Eğer dikkat etseydi, “Beterin de beteri olun” derdi.

Gerçekten Özkök, söylediği gibi, bu kötülüğü “bir haber şehveti” uğruna mı yaptı? Haber şehveti! Tumturaklı bir suç. Bir gazeteci için fiyakalı duruyor değil mi? Hangi gazetecinin bu şehvetle ağzının suyu akmaz ki?

Hayır, Özkök’ün işlediği günah bu kadar küçük değil. Özkök’e bu günahı işleten 28 Şubat post modern darbe süreciydi. Peki, Özkök kendisini günaha sürükleyen bu süreci bugüne kadar savunmadı mı? Savundu. Peki, o halde bu ne perhiz bu ne lahana turşusu?

Özkök bu işin adını “haber şehveti” koymamalıydı. Doğru adı “28 Şubat şehveti” hatta daha da temelde “menfaat şehveti” olmalıydı.

Delilimi merak etmiyor musunuz? Delilim, Özkök’ün aynı yazısında, başta Bumin herkesin gözünden kaçan şu itiraf. Okuyun: “Bundan bir süre önce sabah toplantısında önümüze bir haber geldi. Üzerinde Van Jandarma Komutanlığı: Van Üniversitesi Bilgi Dosyası yazıyordu. Geçmişte ağzımız çok yandığı için bu haberi vermedik.”

Özkök’ün “haber şehveti”nin yerini, anlaşılan “haber frijitliği” almış. Merak etmemiş. Haber şehvetinden haber frijitliğine savrulmak. Yok mu bu işin ortası?

Ya bu kez sunulan dosya bir gazeteci için bulunmaz fırsatlar taşıyorsa! Kaldı ki, dün Özkök gibiler, 28 Şubat’ın Jinsa bağlantılı paşalarıyla iş tutuyordu. Aslında ben medyanın askerin dolmuşuna bindiğinden daha çok, askerin medyanın dolmuşuna bindiğine inanıyorum. Bugün 28 Şubat yok. Özkök gibiler, 28 Şubat’ta sergilemeleri gereken ihtiyatı niçin şu dönemde sergiliyorlar?

O gün yaptıkları yanlıştı. Bu gün de yaptıkları yanlış. O gün yaptıkları hesaplıydı. Bu gün de yaptıkları hesaplı. O gün işlerine geldiği için “andıç” yayınladılar, bu gün işlerine gelmediği için habercilik refleksleri hadım olmuş gibi davranıyorlar.

Hadi, Jandarma’nın dosyasında ne olduğu hakkında bir tahmin yürütelim: Mesela, Rektör Aşkın’ın Van Üniversitesindeki PKK örgütlenmesini göz yummuş olabilir mi? Yine, Ermeni asıllı rektör, Van’a yönelik Ermeni yerleşim projelerine ilgi duymuş olabilir mi? Van ve civarına özel ilgi duyan Ermeni diasporasına gönüllü rehberlik hizmeti vermiş olabilir mi? Ermeni’lerin bölgenin sahipliği iddialarına delil olsun diye tarihi eser ve bulgu toplamayı kendine iş edinmiş olabilir mi?

Aslında Rektör Aşkın’ın ipini hükümetin değil bütün bu gerekçelerle askerin çektiği, Başbakan’ın “Olayın bizimle bir ilgisi yok” açıklamasının anlamının da bu olduğu, Org. Özkök’ün YÖK ile ilgili soruya olumsuz cevabının arkasında da bu bilgilerin yattığı?!

Ertuğrul Özkök değilim. Şu gariban halimle, gurbet elde ben ne bileyim canım? Mesela dedik?

 

Yorum Yaz