Kur’an kitaplığına yeni katkılar

Yaz geliyor. Yığınların “tatil” deyince aklına “oyun ve eğlence” gelir.

Zamanın, insanın en değerli sermayesi olduğunu ve bu sermayenin daha değerli bir şeyi elde etmek için harcanması gerektiğini bilenler, tatili “hoş ve boş vakit geçirmek” olarak algılamazlar.

“Daha değerli şey” ne olabilir?

Birden fazla şey olabilir. Bunların başında “bilgi” gelir. Evet, bilgi “sahici krallıktır” ve bu krallığa giden yol kitapların arasından geçer. Bu yolda yürüme zahmetine katlanıp, bedelini ödeyerek bu yürüyüşü tamamlayanlar “bilgelik” kazanırlar.

Kur’an kitaplığına konulması gerektiğini düşündüğüm eserleri, nicedir okurlarıma da duyurmak istiyordum. Çünkü şu aralar, hayli yeni eser çıktı. Bunlardan bazıları piyasada okurunun eline ulaşabiliyorsa da, bazıları çeşitli nedenlerle bu şansı yakalayamıyor.

İlim ehli Kur’an araştırıcılarının kütüphanelerinde bulunması gerektiğini düşündüğüm ilk eser dostum Dr. M. Halil Çiçek’in telif ettiği Delaletu Esmai Suveri’l-Kurni’l-Kerim adlı çalışması. Adından da anlaşılacağı gibi Arapça olarak, uluslararası bir yayınevi olan er-Risale tarafından nefis bir baskı ve ciltle yayımlanan eser, “Sure Adlarının Delaletleri” üzerine inşa edilmiş.

Kitabın adı okuru yanıltmamalı. Eserin orijinal tarafı, tek tek sure isimlerine düz bir mantıkla dilsel karşılıklar vermek değil. Zaten bu orijinal de değil. Eserin Kur’an İlimleri’nin “Esmau’s-Suver” bahsine getirdiği yenilik, onları külli ve istikrai bir okumaya tâbi tutması. Dahası bu okumayı, “medeniyet perspektifinden” yola çıkarak yapması. Bir başka orijinal tarafı da, Kur’an’ın içeriğini surelerden yola çıkarak üçlü bir tasnife tabi tutması: 1) Ekonomik (el-İktisadiyat), 2) Kozmolojik (el-Kevniyyat), 3) el-İctimaiyyat (Sosyolojik).

Halil Bey’in bu çabasını, multi-disipliner bir başlık olan “Kur’an İlimleri” serlevhası altındaki alt disiplinlerin, modern çağın insanının idrak dünyasına hitap etmesi için, yeni bir “dil” geliştirme çabalarına bir katkı olarak gördüğümü belirtmeliyim.

Duyurmak istediğim ikinci eser Kitabiyat Yayınları’ndan Dinsel Söylemin Eleştirisi adıyla Türkçeleştirilen Nasr Hamid Ebu Zeyd’in Nakdu’l-Hitabi’d-Dînî adlı eseri.

Ben eseri Kahire’de bir sokak kitapçısından edinmiştim. Eser her ne kadar doğrudan Kur’an ilimleri alanına girmiyorsa da, aynı yazarın daha önce tercüme edilmiş olan İlahi Hitabın Tabiatı (Mefhumu’n-Nas) ile bir konu bütünlüğü arz ediyor.

Dileriz yayınevi bu seriye aynı yazarın el-İtticahu’l-Akli fi’t-Tefsir’ini ve Felsefetu’t-Te’vil’ini de katar.

Elimin altındaki bir başka eser İbn Teymiyye’nin Kur’an Anlayışı adlı doktora tezi. Tezi Dr. Enver Arpa hazırlamış ve Fecr Yayınları basmış. İbn Teymiyye’nin kendine özgü ve yer yer de şaz olan Kur’an ve tefsir anlayışını, Türkçe’ye de çevrilmiş bulunan Mukaddime fi-Usuli’t-Tefsir adlı eserinden öğrenmek mümkünse de, bu eser konuyu daha da detaylandırmış ve ünlü alimin diğer eserlerine de atıf yapmış.

Yine Fecr Yayınları’ndan çıkan Dr. M. Soysaldı’ya ait Kur’an’ı Anlama Metodolojisi adlı eser de Kur’an kitaplığıyla ilgili. “Semantik metot”, “tarihsellik” bu zeminde tartışılan “hermenötik” konularını ele alan yazar, klasik Kur’an ilimlerinin verileriyle modern anlama ve yorumlama yöntemlerini karşılaştırması için okura imkanlar sunuyor.

Ali Galip Gezgin’in Tefsirde Semantik Metot adlı çalışması da, yukarıda söz konusu ettiğimiz çalışma cümlesinden bir araştırma ürünü (Ötüken Yayınları). Kur’an’daki “kavm” kavramı özelinde semantik metodu irdeleyen çalışma, akademik dilin soğuk ve abus çehresinden dolayı zor okunuyor.

Kur’an kitaplığına ilişkin tanıtacağım son eser Üstad Said Nursi’nin İşaratu’l-İ’caz adlı eseri. İşârâtu’l-İ’caz yeni değil, biliyorum. Fakat Bahaeddin Sağlam’ın elinden çıkmış bu “sağlam” tercümesi yeni. Yeni tercümeye şöyle bir göz atınca, eserin tefsirle haşır-neşir bir mütercim elinden çıktığını hemen fark ediyorsunuz.

Burada İşârâtu’l-İ’caz’ın eleştirisine girişecek değilim. Buna ne bu köşenin hacmi, ne de bizim takatimiz yeter. Fakat şu da bir gerçek ki, Said Nursi’nin Kur’an’ı anlama ve yorumlama metot ve üslubu henüz yeterince irdelenip eleştirilmiş değil. Bunda, Üstad’ın ismi etrafından örülen “hayranlık” halesinin git gide parçalanması zor bir demir parmaklığa dönüşmesinin çok büyük payı var. Bu yüzden işin ehli olanlar bile, Üstad’a eleştirel bir bakış açısıyla yaklaşıp, onun ürünlerini ilmin ‘objektif’ kriterlerine tâbi tutmaktan çekiniyorlar.

Bu hayra alamet değil. Üstad’a saygı ve hürmet de değil. Kur’an’ın üslubu ortada. Hz. Musa, Hz. Yunus, Hz. Davud vs. gibi peygamberler özelinde “tarihi şahsiyetlere nasıl bakılmalı” sorusunun Kur’an’ca cevabı da ortada. Dünün tescilli İslam düşmanlarının Üstad karşıtı o iğrenç kampanyaları da sonuçsuz kalıp tarihin çöplüğüne atıldığına göre, Said Nursi’nin eserlerine ilişkin, “hayran bir şakirt” elinden değil de “uzman bir kârî” elinden çıkmış eleştirel çalışmaları görmek için daha ne kadar bekleyeceğiz?

Bütün bu söylediklerimizden çıkan kesin sonuç şu: Üstad’ın eserleri okunmalı. Onların, dar bir kesimin ‘ders kitabı’ değil, herkesin içerisinde birçok güzellikler bulacağı tadı ve kokusu kendine has özgün eserler olduğu bilinmeli. Elbette, seçip ayıran mümeyyiz bir akılla.

Bol kitaplı bir yaz dileğiyle.

Düzeltme:

23 Mayıs ’03 tarihindeki köşemde, “İş Ahlakı ve İGİAD” başlıklı yazımda İGİAD’ın açılımı yanlışlıkla “İktisadi Girişim ve İş Halkı Derneği” olarak verilmiştir. Doğrusu, “İktisadi Girişim ve İş Ahlakı” dır.

 

Yorum Yaz