Marmara İlahiyat’ın idam fermanı

“Derin”lerden gelen fermana göre, İlahiyatların idam hükmü, İmam Hatiplerin ve Kur’an Kurslarının idam hükmüyle eş zamanlı olarak imzalanmış.

Ne ki İlahiyatlar infaz sırasını beklemekteymiş.

“İyi haber alan” kaynaklarımın söylediğine bakılırsa, ferman sahipleri hedefi daha baştan belirlemişler. Buna göre, İmam Hatip Liseleri’nin sayısının yurt çapında 600’den 60’a, İlahiyatların sayısınınsa 60’tan 6’ya indirilmesi için ferman çıkarılmış.

Hani, bir zamanların bisküvi reklamı vardı ya: “Bisküvi deyince akla / hemen onun adı gelir!” Tıpkı o misal, “devlet” deyince akla “hemen onun adı gelen” bazı derin güçlerin imzaladığı idam fermanından haberdar olan kimi İlahiyat kökenli tecrübeli siyasiler, “Bu fermanı ancak yazanlar bozabilirler, gerisi boş” diyesiymiş.

Bu tür bir söylem, bana biraz “grev kırıcılık” gibi geldi. İnsanları hukuk mücadelesinden caydırma ve haksızlığa karşı “dilsiz şeytan” kılma amacına hizmet edecek her tür söz ve tavırdan uzak durmak, akl-ı selim gereğidir diye düşünüyorum.

Şimdilerde infaz sırası Marmara İlahiyata gelmiş bulunuyor. İstanbul Valisi, İlahiyatın boynuna asılan idam kararını okudu bile. Vali Çakır, Salı günü bir özel kanala verdiği demeçte, bıçaklama olayı münasebetiyle aynen şunları söylüyordu: “Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi irticai kesimler tarafından üs olarak kullanılmaktadır. Fakültenin bu niteliği ortadan kaldırılacaktır.”

Marmara İlahiyatın ipini çekme görevi ise, bayağı gizemli bir isim olarak tanınan baygın bakışlı Zekeriya Beyaz’a havale edilmiş. Meğer Beyaz da aynı okulun mezunu değil miymiş? Talihin garip cilvesine bakın; Marmara İlahiyat gibi geleneği olan bir eğitim kurumunun körpe fidanlarını, sapı kendinden olan bir ‘aletle’ kesecekler. Oedipus Kompleksi dedikleri bu mu acep? Hani şu bilmeden baba katili olan oğlunu anlatan Yunan tragedyası. “Ne bilmeden? Taammüden, taammüden!” diye haykırdığınızı duyar gibiyim. Size hak veriyorum.

Marmara İlahiyatın bir “ekol” olup olmadığına ben karar veremem. Fakat bu İlahiyatın hiçbir sevabı olmasa dahi, 20 cilde kadar gelip dayanan İslam Ansiklopedisi’ni hazırlayan kadronun bel kemiğini bu okulun hocalarının oluşturması, tek başına iftihar olarak yeter. Kaldı ki, Marmara İlahiyat, Hayrettin Karaman gibi tek başına ekol olmuş hocalar yetiştirmesinin yanında, kadrosu itibarıyla Osmanlı’dan cumhuriyete din ilimleri tedrisatındaki sürekliliği temsil eden bir özelliği de bünyesinde taşıyor. Son yıllarda Marmara İlahiyatın misyonunda ölçülebilir bir aşınma gözlemlense de, yine de okul, diğer İlahiyatlar içerisindeki ayrıcalıklı yerini korumayı sürdürüyor.

İşte onun bu ve daha sayamadığım özellikleri, bu ülkede dinle irtibatlı her hangi bir kurumun “gelenek sahibi olmasını” tehlikeli bulan uzatmalı derin iradeyi rahatsız etmiş olmalı ki, ona alternatif olarak İstanbul İlahiyatı “sipariş” ettiler. Yıllardır adı var, kadrosu var, fakat kendisi yok olan bu sözüm ona okulun ne işe yaradığını/yarayacağını kimseler bilemedi. Belki onun başına paraşütle indirilen Yaşar Nuri Hoca dahi…

Fakat herkesi “horul horul” uyutanlar, İstanbul İlahiyatın Horhor’daki inşaatını, arkalarından atlı gelir gibi “harıl harıl” sürdürüyorlar. İnsan ilk bakışta bir anlam veremiyor: Bir yanda İlahiyatlar’ın kapısına kilit vurmak için operasyonlar sürerken, diğer yanda hummalı bir biçimde süren İlahiyat inşaatı…

Her şey açık. Ferman sahipleri paranoyalarını, Marmara İlahiyat’ta okuyan 1000 civarındaki başörtülü kızın gözyaşı üzerinden tatmin edecekler. Bu arada, Marmara İlahiyat’ın hoca kadrosu da ustaca dağıtılmış olacak.

Hep o bildik oyun oynanacak yine. İlk su koyverenler emekliliği hak etmiş olanlar arasından, istifa etmesi halinde “Yıkılası hanede evlad u ıyal var!” mazeretine sığınamayacaklar arasından çıkacak. Kimi hocaları, öz yavrusunu yiyen kedi rolünü oynamaya ikna etmeye çalışacaklar. Kim bilir belki bu oyuna gelenler de çıkacak. Bir taşla birkaç kuş vurmuş olacaklar. Muhtemel sonuç: Hem onurlarını, hem okullarını, hem de talebelerini ellerinden alıp, bunun sonunda hiçbir şey elde edemeden, onursuz ve okulsuz ortada kalıvermek…

Dilerim bu kötü bir rüyadır. Haksız çıkmayı hiç bu kadar arzu etmemiştim. Umarım ben haksız çıkarım ve bütün bunlar olmaz. Umarım herkes oynanmak istenen oyunun farkına varır, talebesiyle hocasıyla bu köklü kurum kurda kuşa yem edilmez.

Bütün bunlardan sonra, hakkında yazılanlardan hayli şaibeli biri olduğu anlaşılan Beyaz’ı kimin bıçakladığının ne önemi var?

Burada sorulması elzem olan soru şu değil mi: Beyaz’ın bıçaklanması kimin işine yaradı?

Elbette Marmara İlahiyat’ın idam fermanını imzalayanların.

Peki, kim zararlı çıktı?

Bunu bilmek için deha gerekmiyor; okullarına sokulmayan kızların yaşlı gözlerine bakın, anlarsınız?

Baygın bakışlı Zekeriya’nın yarası iyi olacak; ama Marmara İlahiyatlı kızların ve onlar gibi daha binlercesinin yüreğinde açılan yara ise, İslam’a karşı açılan savaşın sembolü haline gelen başörtüsü yasağı bitene dek sürecek.

Koskoca ülkede, dini unsurlara karşı yürütülen bu savaşın, bu ülkenin idam fermanı olduğunu ferman sahiplerine duyuracak etkili bir ağız yok mu?

( 12 Ocak 2001 )

 

Yorum Yaz