Mekke buluşması

Cemaleddin el-Kasımi, Ummu’l-Kurâ adlı eserinde, Mekke merkezli bir ümmet yönetimi hayali görür.

Maddeler halinde sıralar bu yönetimin özelliklerini. İstibdadın zerresi yoktur bu yönetimde. Ümmet istişare ile yönetilmekte, katılım yönetimin ruhunu oluşturmaktadır. Onun muhayyel projesinde asıl dikkat çekici olan Mekke’nin merkezi rolüdür.

Kur’an Mekke için Ummu’l-Kura ifadesini kullanır. “Şehirlerin anası” demektir. Yine Kur’an Mekke ve çevresinin mübarek kılındığını ifade eder. Bu bereket, elbet toprağın verimlilik bereketi değildir. Aksine bölgenin toprağı, biyosfer tabakasının verimliliği açısından verimsizdir. Allah maddi verimliliği bu bölgede toprağın üstüne değil altına vermiştir.

Asıl bölgenin bereketi manevi berekettir. Bu bereket sadece ibadetle sınırlandırılamaz. Hayatın her alanı için geçerlidir. Bu alanlara elbet siyaset de girer.

Filistin’de niceden beri korkulan oldu ve sonunda kardeş kavgası başladı. Bu kavgayı körükleyenin İsrail ve ABD olduğunu herkes biliyor. Aslında Yasir Arafat’ın önce etkisiz hale getirilmek istenmesi, bu başarılamayınca zehirlenerek öldürülmesi, kardeş kavgası sürecini giden yolun taşlarını döşemek içindi.

Yılana zehir veren rolü üstlenen neo-con takımının kâhini yaşlı kurt “İslam kendi içinde çatışacak” kehanetinde bulunmuştu. Bu elbette masum bir tahmin ve bilimsel öngörü değildi. Zira bu tespiti yapan egemen gücün akıl hocasıydı. Dolayısıyla o bunu söylüyorsa, zımnen şöyle demiş oluyordu: “Bundan böyle tüm çabamız İslam’ı kendi içinde çatıştırmaya dönük olacaktır. Bu sonucu elde etmek için elimizden geleni yapacak, aranıza nifak tohumlarını ekecek, kabuk bağlamış yaraları kaşıyarak kanatacak, elhasıl her türlü yolu kullanarak bu sonucu alacağız.”

Irak’ta tutuşturulmaya çalışılan Şii-Sünni kavgası da bu şeytani projenin bir parçasıdır. Lübnan’da tutuşturulmaya çalışılan taifeler arası kavga da bu şeytani projenin parçasıdır. Belucistan ve Veziristen üzerinden Pakistan’da hortlatılmaya çalışılan kabileci duygular bile bu şeytani projenin bir boyutudur.

Bu ateşten kardeşlerini kurban vererek kurtulacağını sanan körfezin naylon emirlikleri kurtulamayacaktır. Büyük şeytan onları parçalayacak zaafları da bilmektedir. Suudi Arabistan da bundan muaf değildir. Güneydeki Şii nüfus böyle bir kavga için yedekte tutulmaktadır. Hatta Türkiye de bu projenin dışında değildir.

Tabi ki bu şeytani projenin merkezinde İran vardır. İran’ı bölmek için meşru gayr-ı meşru her yolu deneyeceklerdir. Bundan kimsenin kuşkusu olmasın. Bugüne kadar bu konuda yol alamamışlarsa, İslam Devriminin ideolojisi buna elverişli olmadığı içindir. İran’da etnisite vurgusu çok zayıftır. Teorik olarak da pratik olarak da her etnik gurup her makama gelebilir. Nitekim Dini Lider Hamaney bunun örneğidir. İran, kendi bölgelerini kadim adlarıyla anmak konusunda bile kompleksli değildir. İran Hava Yolları kendi uçağının adını hiçbir komplekse kapılmadan “Kürdistan” koyabilmektedir. ABD’nin ayrılıkçı tohumlar saçtığı Beluçların yaşadığı bölgeye “Belucistan” diyebilmektedir.

Egemen gücün İslam dünyasına yönelik yara kanatma projesine karşı bölgesel direnişin yararı çok sınırlıdır. Bu projeyi tamamen etkisiz hale getirmenin en etkili yolu, ortak mücadeledir. Bunun için İKÖ rol üstlenebilir. Türkiye, Irak’a komşu ülkeler platformuyla bu teşebbüste ciddi bir rol alabilir.

“Onlar tuzak kurdular, Allah da onların tuzağını bozacak bir karşı tuzak kurdu.”

İşte bu küresel şeytani tuzak, şu yukarıdaki ayetin indiği Hicaz’da bozuluyor. Mekke’de bir araya gelen HAMAS ve el-Fetih liderleri, bir “Ulusal Birlik Hükümeti” kararı alarak mutlu sona ulaşıyorlar. Bu mutlu sonu da bir şükür umresiyle taçlandırıyorlar.

Bu haber hepimiz için çok önemli. Zira Filistin bizim için sıradan bir toprak parçası değil. Filistin bizim için sadece Kudüs’ümüzü ve Mescid-i Aksa’mızı barındıran mübarek coğrafya da değil. Filistin bizim için bütünüyle “şehid” demeyi hak etmiş mübarek bir halkın yaşadığı coğrafya. Filistin deyince aklımıza “şehit fertler” değil, “şehid bir halk” geliyor. Tüm ümmete “Direnerek nasıl var olunur?” sorusunun cevabı olmuş bir halk Filistin halkı.

Bu halkın bunca tecrübeden sonra birbirinin boğazına sarılması, çok zorumuza gitmişti. Şahsen ben “Filistin’in asil halkı bu tuzağa düşmez” diyordum. Fakat şu geçtiğimiz aylarda yaşanan üzücü olaylar bu beklentimde beni yanıttı diye düşünürken, arkadan Mekke buluşması geldi.

Zararın neresinden dönülürse kârdır. Bu meselede de zarardan dönülmüştür. Dileriz ki bu süreç devam etsin ve egemen güçlerin şeytani planları boşa çıkarılsın.

Darısı mezhep, meşrep, mektep, kabile, ırk, bölge asabiyetlerinin kaşındığı diğer coğrafyalarımızın başına.

Yorum Yaz