Muhammed es-Sadr

Mustafa Asım Köksal Hoca’nın vefatı üzerine yazdığım köşe yazısında “alimin ölümünün alemin ölümü” gibi olduğu gerçeğini hatırlatmıştım.

O zaman sadece “alimin ölümüyle” karşı karşıyaydık; şimdi ise İslam dünyası, bir “alimin öldürülmesiyle” karşı karşıya. Şu halde, “bir alimin katledilmesi alemin katledilmesi” gibidir dersek, sanırım, yanlış bir önermede bulunmuş olmayız Iraklı büyük İslam alimi Muhammed es-Sadr, kendisi gibi ilim adamı olan iki oğluyla birlikte 18 Şubat tarihinde bir suikaste kurban gitti.

İmam Muhammed es-Sadr’ın, Irak nüfusunun yüzde altmış beşini oluşturan Irak Caferilerinin yaşayan en büyük müçtehidi (merci-i taklid) olması, suikastin çok kritik bir zamanda gerçekleşmesi, suikastin siyasal boyutlarını çok daha öne çıkarıyor. Fakat bu yazımızda biz, bu suikastin siyasal boyutundan daha çok, Muhammed es-Sadr’ın alim, fazıl ve müçtehid kişiliğini öne çıkarmak ve İslam dünyasında zaten kıt yetişen önder ve rehber (imam) alimlerin varlığının, toplumsal açıdan neye tekabül ettiğine dikkat çekmekle yetineceğiz.

Muhammed es-Sadr 1943 yılında Necef’te doğmuş. Onun da ait olduğu “Sadr” ailesi, tüm dünyadaki ilim çevreleri tarafından alimlerinin ve şehitlerinin bolluğuyla tanınan bir aile. Türkiyeli okuyucunun da Türkçeye “İslam Ekonomi Doktrini” adıyla çevrilen “İktisaduna” adlı çaplı eseriyle tanıdığı, yine o çapta İslam’ın felsefi temellerini ele alan “Felsefetuna” adlı bir eserin de yazarı olan Muhammed Bakır es-Sadr, hem hocası hem de kuzeni. Bilindiği gibi allame M. Bakır es-Sadr ve kız kardeşi Bintu’l-Huda, Saddam tarafından 1980’de idam edilmişti.

Sadr ailesinin kurbanları bununla sınırlı değil. Lübnan’ın İslam ilim mirasına hediye ettiği kayıp (Kaddafi tarafından kaçırılarak şehid edildiği görüşü yaygındır) imam Musa es-Sadr da aynı aileye mensup.

İmam Muhammed es-Sadr, kendisine bağlı milyonların gönlünü bedelsiz çelmemiş. 55 yıllık ömre çok şey sığdırmış. 30’u aşkın ilmi, fikri ve felsefi eser veren Muhammed es-Sadr 13 ciltlik bir de Fıkıh Ansiklopedisi müellifidir. Ancak, adından da anlaşılacağı gibi “Maverau’l-Fıkh” (Fıkhın Ötesi) adlı bu eseri diğer emsallerinden ayıran boyutu, fıkhi hükümleri, nasların felsefesine (illet, makasıt, ruh) dayandırmış olması ve “Uzay Fıkhı”, “Tababet Fıkhı” gibi onlarca özgün bölüme yer vermiş olmasıdır.

Merhum Sadr, yaklaşık 30 yıl önce, klasik İslam ulemasının pek yanına yaklaşmadığı bir konu olan insan hakları konusunda, hem de işin felsefesine inerek Batı ile Müslüman Doğu arasındaki paradigma farklılığını da ele alan bir eser vermiştir: İslam ve Uluslararası İnsan Hakları Bildirgesi (el-İslam ve’l-Misaku’l-Alemi li-Hukuki’l-İnsan) Bunlardan ayrı olarak, “Felsefetu’l-Hacc” (Haccın Felsefesi) gibi ibadetlerin ruhuna yönelik müstakil eserleri “Adva’ ale’s-Sevrati’l-Huseyniyye” (Hz. Hüseyin’in İnkılabına bir bakış) gibi tarihi eserleri de mevcuttur. Muhammed es-Sadr, Irak yönetimince üç kere tutuklanmış ve ömrünün bir kısmını tutuklu olarak hapishanede geçirmiştir.

Muhammed Sadr ve iki oğlunun menfur bir suikaste kurban gitmesiyle sonuçlanan olayların başlangıcı Hz. Hüseyin’in şehadet ayı olan Muharrem ayı etkinliklerine kadar gider. Saddam Hüseyin, Allame Sadr’dan, bu yılın Muharrem ayında geleneksel “Kerbela yürüyüşü” programının iptalini istemiş, Sadr ise bu isteğe olumsuz cevap vermiştir. O günden sonra, Sadr’a bağlı okullarda görevli ilim adamlarının seri tutuklamaları sürmüş ve en sonunda bizzat Saddam, Sadr’dan, telefonla Cuma namazları da dahil, tüm faaliyetlerini durdurmasını istemiş; İmam Sadr bunu da reddederek eğitim ve öğretim görevlerini sürdürmüştür. Suikast günü İmam Hüseyin Koleji’ndeki dersine giderken, etrafını kuşatan bir müfreze tarafından aracı taranmış, yanındaki iki oğlu olay yerinde, kendisi ise iki saat kan kaybının ardından kaldırıldığı hastanede vefat etmiştir. Son Cuma hutbesine “İşte kefenimi giydim” diyerek beyaz bir harmaniyle çıkan Sadr, başına gelecekleri adeta önceden tahmin etmiştir.

Kur’an’da Allah’ın birliği şu formla dile getirilir: “İlahınız bir tek ilahtır.” (2:163 vd.) Aynen böyle, ümmetin birliği de tıpkı Allah’ın birliğinin dile getirildiği formla dile getirilir: “Ümmetiniz bir tek ümmettir.” (23:52)

Sadr’ın şehadeti vesilesiyle bir kez daha hatırlamakta yarar var: İman ehli hiç kimse tarafından, İslam ümmetinin birliği, Allah’ın birliği davasından ayrı ve bağımsız değerlendirilemez. Her dönemde “konjonktüre uygun” konuşanlar, aykırı duruşuna “konjonktürel” gerekçeler üretenler çıkar.

İçinden geçtiğimiz zaman diliminde, konjonktüre uygun konuşup “yerli/ulusal din” potporisine “içerden” ve “dışardan” gazel okuyarak katkıda bulunanlar sustuğunda; Kur’an’ın konjonktür-ötesi çağrısının ebediliği bir kez daha anlaşılacaktır.

( 5 Mart 1999 )

Yorum Yaz