Nasıl memleket ama!..

Başlarını aç, partilerini kapa! Tenlerini aç, okullarını kapa! Dosyalarını aç, Kitab’larını kapa! Aç-kapa, aç-kapa: artema…

Aç!.. Aç!.. Aç!..

Kışlanın stadından gelen bu şehvet temposunu ilk duyduğumda ne demeye geldiğini anlayamamıştım. Anladığımda, bu ülkenin derin gerçeğini de anlamış oldum.

Kışlada duyduğum o sesin üzerinde uzun yıllar geçti. Fakat o sesin tırmalayıcı yankısı kulaklarımdan hâlâ gitmedi.

Merve Kavakçı Meclis’e örtüsüyle girdiğinde ona karşı tempo tutanların psikolojileriyle “Aç!.. Aç!..”cıların psikolojileri arasında bir benzerlik var mı diye hep merak ettim. Mesela, “Aç!.. Aç!..” ideolojisi diye bir ideolojik beraberlik gibi falan…

Başörtüsü karşıtlarıyla “Aç!.. Aç!..”cılar arasındaki benzerlik neydi?

Başörtüsünü açarlarsa yetecek miydi? Ya kafatasından piramit yapmak gibi bir özel zevki olan Hülagû gibi “Başınızın derisini de açın!” derlerse! Ya kafataslarını çırıl çıplak görmek isteyecek kadar “derin” açmadan aşağısına razı değillerse?

Bursa İHL’nin mağdur kızları bir dosya hazırlamışlar. Kapağına da Hülagû’nun kafatası piramitlerinden birini oturtmuşlar ve soruyorlar:

“Başımızı bu kadar mı açmak istiyorsunuz?”

Ne bileyim ben? Büyüklerimizin vardır bir bildiği herhal!..

Açanlar açsın, kapatanlar kapatsın…

Bu işin bu noktalara geleceği, daha Aczimendiler sokaklarda saçlarından sürüklendiği gün belli olmuştu. Müslüm Gündüz’ün evinin çelik kapısı balyozlarla kırılıp harim-i ismetine tecavüz edilirken onları iyi saatte olsunlara rüşvet verip kurtulacağını sanan büyüklerimiz, sıranın kendilerine de geleceğini rüyalarında görseler inanırlar mıydı?

Birilerinin çelik kapısına “Aç!.. Aç!..” yapılırken, öteki büyükler, beriki büyükler, cümle mütedeyyinler, bilumum muhafaza-kâr’lar (“kâr’ı muhafaza edenler” demek oluyor), işçiler, köylüler, memurlar, emekliler ve esnaf cumhur cemaat seyrü temaşa eylemediler mi?

Sıra, sıradakine geldi.

Bu sefer öteki büyüklerimiz beriki büyüklerimize yapılan “aç-kapa” uygulamasının içtihat olduğu “içtihadında” bulundular. Tabii İHL’ler ve Kur’an Kurslarının köküne kibrit suyu dökülmesi de bu içtihadın bir parçasıydı.

Bu “aç-kapa: artema” uygulamasını beriki büyüklerimizle birlikte, ihlaslı büyüklerimiz, aksesuarlı büyüklerimiz, holdinglerimiz, işçilerimiz, memurlarımız, emeklilerimiz, esnafımız seyrettiler…

Sıra beriki büyüklerimize geldi…

Bir gürültü bir patırdı…

Toz duman! Aman Allah’ım aman!

“Aç!.. Aç!..”cılar kasetin birini bırakıp birini açıyorlardı… Yurtları kapatıp tozlu dosyaları açıyorlardı…

Onlar da sırasını savdı…

Sıra holdinglerimize gelmişti…

“Aç!.. Aç!..”cılara kesenin ağzını açıp milyon dolarlar sayanları mı ararsın; konuğuna viski şişelerini açıp iş yerindeki mescidi kapayarak “aç-kapa sistemine” uyum sağlayanları mı?

Ve sayın halkımıza da sıra geldi. Yolda yürüyenleri “terörist” zanneden saygıdeğer esnafımız ömründe ilk defa yürümenin dayanılmaz hafifliğini iliklerine kadar hissetti.

Çiftçimiz, köylümüz, memurumuz, işçimiz… Onlar da öyle…

Şimdi, sıranın neden kendilerine geldiğini dahi anlayamadan (çünkü anlayacak yerlerini lazım olmaz sanıp çok önceden yok etmişlerdi) cumhur cemaat ekmek derdine düşmüş durumdalar.

Aç-kapa sistemi burada da işe yaradı…

Kapanan işyerleri, açılan kahvehaneler…

Şiddetli geçimsizlikten boşandığı için kapısı kapanan yuvalar ve analı-babalı yetim durumuna düşen çocuklar için açılan bitli yuvalar…

İş aramak için çıktığı tüm yerlerde yüzüne kapanan kapılar ve önünde hiç kapanmadan açılan intihar imkanları…

Kapanan fabrikalar ve açılan hapishaneler…

Kapanan umut piyasası ve açılan cinnet borsası…

İçine, hep içine kapanan zavallı ülkem…

Ve en kötü haber: Kapatılan Nazlı Ilıcak ve açılıp saçılan kartel gülleri, şakıyan tekel bülbülleri:

– “Ülkeyi soyup soğana çevirme (açıp-saçma) mücadelemiz ilelebet sürecektir!”

Ona ne şüphe efendim, ona ne şüphe!

Bakın, eğer bir daha şundan başka türkü söylersem asın:

“Ağam da şimdi gelir paşam da şimdi gelir vaay!”

Aç-kapa, aç-kapa: Artema!

Nasıl memleket ama!..

Yorum Yaz