Numan Kurtulmuş

Eskiler “nâsiyesi temiz” derlerdi ya? Sanki bu söz, karşımda oturan akranım siyasetçi için söylenmiş.

Nâsiyesi temiz. Duruşu insana itimat telkin ediyor. Politikacılarda sık rastladığımız o arsızlık ve ukalalıktan eser yok. Aksine, kendisine ve muhatabına olan saygısını hal ve tavırlarında görebiliyorsunuz. Ağırbaşlı, içten ve nazik.

Kendinden emin ve dingin bir kişilikle karşı karşıya olduğunuz izlenimini alıyorsunuz. Bir müddet konuşunca, bu izlenimlerinizin giderek doğrulandığına tanık oluyorsunuz.

Nûman Kurtulmuş’tan söz ediyorum.

İnsanoğlunun bir görüşte tanınamayacak kadar girift ve muamma bir varlık olduğunu biliyorum. Onun için de, öyle bir kez buluşup görüşmeyle insanı tanımanın kâbil olacağı kanaatinde değilim.

Bu yüzden birini tanıdığını söyleyenlere karşı ihtiyatlıyımdır. Ayaküstü bir kez gördüğü insanları, “Ha o mu, tanıyorum ben onu canım!” diyenlerden hazzetmem. Böylelerinin tabldotuna garnitür olmamak için, onlara bu fırsatı vermemeye çalışırım.

İnsanların tanışmaya yüklediği anlamın, insana verdiği değerle doğru orantılı olduğunu düşünürüm. Buna göre bir görüşte insanın tanınacağını düşünen biri, insanı çok hafife alıyor demektir.

Ama ben Numan Kurtulmuş’u siyasete atıldığından beri uzaktan izliyorum. Refah-Yol döneminde, yazan düşünen insanlarla siyasetçileri buluşturma teşebbüsleri olmuştu. Bunlardan birinde ben de bulundum. Orada Numan Bey hakkında edindiğim izlenim, yıllar içerisinde pekişti.

Numan Bey gibi kişilik ve kimlik sahibi insanların siyasete atılmaları, sadece içinde bulundukları siyasal yapılar için bir kazanım değil. Bu aynı zamanda git gide yoksullaşan ve irtifa kaybeden Türk siyaseti için de bir kazanım. Türkiye’de siyaset alanının daraltılmasında en büyük pay, siyaset dışı kurumların, yani üniformalı bürokratların zırt-pırt siyasete müdahale etmesidir. Bu doğru. Fakat, bunun bir de siyasetçiye dönük yüzü var. Bu yüze baktığımızda durum hiç de parlak gözükmüyor.

40 yıldır tanıdığımız siyasetçiler yüzünden siyasetin itibarı sıfırın altında bir yerlerde. Öyle ki, “kötü emsal olmaz” dense de, siyasette kötü emsal değil adeta siyasetin standardı oldu. Klasik siyasetçi tipi halkın gözünde aşağı yukarı şöyle şekillendi:

Mutlaka kravatlı. Göbeği ve gerdanı sarkanı makbul. Utanmayan, kızarmayan cinsten kösele gibi bir surat şart. Sözünün üçte biri yalan, üçte biri demagoji, üçte biri de palavra olmalı. Yalan söylediğini hatırlatana “dün dündür” gibi inciler saçacak kadar da hazır cevap. Akşama kadar öten bir boru olmalı. Fakat hiçbir şey söylememeyi de başarmalı. Kendisini sorumluk altına sokacak bir soru geldiğinde topu taca atan, hassas konularda işi muzipliğe vurarak savuşturduğunu sanan “Cingöz Recâi” tipi.

Ama hiç bilgi vermeyen. Zaten verecek bir bilgiye de sahip olmayan. Fakat hep çok bilmiş bir edayla burnunu havaya diken. Konuşmayı kendisine, dinlemeyi de karşısındaki vacip sayan. Kazara karşısındaki konuşursa onu çenebazlıkla, o da olmazsa hırçınlıkla susturan. Hele sorgulayandan, uyarandan, hatırlatandan besmele duymuş şeytan gibi kaçan…

Halkın tasavvuruna kazınmış klasik Türk siyasetçisi portresi, işte böyle bir şey.

Peki bunda halkın hiç mi suçu yok?

Olmaz mı? Hz. Peygamber boşuna mı söylemiş “Kemâ tekûnû yuvellâ aleykum: Siz nasılsanız, öyle idare olunursunuz” diye? Seyircisi olmayan hiçbir oyun devam edemez. Siyaset adı verilen bu kara mizaha halk iltifat etmeseydi, bunca yıl sürebilir miydi? Üçüncü sınıf bir ortaoyununda kavuklu ve pişekar rolüne soyunan bu siyaset bezirganlarını, ortaoyunu çadırına yollamak yerine meclise yollayanlar çok mu masum?

Nûman Kurtulmuş gibi yetkin insanlar siyasette çoğaldıkça, yukarıda portresini çizmeye çalıştığımız siyasetçi tipinin yerini, yeni tür sorumlu siyasetçi tipi alacaktır. Bundan hiç kuşkunuz olmasın.

Nûman Bey de “siyasette toplam kalite” sorununun farkında. Fakat ümitsiz de değil. İstanbul’da bir semt toplantısının ardından yaşlı bir amca yanına yaklaşarak “Bize bilgi verdiğiniz için teşekkür ederim” demiş. Buna haklı olarak seviniyor ve ümit verici bir gelişmenin işareti olarak görüyor.

Fakat Cem Uzan’ın o berbat diksiyonla yaptığı kof vaatlerin topladığı müşteriye bakınca, ben halkın kalite anlayışından o kadar emin olamadım.

Sözün özü, Nûman Kurtulmuş gibi kimlik ve kişilik, bilgi ve sorumluluk sahibi politikacılar mutlaka Meclis’e girmeli. Yoksullaşmış Türk siyasetine katma değer olacak isimler Meclis dışı kalmamalı.

Belki bu sayede, siyaset “pratik ahlaksızlık” olmaktan çıkarılıp, Aristo’nun ifadesiyle “pratik ahlak” haline gelir.

 

Yorum Yaz