Oku Üniversitesi

Prof. Dr. Ali Özek’i, sadece İslami ilimler alanında söz sahibi bir akademisyen olarak değil, aynı zamanda gönüllü kültür teşekkülleri aracılığıyla toplumun ilim ve irfan katsayısının yükselmesi için çırpınan biri olarak da tanıyoruz.

İslami Araştırmalar Vakfı’nın kurucularından olan Özek Hoca, eğitim alanında gösterdiği gönüllülük performansıyla, adeta ‘yaşlanma’ ve ’emeklilik’ konularındaki toplumsal ön yargılarımızı sarsıyor.

Hoca bu günlerde hem heyecanlı, hem de telaşlı. Onu heyecanlandıran husus, hepimizi heyecanlandırması gereken dev bir eğitim ve kültür projesi. Koltuğunun altında, kapağında “University İqra” yazan dosyalarla çıkageldiğinde, ağzından şu cümle dökülüyordu:

“150.000 dolar bulamazsam izin iptal edilecek!”

Onun bu hasbi telaşına “imrenmedim” dersem, yalan olur. Öldükten sonra yaşamanın sırrını bulanlar, geriye yaşayan bir amel bırakanlar oluyor. Sap gibi yaşayanlar, saman gibi göçüyorlar; görmüyor musunuz?

Hoca’nın plan ve projesini yaptırıp görücüye çıkardığı İkra Üniversitesi, Kazakistan’da 1997 yılında faaliyete geçen İslam Medeniyeti Vakfı’nın üstlendiği bir proje. Tamamının maliyeti 3 milyon doları bulacak olan proje çerçevesinde somut adımlar atılmış.

Kazakistan hükümeti bedava arsa temin etme teklifinde bulunduğu halde, vakıf yönetimi özerkliğini koruyabilmek için Almatı’da 9000 metrekarelik bir arsa ve 3500 metrekarelik kapalı alanı bulunan bir de bina satın almış. Cami, spor kompleksi gibi yeni ilavelerle birlikte 5000 metrekare kapalı alanın hedeflendiği üniversitede, ilk etapta 2500 öğrencinin eğitim görmesi planlanmakta.

İkra Üniversitesi’nde açılması planlanan fakülteler arasında, Uluslararası İlişkiler’den Hukuk’a, Ekonomi’den İşletmecilik’e, Filoloji’den İlahiyat’a kadar birçok alan bulunuyor.

Hoca’nın anlattıklarına bakılırsa, İkra Üniversitesi projesi sıradan bir proje değil.

Öncelikle insana yatırım. İnsana yatırım, yatırımların en soylusu. Çünkü insan, mahlukatın en şereflisi. Merkezinde insanın bulunmadığı bir çalışma, kısır olmaya mahkumdur. Kur’an’da dile getirilen “teshir sırrı” da bu değil midir? Yerler ve gökler, karalar ve sular, güneş ve ay, gece ve gündüz, insanın yeryüzündeki varoluşunu temin için bir yasaya bağlı kılınmışlardır.

İnsanı insan eden ise eti kemiği değil, akleden kalbidir. Dolayısıyla onun eğitimi ve öğretimidir. Okullaşmayı abartmamak gerekir. Fakat okul, eğitimin aileden sonra iki numaralı kurumu olmayı hâlâ sürdürüyor.

Yurtdışındaki okullaşma çabaları üzerine söylenecek çok söz var. Özellikle “Hocaefendi’nin okulları” bağlamında ciddi bir özeleştirinin gerekliliği tartışılamaz. Müslümanların dişlerinden tırnaklarından artırarak verdikleri paralar yerini buldu mu? Bu kurumlarda nasıl bir insan hedeflenmektedir? Gerçekten bu kurumlarda eğitimin makro hedefleri var mıdır? Varsa nelerdir?

Eğer makro hedefler varsa, bu hedeflerin ne kadarı tutturulabilmiştir? Türkiye’deki derin devletin endişeleri, her birinin harcı Anadolu insanının alın teriyle karılan bu kurumları, hedefinden saptırmış mıdır?

Aynı sorular, İkra Üniversitesi gibi yurt dışında gerçekleştirilen ve gerçekleştirilecek olan yeni projeler için de geçerlidir. O yanık türküde olduğu gibi, eğer “Besleyip büyüt de fidan boyunca /Kendini ellere versin o gonca” olacaksa, bütün bu uğraşlar bir bakıma heba olacak demektir.

Fakat Ali Hoca bu noktadaki uyarılarımı dikkatle dinliyor ve “Hayır” diyor, “biz buna izin vermeyeceğiz.”

“İnşaallah” diyorum, çünkü Orta Asya’nın Türki halkları, manevi bir soykırımın iç paralayıcı izlerini taşıyorlar. Başlarında, Sovyetler Birliği kalıntısı, adından ve doğum yerinden başka hiçbir şeyi “yerli” olmayan yöneticiler bulunuyor. Türki halklar, İslam’ın en sade kurallarından bile bihaberler. Oralara götürülen en basit bir hizmetin, o topraklarda yüksek bir teveccüh ve ilgiyle karşılanması, manevi açlığın dayandığı boyutları gösteriyor.

Bunun için de, gönüllü insanlar gerekiyor. Bir dönem Buhara’dan, Semerkant’tan, Taşkent’ten kalkarak Anadolu’ya gelip kapı kapı dolaşarak bir mutluluk sakası gibi İslam’ı sunan Gâziyân’ın ve Bâciyân’ın anayurtlarına karşı bu toprağın Müslüman çocuklarının ödenmeyi bekleyen borçları bulunmakta. İslam, geldiği topraklara aynı güzergahı takip ederek, aynı aşk ve heyecanı taşıyan yürek fatihleri eliyle götürülmeyi bekliyor.

Fakat yepyeni bir usul, yepyeni bir anlayış ve yepyeni bir dille…

Günümüzde Müslüman cemaat ve vakıfların çabalarını bu usulün, bu anlayışın ve bu dilin bir arayışı olarak kabul etmek gerek. Eğer samimi olarak aranıyorsa, elbet bulunacaktır. Ali Özek ve onun öncülüğünü yaptığı İkra Üniversitesi projesi de, dileriz bu usul, anlayış ve dili bulma konusunda ümit verici çalışmalardan biri olur.

İslam Medeniyeti Vakfı’nın başta Ablay Han Üniversitesi olmak üzere, diğer Kazakistan üniversiteleri ile yaptığı işbirliği sayesinde, 300 kadar öğrenci Arapçayı ikinci dil olarak seçmiş. Bu, Kazakistan’daki en küçük bir marifetin ne büyük iltifatla karşılanacağının da göstergesidir.

 

Yorum Yaz