Ölüler üzerinden ideolojik savaş

Tam bir “Garip ama Türkiye” durumuyla karşı karşıyayız.

Buna ister “sosyal travma”, ister “toplumsal şizofreni”, ister “içtimâî yırtılma” adını koyunuz, gerçek değişmez. O gerçek şu: Türkiye, en tabii ve insani durumları bile, ideoloji teknesinde çalkalayarak yağ çıkaranların bulunduğu bir ülke.

Bu ülkenin nasıl bu hallere düşürüldüğü uzun hikaye. Bu hikâye, aslında, kendi değerlerine yabancılaşmış iyi eğitimli bir avuç seçkinin zor yoluyla uyguladığı “modernleşme projesi”nin hikayesi. Bir toplum mühendisliği olarak tasarlanmış olan bu projenin en belirgin yanı, halktan ve değerlerinden kopuk olması. Kanaatim o ki, bu proje asla yerli bir proje değildi, fakat yerliymiş gibi görünmesi için sahne ustaca düzenlenmişti.

Zaten şaşkınlık da bundan kaynaklanıyor. Mizansen o kadar ustaca kurgulanmış ki, gerçeği görmek için hayli bilgi, ilgi ve çaba gerekiyor. Bir güç düşünün ki, Osmanlı devini yıkmayı planlayacak, fakat Osmanlı sonrasını planlamayacak. Koskoca Osmanlı devini yıkacak gücü kendinde bulacak, sıra yıktığı Osmanlı’nın yerini neyin alacağına gelince “Aman, bana ne!” diyecek. Bunu iddia etmek tutarsızlığın daniskasıdır. Böyle bir şeyi savunmak, kişiyi sadece tutarsız değil, aynı zamanda gülünç yapar.

Bu ülkenin sırtına geçirilen deli gömleğine, Attila İlhan “Batı’nın Deli Gömleği” adını takmıştı. Ne isabetli bir tespit. Usta, adını doğru koymuştu. Ben de sormuştum “Kim geçirdi bu milletin sırtına bu gömleği yahu?” diye.

Bildiğim kadarıyla bu millet bu gömleği giymemek için çok direndi. Gönüllü geçirmedi sırtına. Deli gömleğini giymeyeceğim diye evinden barkından, yurdundan yuvasından, malından melalinden, özgürlüğünden ve hatta canından vazgeçmeyi göze alanlar oldu. Yani, deli gömleğini millet sırtına gönüllü geçirmedi. Yazılmasına izin verilmeyen tarih bunun şahidi. Bu konuda milleti suçlayan, bu milletin vebalini alır.

Hem, dünyada deli gömleğini sırtına gönüllü geçirecek bir toplum bulunabilir mi? Sosyal bir cinnete tutulmadıkça, hangi toplum öz elleriyle sırtına deli gömleği geçirir? Deli gömleğini bilir misiniz siz? Kafa ve kolların çıkacağı yerleri delik olan, uzunca bir çuvaldır deli gömleği. Bedeni sıkıca sarar. Onu giyen elini kolunu oynatamaz. Kendini savunamaz. Artık onun üzerinde her tür “uslandırma” ameliyesi mümkündür. Ellerini ve kollarını kullanamadığı için, ne çalışmaya muktedirdir, ne yemeye. Deli gömleğini sırtına geçirdiğiniz kişi, bir lokma ekmek için size kul köle olur.

İyi de, millet Batı’nın deli gömleğini sırtına gönüllü geçirmediyse, ne geziyor milletin sırtında bu gömlek? Üstelik bunca zamandır, bu gömleği her çıkarma teşebbüsünde bir ton da sopa yiyor! İşte burada ip kopuyor. İzin buraya kadar. Buradan ötesi “çizmeyi aşma” anlamını taşıyor. Malum koro cayırtıyı basıyor. Size “mmm.. mmm..” diye mırıldanmak düşüyor. Islık çalarak tavana da bakabilirsiniz. Tabiî, eğer arzu ederseniz susma seçeneğini de tercih edebilirsiniz. Eh artık, önünüze bu kadar çok seçenek koyanlara, minnet ve şükran duygularınızı sunmayı ihmal edecek değilsiniz herhalde.

Böyle bir ülkede sükunet ve suhuletle hiçbir şeyi tartışamazsınız. Tartışmaya başlasanız, hemen ideolojik kalıplar devreye girer. Şablonlarla düşünmeye ve konuşmaya alışmış olanlar, kendi şablonlarına uymayan her şeye bir kulp takar. Klişeler havada uçuşur. “Bizden değilsen, düşmansın” lobisi harekete geçer. Ve bir verimli tartışma daha başlamadan balçıklı sulara gömülür. Cayırtı korosu günü kurtarmanın sevincini yaşar. Gelecek sefere Allah kerim; kim öle, kim kala?

Siz söyleyin, böyle bir ortamda verimli bir tartışma yapılabilir mi? Şablonların, klişelerin ve önyargıların hakim olduğu bir ortamda, kim, kimle, neyi tartışacak? Bu tartışmadan hangi hakikat tecelli edecek?

Bundan daha büyük bir felaket var: Bazılarının kendi idraklerine öz elleriyle deli gömleği giydirmesi. Bu ülkeye giydirilenden daha beteri, bu. Deli gömleği giymiş bir idrak düşüncenin elini kolunu bağlamıştır. Eli kolu bağlı bir düşünceyle, neyi, nereye kadar konuşabilirsiniz ki? İşin kötüsü, kendi idraklerindeki deli gömleğini benimseyenler, muhataplarının idrakinde deli gömleği görmedikleri zaman bir hoş oluyorlar. Ne edip edip onların idrakine de bu gömleği geçirmeye kalkıyorlar. Bu gömleği reddedeni ise, hazır klişelerle yaftalıyorlar. Bunu yaparken resmi tabuları da yardıma çağırıyorlar. Devlet ideolojisine arkalarını dayayarak, ucuz yiğitlik yapıyorlar.

Attila İlhan’a, Kemalist-ulusalcı-sol’un yaptığı bu değil mi? Aynı kafalar önce öldürüyorlar, sonra heykelini dikip gelen geçeni secdeye davet ediyorlar. Sanki Attila İlhan’ı 16 yaşında şiir yüzünden hapse gönderen bu kafa değil. Bu yetmiyormuş gibi, “Türkiye’de hiçbir okulda öğrenim göremez” kararının altına imza atan bu kafanın kutsanmışlarından Hasan Ali Yücel değil. Zannedersiniz ki, bunların hepsini şimdilerde onun ölümü üzerinden manevi rant devşirmeye kalkan zihniyetin babaları değil de, ben yaptım.

Ölü seviciliğe ecnebiler “nekrofili” diyorlardı. Bilin bakalım, hayatında acı çektirip de, öldükten sonra sırtından geçinmeye ne diyorlar?

 

Yorum Yaz