Orada bir dünya daha var

Kâbe’ye yolculuk? Anlamsızlığın revaç bulduğu bir dünyada, anlama doğru yolculuktur.

Yeryüzünün göbeğine yürümek?

Nasıl ki ana rahmindeki bir bebek göbeğinden besleniyorsa, er-Rahmân ve er-Rahîm’in sınırsız ve sonsuz rahmetine muhtaç yeryüzü ve onun kutlu konuğu insan da bu manevi kordondan besleniyor.

Kâbe, özgürlük ve güvenliğin en sahici adresi.

Kâbe gurbet değil, insanlığın ortak sılası. Bütün bir insanlık için baba ocağı, ana kucağı Mekke. Şöyle ki:

Sözlü geleneğimiz, magma halindeki yerküreden ilk soğuyan yerinin burası olduğunu kabul eder. Bunu, magmatik granit tepeleriyle dolu Harem bölgesinin yeryüzünün en yaşlı kayalarına ev sahipliği yaptığını tespit eden jeologlar da doğruluyor.

Yeryüzü misafirhanesinde Allah’ın konuğu olan insan ilk nerede iskan edip sükun bulmuştu? Bu soruya bizim kaynaklarımız Kâbe’nin merkezini teşkil ettiği “Harem bölgesi” der. İşte bunun için Mekke gurbet değil, sıladır. Baba ocağı, ana kucağıdır.

Kur’an “Ona bir yol bulabilen herkesin Kâbe’yi ziyaret etmesi, Allah’ın insanlık üzerindeki hakkıdır” der.

Ayetteki “insanlık” kelimesine dikkat. Adeta insandan yeryüzünde kendisine ev sahipliği yapan ilk mekana vefa borcunu ödemesi, baba ocağını ziyarete gider gibi ziyaret etmesi istenmektedir.

Bunun için Kâbe’yi ziyaret, yani hac ve umre, kaynağa yöneliş, bir öze dönüştür.

Ve tavaf? Kozmik koroya katılıp, bütün bir varlıkla birlikte o evrensel ilahiyi dillendirmenin öbür adıdır.

Sahi, şu alemde tavaf etmeyen bir tek zerre var mı?

Bütün bir fiziki varlık evreni özünde bitimsiz bir tavaf halinde. Her bir atom bitimsiz bir haccın faili değil mi? Atomun çekirdeği kâbe, o çekirdek etrafında biteviye dönen elektronlar tavaf halindeki birer hacı.

Dünya kâbe, ay nurdan ihramıyla onun etrafında bitimsiz bir tavafı sürdürüyor. Güneş kâbe, dünya onun etrafında tavaf halinde. Galaksinin merkezi kâbe, güneş bütün bir sistemiyle onun etrafında tavaf halinde. Galaksi bilinmeyen bir merkezin etrafında tavaf halinde?

Kozmos, bütün bir evrenin tavaf halidir. Eğer bu tavaf durursa “kaos” olur. Kıyamet kozmik tavafın durmasıdır. İnsanın kıyameti de, ilahi yörüngeden çıkıp egosunu kâbe edinerek onun etrafında pervane olmasıdır.

Baksanıza şu ihtiyar dünyaya. Savaş, kan, kıtal, zulüm, haddini bilmezlik, sınır tanımazlık, küstahça kibirleniş, kutsala sırt dönüş, anlamsızlığın zaferi, anlamın hezimeti, gücün ve şiddetin kutsanması, servetin azmanlaşması, insanın hayvanlaşması, merhametin yerini şiddetin alması, muhabbetin yerine seksin ikamesi, evliyanın yerine eşkıyanın geçmesi, İdris’lerin tahtında iblislerin oturması?

Böyle bir dünyada Kâbe’nin çağrısı tek umuttur. Bu insanlığa bir çağrıdır. Bu “insan insanın kurdudur” sloganını egemen kılan bir dünyaya “insan insanın cennetidir” düsturunu egemen kılma çağrısıdır. Bu kendinden uzaklaşan insana “kendine gel” çağrısıdır.

Tavaf, işte bu çağrının en güzel sembolüdür.

Tavaf, saatin tersi istikamette dönmektir. Yani hayatı ilk günkü saflığına geri döndürmek, insanı doğduğu günkü aklığına iade etmektir. Hayatı sıfırlamak, günaha sünger çekmek, yabancılaşmaya yabancılaşmaktır.

Sevgili Peygamber’in ifadesiyle “anadan doğduğu günkü gibi” olmaktır tavaf. O dönenceye katılmak, kozmik koroda evrensel ilahiyi söylemektir.

Fizik alem tavaf halinde. Ya metafizik alem?

Hiç kuşkunuz olmasın ki, o alemin sakinleri de tavaf halinde.

Kâbe, sözlü geleneğimize göre arştaki “el-Beytu-l-Ma’mur”un yeryüzündeki izdüşümü. Rivayet olunur ki, insanoğlunun sembolik atası dem gayr-ı irâdi olarak alındığı kendi cennetinde yalnızlığını meleklerin el-Beytu’l-Ma’mur’u tavaf ederken yaptıkları tesbihatı işiterek unutuyordu. Fakat günah işleyip safiyetini kaybedince, onların ruha safa veren sesini işitemez oldu. Tevbesi kabul olununca teselli için kendisine “kâbe”yi inşa emri verildi. Böylece meleklerin insanın yaratılışına getirdikleri “Biz seni hamd ile tesbih ve takdis edip dururken sen yeryüzünde bozgunculuk çıkaracak kan dökecek birilerini mi var edeceksin?” sadedindeki itirazları da boşa çıkmış oldu.

Adem’in şahsında Ademoğlunun Rabbine yabancılaşma girişimi bir “hubût”u, yani, bir “iniş” ve “alçalışı” simgeliyor. Hac ve umre ise, bu süreci tersine çevirerek bir manevi yücelişi ve yükselişi simgeliyor.

Eşkıya dünyaya hükümdar olmazdı, oldu. Ama orada başka bir dünya daha var. Eşkıya’ya rağmen kişiyi “evliya” olmaya çağıran, Allah’ın velayetine, yani dostluğuna çağıran, Allah’ın bu hayatın en sahici anlamı olduğunu hatırlatan, doğru, iyi ve güzelin üretilebileceği mayanın kökünün kurumadığını gösteren bir dünya.

O dünyaya olan 15 günlük yolculuğumuzu, ayrıca Halep’i, Hama’yı, Humus’u, Şam’ı okurlarımla paylaşmaya devam edeceğim.

Gecikmiş bir taziye: Karından değil kaynaktan konuşmayı öğreten Said Çekmegil ağabeye sonuz rahmet ve bağış diliyorum.

 

Yorum Yaz