Orda bir cami var uzakta…

İlk önce gazetelerde yayımlandı fotoğraf. “Orada bir cami var uzakta…” manşetiyle yer aldı.

Her şeyin yerle bir olduğu büyük bir alan. Adeta her şeyin üzerinden buldozer geçmiş gibi, tüm yapılar hâk ile yeksân olmuş. Bu korkunç ve ürkütücü manzaranın tam ortasında tüm asalet, heybet, haşmet ve güzelliğiyle bir cami duruyor. Hint İslam mimarisinin bölgedeki en güzel örneklerinden biri. Sapasağlam. Beytullah’ın Açe’deki bu şubesi, evsizlere ev, yuvasızlara yuva olmuş.

Adını ben söyleyeyim: Salih Satu Camii.

O mahzun camiin halkı Açe (Aceh: “Atceh” diye telaffuz edilir), Tsunami felaketinin en büyük mağdurları arasında bugün. Bölgeden çok dehşet haberler geliyor. Dün bir Arap kanalının Açe’den telefonla bilgi veren muhabiri kayıpların yüzbinlerce olduğunu, Hollanda hükümetinin tutumu yüzünden bölgeye yardım ulaşmadığını söylüyordu.

Malezya’nın Endonezya büyükelçisi Açe’deki kayıpların sayısının 400 bini bulabileceğini söylüyordu.

Aman Allah’ım!

Bu küçük bir kıyamet. Bazı yerleşim yerlerinin tamamıyla haritadan silindiği söyleniyor. Ama hâlâ bölgeye yardım ulaşmış değil.

Neden?

Bunun birçok nedeni var. Birincisi dünya medyasının Açe’ye ilgisizliği. Bu ilgisizlik, bir parça Batının o çok tanıdık “benmerkezciliğinden” kaynaklanıyor. Tüm kameralar Batılı turistlerin akıbetiyle ilgileniyor. Birkaç yüz turistin akıbeti birkaç yüz bin Açelinin akıbetinden daha önemli. O iğrenç ayrımcılık burada bile kendini gösteriyor. Uluslararası ajansların geçtiği görüntülerin yüzde kaçı bölgenin yoksul milyonlarıyla ilgili? Bu büyük afet, küstah ve egosantrik Batılı aklın ahlaki sefaletini bir kez daha gözler önüne serdi.

Bir başka muhtemel nedeni belki de kasıtlı olarak Açe’nin gözden uzak tutulması. ABD’nin öteden beri dünyanın en stratejik boğazlarından biri olan Malaka Boğazı’nda gözü var. Müslüman Açe halkı, dünyanın en zengin doğal gaz yataklarından biri üzerinde oturuyor. Enerji kaynaklarının denetimini gözüne kestiren küresel eşkıyanın ağzını sulandıran bir bölge burası. Başkalarının felaketinden kendisine saadet devşirmeyi iyi bilen ABD, bu felaketi bir “fırsat”a dönüştürmenin yolunu arayacaktır. Bu durumu, “koyun can derdinde, kasap et derdinde” deyimi tam ifade ediyor. İşte bu nedenle, Açe’nin unutulmaya terk edilmesi birilerinin işine gelir.

Bir de Endonezya’nın anlaşılmaz tutumu var. Endonezya’nın egemenliği altındaki Açe tam bağımsızlık için neredeyse Endonezya’nın kurulduğu yıllardan beri mücadele veriyor. Endonezya ise 1956’da otonom bölge statüsünü bile çok görüyor.

Mevcut sorunlu durum, sömürgeci Hollandalıların bölgeyi zoraki terk ederken ektiği bir fitneydi. Diğer sömürgeci kardeşlerinin başka İslam topraklarında yaptığının aynısını Hollanda da kendi sömürgelerinde yapmış ve iki toplumun arasına niza tohumlarını ekerek bölgeden ayrılmıştı. Açeliler ölülerine ağlayacak durumda bile değilken Endonezya’nın şu felaket günlerinde dahi fırsattan istifade “ayrılıkçı avı”na çıkması ne dehşet bir basiretsizlik, ne çirkin bir siyaset!

Açelilerin imdat çığlığı en çok bu ülkede yankılanmalı. Yıllarca önce öğrenme aşkının bizleri bir araya getirdiği Kahire’de tanıdığım ve komşuluk yaptığım Açeli dostlarımdan biliyorum. Onların Osmanlı’ya ve Osmanlı’nın torunlarına ayrı bir muhabbeti var. Onlardan birinin el emeği göz nuru olan pirinç levha hâlâ evimin duvarını süsler.

Açeliler, Açe İslam Devleti’ne saldıran Portekizli sömürgecilere karşı yardım istemek için daha 1556’da Kanuni’den yardım istemek için İstanbul’a heyet göndermişler. Kanuni’nin Zigetvar’da vefatı üzerine yerine geçen II. Selim küçük bir donanma ile Açe sultanına bir ferman ve bir de hutbe sureti göndermiş. Meğer o tarihten 20. yüzyılın başına kadar Açe İslam Devleti’nde Osmanlı Halifesi adına hutbe okunurmuş. Açe’ye giden Osmanlı heyeti ve askerlerin çoğu orada yerleşip kalmışlar, onlarla evlenip Osmanlı kasabası oluşturmuşlar. Osmanlı heyet reisi Seyyid Kemal’i ise Açe Sultanı “uleebalang” (komutan) ilan etmiş.

Buna karşılık Müslüman Açeliler Kırım Savaşı sırasında Osmanlı’ya yardım göndererek vefa borçlarını ödemişler.

BM’nin de uluslararası yardım teşkilatları listesinde yer alan İHH ilk yardımı gönderdi bile. Fakat bu öyle sivil kuruluşların üstesinden geleceği kadar küçük bir felaket değil. Felaketin boyutları çok büyük. Hükümet Kızılay’ın mahdut yardımlarıyla yetinmemeli. Hem kendisi tüm imkânlarıyla harekete geçmeli, hem de konuya ilgi duyan sivil toplum kuruluşlarının önünü açmalı ve onların topladığı ve toplayacağı yardımların yerine ulaşması için katkıda bulunmalı.

Unutmayın: Orda, harabeler ortasında bir cami var uzakta, o cami bizim camimizdir.

 

Yorum Yaz