Otto Schly’nin kararı “Yeni Nazizm”in habercisi mi?

Prof. Edibe Sözen, katıldığı bir sohbet programında, 1850’lerde Almanya’da bir ticari kuruluşun basında yayımlattığı reklam afişini gösterdi.

Afişin en üst tarafında Osmanlı’nın ay-yıldızlı bayrağı, onun altında minareleri ve kubbeleriyle cami siluetleri yer alıyordu.

Bu, 19. yüzyıl Almanya’sındaki İslam ve Müslüman imajını gözler önüne seren bir gösterge. Unutmayalım ki o yıllarda, Fransa ve İngiltere’de İslam, oryantalistler marifetiyle “şeytanlaştırılırken”, Almanya’da böyle olumlu bir imaj oluşması tesadüf değildi. Hz. Peygamber’e olan sevgisini şiirlerine döken Goethe’nin, kimileri tarafından Müslüman ilan edildiğini hatırlayın. Siz Hz. Peygamber sevgisini işleyen “na’t” yazmanın sadece Müslüman şairlere özgü olduğunu sanıyorsunuz, değil mi? Ya Almanların ünlü şairi R. Maria Rilke’nin de Hz. Peygamber hakkında muhteşem bir na’t yazdığını söylersem, ne dersiniz?

Modern Almanya’nın harcını karan Prens Bismarck ile olgunlaşıp gittikçe gelişen bu olumlu imaja, Osmanlı başından beri jestlerle mukabelede bulundu. Sultan II. Abdülhamid’in endüstri ve ticaretteki Alman ağırlıklı dış politikasının duygusal nedenlerinden biri, belki de birincisi buydu. Hicaz Demiryolu projesinde Alman teknolojisinin tercih edilmesi, Kayzer Wilhelm’in Osmanlı topraklarını ziyareti hep Almanya ile Osmanlının karşılıklı jestlere dayalı iyi ilişkileri çerçevesinde anlaşılmalıydı.

Abdülhamid’in İttihat ve Terakki’nin darbeci unsurları tarafından tahtından alaşağı edilmesinden sonra da sürdü bu duygusal ilişkiler. Birinci Cihan Harbi’ne girişimiz de bu yüzden oldu. Bizi 1. Savaş’ın bataklığına sürükleyen, Osmanlı bayrağı çekmiş iki Alman zırhlısıydı. Bunlar gidip Sivastopol surlarını dövmeseydi, tarihin seyri belki de bugünkünden farklı cereyan edecekti.

Şehzade Vahdettin’in Almanya ziyaretini, giderken yanında fahri yaver olarak Mustafa Kemal’i de götürüşünü hatırlayın. Almanlara verilen maden imtiyazlarını, o ünlü Krupp firmasının Anadolu’da bir koyup üç alma mantığını hatırlayın. Ama bütün bunlar bizim Almanlara olumlu bakışımızı hiç değiştirmedi. Mesela Almanlar, tasavvurumuzda hiç sömürgeci olarak yer almadı. İngiliz ve Fransız deyince aklımıza gelen Alman deyince gelmedi.

Almanlarla aramızdaki bu duygusal bağın, Hitler’i “Hacı Muhammed Hitler” ilan etmekten tutun da, Tek Parti döneminin Alman siyasetine göre yapılanmasına kadar, bir dizi izdüşümleri oldu. Belki 1960’tan sonraki işçi alımında Türkiye’ye aslan payı ayrılmasının psikolojik nedeni de bu duygusal arka plandı. Nedense bu duygusal bağ bugün dahi bilinçli ya da bilinçsiz bir biçimde hepimizde vardır. Mesela bendeniz, eğer daha iyi bir alternatifim yoksa diğer Batı teknolojileri içerisinde ille de Alman teknolojisini tercih ederim. Bütün bunları niçin hatırlatma ihtiyacı hissettim?

Nedeni açık: Alman İçişleri Bakanı Otto Schily’nin Vakit Gazetesi’nin Almanya baskısını yasaklaması üzerine. Çok tartışılacak bu karar, sokaktaki sıradan Müslüman’ın zihnindeki klasik Alman imajını yaralamaya aday.

Bir Avrupa ülkesi, siyasi bir kararla gazete kapatıyor. Bu sansür falan değil, sansürden bin beter bir karar. Bu karar Avrupa’yı, helvadan put yapıp acıkınca yiyen paganın durumuna düşürüyor. Nerede o özgürlük cakaları? Nerede o hak ve hukuk havariliği?

Otto Schily’nin siyasi bir kararla kapattığı Vakit Gazetesi’ni neyle suçladığını biliyor musunuz: Anti-Semitizm?

Doğrusu “Anti-Siyonizm” olacak. Siyonist devlet İsrail’in Filistinlilere uyguladığı terör ve şiddeti kınamak neden Anti-Semitizm olsun ki? Ati-Semitizm diye bir şey varsa, bunu icat eden Avrupa’nın ta kendisi, uygulayan da Hitler Almanya’sıdır. Biz Müslümanlar tarihimizin hiçbir döneminde Yahudileri ve Hıristiyanları ötekileştirmemişizdir. Aksi bir davranış, onlara “Ehl-i Kitap” adı altında hukuki ve ayrıcalıklı bir statü tayin eden Kur’an’a aykırı olurdu. Endülüs’te Yahudi ırkının altın dönemi İslam’ın hakim olduğu yüzyıllardır. Zaten Endülüs’teki İslam hakimiyetinin sonu Yahudi varlığının da sonu olmuş ve Yahudiler bir İslam beldesinden bir başka İslam beldesi olan Osmanlı’ya sığınabilmişlerdir.

İslami hassasiyetle yayın yapan bir gazeteyi Anti-Semitizm suçlamasıyla kapatan Alman bakana ne demeli? “Kraldan fazla kralcı” sözü çok klasik kaçar. “Fırınlarda Yahudi yakmış dedelerin tövbekar torunları” mı desek? Bu durumda onun bu yasakçı ruh halini, “Her mühtedi eski putlarına karşı acımasızdır” sözüyle mi açıklamalı?

Hayır, hayır! Ortada Anti-Semitizm ile ilgili hiçbir şey yok. Asıl ortada Yeni Nazilerin “Yahudi” yerine koyduğu İslam ve Müslümanlar var. Bu yapılanın adı da “Anti-İslamizm”dir. Anti-İslamizm ABD-Avrupa ittifakının yeni ürünüdür. Bu ittifak İslam’a ve Müslümanlara karşı küresel ölçekte “ötekileştirme” ve “şeytanlaştırma” operasyonu başlatmıştır. Alman bakanın asıl yasaklaması gereken, Anti-İslamizm olmalıdır. Bunu yapmak yerine Siyonist saldırganlığı eleştiren yayınlar susturuluyorsa, bu İslam fobisinin Alman yöneticilerin basiretini bağladığını gösterir.

Şimdi cevabı verilmesi gereken soru şu: Otto Schily’nin Vakit’in Almanya baskısını kapatması, Yahudi’nin yerini Müslüman’ın aldığı yeni bir Alman Nazizmi’nin habercisi mi?

 

Yorum Yaz