Sapı benden

Ağacın, kendisine acımasızca kıyan baltaya dediğini hepiniz biliyorsunuz: “Sapı benden”.

Düşünen ve inanan insanların yürüdüğü yollara döşenen patlamaya hazır mayınlarla döşeli yeni TCK tasarısını okuyunca, böyle demez de ne yaparsınız?

Sen 28 Şubat post modern darbesine karşı oluşan toplumsal tepkinin, hak ve özgürlük taleplerinin rüzgarıyla bu ülkede az görülmüş bir halk desteğini arkana alarak iktidara yürü, sonra da tut kendi varlık sebebini öz ellerinle boğ. Oldu mu şimdi?

Bu açık bir dalalet, yani “sapma”. Ak Parti milletvekilleri içerisinde tanıdığım hayli yüz var. Nasiyesi temiz, vicdanı hür, aklı selim, kula kul olmayan, devlete değil millete diyet borcu olan, devletin değil milletin vekili olduğunu aklından çıkarmayan, aldığı her oyun birer emanet olduğunu bilip emanete ihanet ederim korkusuyla tir tir titreyen?

Onlar bu sapmanın nedenini nasıl izah edecekler, doğrusu merak ediyorum. Biz fikir ve yazı erlerini, ideolojik yandaşlığı tescilli brifingli yargıçların insafına terk etmek için Ak Parti’ye ne gerek vardı? Bunu pekala CHP de yapardı. Tıpkı geçmişte en âlâsıyla yaptığı gibi.

Gelelim bu dalaletin nedenine.

Sahi, Ak Parti kimin ya da kimlerin iğva ve desisesine kapıldı da, herkesi şaşırtan böylesi bir dalalete düştü? Dalalete sürükleyen her güç vahyin dilinde “şeytan” olarak tanımlanır. Şeytan’ın görevini üstlenip Ak Parti’yi dalalete sürükleyenler kim olursa olsun, Ak Parti eğer bindiği dalı esmek istemiyorsa, onların peşini derhal bırakmalı. Bu saptırıcı unsurlar dışındaysa “Besmele” çekme çekip uzaklaştırmalı, içindeyse ayıklamalı.

Ak Parti nicedir Sonsuz Rahmet Sahibi’nin kaygısıyla hareket etmek yerine, başka kaygılarla hareket ediyor. Böyle yapanların başına nelerin geleceği, göklerin ötesinden gelen mesajla bildirilmiş:

“Kim O Sonsuz Rahmet Sahibi’nin kaygısıyla hareket etmeyi terk eder ve meselelere tavuk karası bir bakışla yaklaşırsa, onu şeytan türünden birilerinin uydusu haline getiririz de, artık o ötekinin yörüngesinden asla çıkamaz.” (43:36)

Ak Parti kararıyor. Git gide karası çok akı az hale gelmeye başladı. Kaç zaman sonra “Kara Parti” olur, onu icraatları belirleyecek. Bu gidişat iyi değil. İstikamet müstakim değil. O’ndan el çekenden O da elini çeker. Felaket sizin O’ndan el çekmeniz değil, asıl felaket O’nun sizden el çekmesidir.

Kur’an’ın Allah’a ve kendisine yabancılaşmış bir akıl için kullandığı ifadelerden biridir “Allah’tan korkar gibi başkalarından korkmak”.

Ak Parti’ye “Allah’tan kork!” demekten başka elimden bir şey gelmez. Başka odaklardan Allah’tan korkar gibi korkuyor. Bunun iki zorunlu sonucu vardır: Birincisi, korktuğunuz özneleşir, siz nesneleşirsiniz. İkincisi, korktuğunuz mutlaka başınıza gelir.

Bu köşede Müslümanların bilinçaltlarında “din ü devlet” tesniyesinin Hıristiyan teslisine yakın bir kutsallık kazandığını, bunun vahyin inşa ettiği tasavvurla hiçbir alakasının olmadığını, aksine vahiy dışı geleneğin inşa ettiği çarpık bir tasavvurdan kaynaklandığını defaatle dile getirmiştim.

Bu son TCK tasarısındaki ilim, fikir ve düşünce işçilerinin yürüdüğü yollara döşenmiş patlamaya hazır maddeleri görünce, şu suali sormak geldi içimden:

Hükümet, başörtü ibadetine konulan yasak ve İmam Hatip Liseleri konusunda başarısız oldu. Kendisini destekleyen seçmene şöyle demeyi mi düşünüyor: “Dinin kutsalları konusunda başarılı olamadık, onun yerine devletin kutsallarını versek olmaz mı?”

Kalsın, ben almayayım.

Bu satırların sahibi, sırf yazdıkları ve söyledikleri yüzünden, TCK’nın düşünce ve inanç özgürlüğünü tehdit eden maddelerinden defaatle yargılandı. Türkiye’de yargının içler acısı durumunu bu münasebetle içinden müşahede etti. Hakimlerin bilgi ve kültür düzeyinin bu tür davalara konu olan dini, ilmi ve düşünsel metinleri anlamaktan fersah fersah uzak olduklarına şahit oldu. Dahası, bu mahkemelerde yapılan savunmaları hakimlerin okumadığını ve dinlemediğini, okuyup dinlediklerini anlamadıklarını, anladıklarını sandıklarını ise yanlış anladıklarını gördü. Mahkemelerde sanığın niyetinin yargılanıp mahkum edildiğine, “İtham ettiğiniz bu şeyler bana ait değil” dediğinizde, “Böyle dememişsin ama böyle demek istemişsin” diyen yargıçların varlığına tanık oldu. Bu ülkede yargı tarafsızlığının sağlanmasının “yargı bağımsızlığıyla”, “vicdan cüzdan arasına sıkışmışlıkla” ve hatta bilgi ve tecrübeyle hiçbir alakasının olmadığına, bunun bir zihniyet meselesi olduğuna ve İdeolojik devletin ve ideolojik eğitim sisteminin şekillendirdiği kafaların ideolojik şartlanmışlığının ürünü olduğuna şahit oldu…

Cemil Çiçek mevcut yasayı eleştiren bir Ak Parti milletvekiline “Allah seni Adalet Bakanı yapsın!” diye dua etmiş.

Sayın Çiçek’in duasına “en kısa zamanda” ilavesiyle “Amîn!” diyoruz. Biri de kalkıp Sayın Bakan için “Allah sizi, getirdiğiniz tasarıdaki 219, 223, 263, 302, 310, 312, 319 ve 320. maddelerinden sanık olarak brifingli hakimlerden birinin önüne çıkarsın!” diye dua etse, Sayın Bakan da “Amin!” der mi?

Tasarı başka alanlarda da mahzurlar içeriyor. Yeni tasarıdaki 107. maddeye ve bu haliyle geçmesi durumunda açacağı yaralara getirecektim sözü. Ama görüyorsunuz yerim dar. Anadan doğma sakat olan bu tasarıyı ele almayı gelecek yazıda da sürdürelim.

Yorum Yaz