Sınav, AKP, sus payı

1.786.924. Bu rakamı bir kez daha okuyun. Bu rakam dün (20 Haziran, Pazar) üniversite sınavına girecek öğrencilerin tam sayısı.

Yaklaşık 1 milyon 800 bin genç insan. Bir üniversite ya da dengi okula yerleştirilecek olanların sayısı bu rakamın onda birinden az. Aslında bu onda birin içinde sonunda işe yarar bir okula yerleştirilenlerin sayısı 5 bin, bilemediniz 10 bin. Bunlar bu ülkenin tepesine çöreklenenlerin Anadolu evlatlarına kaptırmak istemedikleri babadan miras kontenjan sayısı. Onu kendileri dışındakilere koklatmak istemiyorlar. Aslında katsayı zorbalığının da, YÖK diktasının da varlık nedeni bu.

Hadi biz onda birinin bir yere yerleştirilmesini yeterli sayalım. Peki, onda dokuzu ne olacak? Onlar ömürlerinin en değerli yıllarını kendilerinden çalıp da kendilerine bunun karşılığında hiçbir şey vermeyen eğitim sisteminin ıskartaları. Bilmem kaç milyonluk kurbanlar ordusuna nefer olmaya namzetler.

“Hiçbir şey vermeyen” mi dedim? Hayır, aslında “var olanı da alan” demeliydim. Çocuklarımızın beynini zehirleyip kişiliklerini hoyratça yok eden bir sistem bu. Düşünceyi geliştirmek yerine bir yarı doktrinin öğretildiği, ideolojikten de öte dogmatik bir sistem.

Bu eğitim sisteminin birçok cinayeti var. Ben bunlardan birkaçını sayayım:

Birincisi; çocuklarımızı kendisine teslim edilmiş birer kutsal emanet değil de, üzerinde mühendislik projesi uygulanacak bir “mal”zeme olarak görmesi. Ya da, resmi ideolojinin amentüsüyle kafası ütülenip beyni yıkanacak bir “köle”.

Bu “mal” ya da “köle”den tek istenen, kayıtsız şartsız teslim olmak. Tepkileri sıfırlanmış, kendine has hiçbir niteliği kalmamış bu “mal”lar ya da “köleler”, söylenen resmi yalanları dünyanın tek doğruları gibi öğrenecekler. Zinhar kendilerine verilenden fazlasını istemeyecekler. Her alternatife kapalı olacaklar.

İkincisi; çocuklarımıza yüz gram şeker yedirmek için, yüz kilo keçiboynuzu yedirmesi. Beş yılı yetmedi, sekiz yılını çalacaksınız. Üstüne bir üç ya da dört daha çalacaksınız. Bir de üniversitede dört yılını çalacaksınız. Toplam 15 yıl eder. Ve 15 yılını çaldığınıza ne hayatı doğru dürüst öğreteceksiniz, ne bir yabancı dili konuşacak düzeyde öğreteceksiniz, ne bir mesleği uluslararası arenada iş bulabilecek düzeyde öğreteceksiniz. Aksine onun içindeki çocuğu katledeceksiniz, onu kendi inanç ve ahlâk değerlerinden ya soğutacak ya da düşman edeceksiniz. Özetle “ham madde” olmaktan çıkmış, ama “mamul madde” olma niteliğini de elde edememiş, nihayet hurdaya çıkmış ve ıskartaya ayrılmış biri edip çıkacaksınız.

Üçüncüsü; Okuldan, okumaktan, kitaptan, defterden, bilgiden nefret ettirmesi. Bu belki de en vahimi. Düşünün, siz çocuğunuzu okusun diye gönderiyorsunuz, o okuduğunu zannediyor. Fakat sonunda tahsilli bir cahil çıkageliyor. Okumamış olsa, alır dizinizin dibine okutursunuz. Güya okumuş, ama tahsilli cahil olduğu için ne biliyor, ne de bilmediğini biliyor. Kitaptan soğumuş, okumaktan soğumuş. Öğrencinin eline okul dışında kitap almadığı bir “okumuş” yetiştiren dünyadaki tek eğitim sistemi bu ülkedeki olsa gerek.

Dördüncüsü; bilgiyi ve genelde eğitimi matematiksel şıklara indirgeme yöntemiyle yapılmış ucube bir sınav sistemine havale etmesi. Eğilimleri, kabiliyetleri, kapasiteleri, yaratılıştan gelen yetenekleri hiç ama hiç dikkate almaması. Adeta eğitim tombalasına dönmüş bir ÖSS ile işin “bul karayı al parayı” laubaliliğine dökülmüş olması.

Dün bu sınavlardan biri daha yapıldı. Hükümetin aczi sayesinde bu sınavda başörtülü binlerce kız ya inançlarına aykırı davranarak başlarını açmak zorunda kaldılar, ya da sınava giremediler. Öte yandan on binlerce İmam Hatip Liseli ve yüz binlerce meslek liseli, katsayı zulmünün mağduru oldu.

Katsayı, başörtüsü, YÖK gibi meselelerde AKP hükümetinin başarısızlığına bakınca, insanın aklına ister istemez şöyle bir soru geliyor: “Acaba AKP, sistemin bu ülkenin Müslüman çoğunluğuna verdiği bir sus payı mı?”

 

Yorum Yaz