Siretü’l Kur’an 30. Ders | Biyolojik Pandemi Işığında Teolojik Pandemiyi Okumak

 

   SİRET’ÜL KUR’AN 30. DERS

 (Biyolojik Pandemi Işığında Teolojik Pandemiyi Okumak)

 

    I.      KUR’AN’IN  HAYAT YÜRÜYÜŞÜ DERSLERİ ÜZERİNE

 

Değerli kardeşlerim! Bizi hanelerinden izleyen değerli dostlar. Hepinizi selamların en güzeliyle selamlıyorum.

Yirmi dokuz yıllık bir maraton, “Kur’an’ın Hayat Yürüyüşü” dersleri ile devam ediyor. Yirmi dokuz yıl evvel tefsir dersleriyle 92 yılında başlamıştı.  On altı yıl sürdü. Ondan sonra Esmaül Hüsna dersleriyle devam etti. Ve ondan sonra üçüncü ders olarak da Kur’an’ın hayat yürüyüşü “Siretü’l Kur’an” dersleri başladı. 2018 yılının Ekim ayında başlamıştık. Bir buçuk yılda yirmi dokuz ders işleyebildik. Mart ayının ilk haftası bitti ve pandemi yasaklar geldi. Doğrusu yasak geleceğinden bizim de haberimiz olmadı.  Ani geldi. Onun için ilan da yapamadık.  Ama yirmi dokuzuncu derste Fecr Suresinin ilk yarısını işlemiştik ki bir fetret girdi araya. Pandemi fetreti. Dolayısıyla bir buçuk yıllık evet tam bir buçuk yıllık bir fetretten sonra yeniden beraberiz.

 

“Kur’an’ın Hayat Yürüyüşü” dersleri ki Kur’an yürür mü?  Yok yürümez. Kitaplar yürümez. Kitapların hayatına dokunduğu insanlar yürür. Kitaplar insanlarla yürür. Kitaplar akıllarla yürür. Kitaplar iradelerle yürür. Kitaplar sizin hayatınızı değiştirdiği kadar yürür. Canlılık da böyledir. Kitap insanda canlanır. Anlam akılda canlanır. Mana bilinçte canlanır. Dolayısıyla Kur’an’ın hayat yürüyüşü dersleri bir inkıtadan; bir aradan sonra devam ediyor. Otuzuncu derste beraberiz.

Bugün 3 Ekim 2021 Pazar. Otuz yıl, yirmi dokuz yıl evvel saat 11’de başlamıştık. 29 yıllık bu gelenek değişmedi. Yine her iki haftada bir, saat 11’de randevunuz var. Biz size siz bize konuk olacağız inşallah. Nefesimiz yettikçe, ömrümüz oldukça inşallah.

Öncesi; öncesini ifade ettim. Evet. Biz burada Kur’an propagandası yapmak için bulunmuyoruz. Bu dersleri işlerken benim amacım bir kitaba taraftar toplamak değil. Bir ideoloji kurmak değil. Bir Kur’an ideolojisi kurmak değil. Bir Kur’an holiganları ordusu oluşturmakta değil.  Kur’an’cılık yapmak hiç değil.

Peki neden değil?

Kur’an’cılık yapmak için değil. İlk Kur’an’cılık eleştirisi bana ait unutmayın. Üç Muhammet kitabımın üçte biri bir Kur’an’cılık eleştirisidir. Ondan evvel Türkiye’de bir doktora tezi yazılmıştı Abdülhamit Birışık beyefendi tarafından. Fakat kitaplaşmamıştı. Ama ben Kur’an’iyyun akımının üzerinden bir Kur’an’cılık eleştirisi yaptım ve Üç Muhammet eserimin bir bölümünü ona ayırdım. Dolayısıyla ilk defa bu ekolü eleştiren bir eser yazma işi bana ait. Ama maalesef bizi kendisine rakip belleyen hatta düşman belleyen bazı kesimler bize Kur’an’cı demekten utanmadılar. Kendiler bir şeyci olunca bizi de bir şeyci zannediyorlar.

 

Neden Kur’an’cılık olmamalı?Çünkü: bir şeyci olduğunuz zaman düşman üretirsiniz. Onu ideolojileştirirsiniz. Bir şeyi ideolojileştirdiğiniz zaman ideoloji yaptığınız zaman düşman üretirsiniz, hasım üretirsiniz. Çünkü ideolojiler düşmanlarıyla birlikte yaşarlar. Düşmansız yapamazlar.  Bir şeyci olduğunuz zaman onu tezgahınızda satmak zorundasınız. Satarsınız. Tezgahınızda sattığınızda, Kindi’yi rahmetle analım, sattığınız şey sizin değildir “Din satan dinsizdir” der Kindi. Çünkü artık satın alanındır. Sattığınız satın alanındır. Sizin elinizden çıkmıştır.

Kur’an ideoloji kabına sığmaz. Zaten ideolojileştiği zaman Kur’an’la hemhal olmuyorsunuz. Kur’an’la yol yürümüyorsunuz.  Kur’an’ın anlamına eğilmiyorsunuz. Kur’an’ın   anlamıyla değişmiyorsunuz, dönüşmüyorsunuz demektir. Bu bir mahrumiyet. Bir şeyi idealleştirdiğinizde onu ideolojiye dönüştürdüğünüzde ulaşılmaz ve erişilmez kılıyorsunuz aynı zamanda. Oysa; Kur’an hayat kitabı. Hayat kadar renkli hayat kadar canlı hayat kadar insana dokunan insanın hayatına dokunan aklıma, zihnine, ömrüne, gününe, haftasına dokunan; gecesine, gündüzüne dokunan, acısına, tatlısına dokunan; gülmesine, ağlamasına dokunan bir kitap. Bir hitap daha doğrusu. Onun için bugün zannediliyor; ki Kur’an’a hizmet etmek Kur’an’ın kelimeleri üzerinde çalışmak veya Kur’an’ı ezberlemek.  Veya Kur’an’ın anlamı üzerinde sadece sadece anlamı üzerinde dönüp-dönüp, dönüp-dönüp aynı şeyleri söylemek Kur’an’a hizmet sayılıyor. Değil.

 

Kur’an’a hizmet asıl nedir biliyor musunuz?

– Kur’an’ın mücadelesini yani Kur’an’ın yaptığı mücadeleyi yapmaktır. Kur’an, neyle mücadele etmiş? Eğer sen de onunla mücadele etmiyorsan; Kur’an neyi yüceltmiş sen de onu yüceltmiyorsan…  Mesela Kur’an cehaletle mücadele etmiş. Sen cehaletle mücadele etmiyorsan Kur’an’la bir yoldaşlığın yok demektir. Yoldaş değilsin. Sen eğer zulümle mücadele etmiyorsan, Kur’an zulümle mücadele etmiş. Zulümle mücadele tarihini anlatmış peygamberler tarihi üzerinden. Sen eğer zulümle mücadele etmiyorsan, sen bunu yapmıyorsan değilsin. Kur’an, kula kul olmayın demiş. Kula kulluk yapanlarla, yapmakla mücadele etmiş. “Lailahe illallah” budur. Ama sen kula kullukla mücadele etmiyorsan, Kur’an; emeği yüceltmiş, sömürüyle mücadele etmiş. Bakın birçok örnek Kur’an’ın sömürüyle mücadelesidir. Yani aynı zamanda İsrailoğulları üzerinden anlatılan Firavun üzerinden anlatılan diğer güç sahipleri üzerinden anlatılan şeyler bir sömürü mücadelesidir aslında. Dolayısıyla sen sömürüyle mücadele etmiyorsan eğer, Kur’an’la yoldaşlık yapmıyorsun demektir. Onun için Kur’an’cılık yapmak için burada değiliz.

 

– Kur’an’ı bir ideolojik silah olarak kullanmak için değil bu dersler.

Sürüyü hadis ve hurafe yerine Kur’an’la uyutmak için değil bu dersler. Kur’an’la uyutmak. Yani falan hadisle uyutuyor falan menkıbeyle uyutuyor falan fıkıhla uyutuyor biz de Kur’an’a uyutalım öyle mi? Hayır. Hiçbir şey değişmedi. Hiçbir şey. Eğer ninni olarak görecekseniz ninniyi değiştirmekle hiçbir şek değişmiyor. Çünkü o hala uyuyor. Uyandırabiliyor musun? Uyandırabiliyorsan o zaman amaç gerçekleşmiş demektir.

– Şaşkınlar gibi Kur’an’a fen bilimleri kitabı muamelesi çekmek için değil bu dersler. Nedir o? İşte bakıyorsunuz Ademin yaratılışını yani insanoğlunun ilk yaratılışını Kur’an’da arıyor.  Devenin yaratılışını Kur’an’da aramak gibi bir şey bu. Devenin yaratılışını Kur’an’da arayanlara Kur’an diyor ki: “Bakıp incelemezler mi deveye nasıl yaratıldı?” Öyle değil mi? Devenin yaratılışını aramak istiyorsan incelemek istiyorsan deveye bak diyor Kur’an’a değil. Yerin yaratılışını, göğün yaratılışını, dağların yaratılışını aynı ayetin devamında (Ğaşiye Suresi 17-18-19-20). Öğrenmek istiyorsan incelemek istiyorsan yerin yaratılışını öğrenmenin yeri Kur’an değil. Göğü Kur’an’dan öğrenme. Yanlış. Nedir Kur’an? Ayetlerden müteşekkildir. Ayetler nedir? İşaretlerdir, işaret parmaklarıdır. Gösterir. Kur’an’ın gösterdiği büyük bir Kur’an vardır: Tabiat ve kâinat. Evet büyük Kur’an’a gözlerini kapayanlar onu işaret eden parmaklara dikkat kesilmişler.   Bu aslında hedef şaşırtmak demektir. Biri size bir yeri işaret ediyor ama siz işaret parmağına bakıyorsunuz. Parmak ayı gösterirken parmağa bakılmaz aya bakılır. Bu şempanzeler üzerine yapılan çalışmada birkaç kez raporlanmış. Şempanzeler biliyorsunuz genetik açıdan insana en yakın canlılardır. 1,3’tür insanla genetik farkı. Yani %98,7 insanla genetik olarak aynıdır şempanzenin genetiği. Peki şempanzeyle insanın farkı nedir biliyor musunuz? Şudur: Şempanzeye bir parmakla bir yeri işaret ettiğin zaman şimdiye kadar parmağın gösterdiği yere bakan şempanze olmamıştır. Parmağınıza bakar. Ama insana gösterdiğin zaman insan parmağın gösterdiği yere bakar mı? Bakmayanlarda var. Hatta epey var. Gerçi parmağa bakanda olmuyor değil. Hatta epey var. O zaman alacak çok yol var demektir.

– Fanatikler gibi tarihi Kur’an’la başlatmak için değil bu dersler. Tarih Kur’an’la başlamadı. Tarih insanla başladı. Ama yaratılış insanla bile başlamadı. İnsan yaratılışın tabiri caizse ağacın son meyvesi. Sofraya en son gelip de en baş köşeye kurulmak da nesi. Kur’an’ın bir amacı da insan kibrini kırmaktır biliyor musunuz? Bu Kur’an’da topraktan yaratılma ayetler içinde geçen o mecazi ifade o sembolik ifadenin ne demek istediğini uzun uzun birçok yerde ve eserimde izah ettim. O sembolik ifadenin temel amacı ahlakidir ve ey insan niye kibirleniyorsun. Diğer varlıklara karşı neden kibirlisin? Neden sofraya en son geldin de en baş köşeye kuruluyorsun. Diğer varlıkları yok etme hakkını nasıl kendinde görürsün? Şu yeryüzü misafirhanesi senin için dayandı-döşendi muhteşem bir biçimde bu misafirhaneyi berbat bir hale getiriyorsun, mahvediyorsun.  Yakıyor yıkıyorsun; suyu kirletiyor, havayı kirletiyor, insanı kirletiyor, hayatı kirletiyor, yeri, göğü, ırmağı, denizi kirletiyorsun. Ey insan bu ne hadsizlik? Aslında budur. Haddini bil.

 

– Kur’an’a, karakolda zorla söyletilen zanlı muamelesi yapmak için değil bu dersler.   Biliyorsunuz değil mi? Karakolda doğru söyler mahkemede şaşar türküsünde olduğu gibi yani karakola çekiyorsunuz, işkence ediyorsunuz. Önüne verdiğiniz kâğıdı imzalıyor. Başka çaresi yok zaten. Sopayı göstermişsiniz. Ayetlere sopayı göstermişsiniz. Ayetlerin önüne hangi anlamı koysanız imzalayacak. Çünkü karakola çekmişsiniz. Onun için yani burada maksat nedir? İşte muradı ilahi dediğiniz şey benim maksat dediğim şirki. Ben maksatçıyım. Yani usulüm, yöntemim, metodolojim Kur’an’ı anlamada maksatçılıktır.

 

Nedir maksatçılık? Ne evrenselciyim ne tarihselciyim. Bunların yanlış olduğunu düşünüyorum. Bunlara ilişkin eleştirilerimin, içinde olduğu eserler yazdım. Kur’an’ı Anlama Metodu, işte bu eserlerin başında geliyor. Kur’an’ın maksatıdır esas olan. Yani Kur’an “Ve eıddu lehum mesteta’tum min kuvvetin ve min  rıbatil  hayli …” Derki: “Barışı korumak için savaşa hazırlıklı olun güç hazırlayın güçlü olun”. Evet   kuvvet hazırlayın der. Güç kuvvet, “Mesteta’tum” elinizden geldiği kadar güç, kuvvet hazırlayın. Arkasından der ki: “vebirribatil hayli” “Ve besili atlar” favori atlar. Şimdi at mı besleyin dedi bana? Ne yani atlı birliklerden mi bahsediyor burada?  Hayır. Aslında oradaki “vav” da bana göre ki mealimde de öyledir. Mesela anlamına gelir.  Veya “niye”dir. Mesela, o günün şartlarında en ideal savaş aracı at. O gün onu söyledi. Dolayısıyla buradan yola çıkarak “At; daima tüm zamanların en iyi savaş aracıdır” falan derseniz, başlarsınız saçmalamaya işte. Vesair… Aynı şey. Yani literal anladığınız zaman birebir anladığınız zaman öyle saçmalamaya başlarsınız ki hiç kimse kurtaramaz sizi. İşte “İhramdan çıktığınızda avlanınız” ayeti. Hıım ne olacak şimdi? Peki ne olacak dört milyon ihramdan çıkmış hacı. Hadi bakalım yar bana bir av. Efendim ne yapacağız şimdi? Niye. Allah emretti ya. Allah emretti av bulmam lazım. Okları, yayları efendim silahları al. Eee Arap çöllerinde av kovala. Kertenkele bile yetmez size. Çekirge bile yetmez size. Dolayısıyla bu değil. Görüyorsunuz onlarca hatta yüzlerce örnek verebilirim size bu konuda. Yani bu derslerin amacı bu değil.

 

                                                       YA NİÇİN?

  • Din ar-ı duru doğal kaynağına dönsün, “Din yalnız Allah’ın olsun” diye.
  • İnsanlar, icat ettikleri dinlerin esiri olmaktan kurtulsun diye.
  • Din adamları (ruhban sınıfı) Allah’ın vekili pozlarına bürünmesin diye.
  • Yöneticiler, Allah’ın gölgesi olmaya kalkıp, dini siyasete alet etmesin diye.

 

Ya ne için bu dersler?

– Din ar-ı duru doğal kaynağına dönsün, “din yalnız Allah’ın olsun” diye. Hani bu istismar edilen bir ayet vardır ya; “yani din yalnız Allah’ın oluncaya kadar cihat edin.” “Din yalnız Allah’ın oluncaya kadar cihat edin!”i o kadar ters anlamış, o kadar ters anlamış ki gelenek. Ve bunun için başka insanları dinde zorlama yoktur diyen Kur’an’a rağmen tepesine vura, vura; Müslüman etme sevdasına girmişler. Dolayısıyla işte din yalnız Allah’ın olsun. Burada söylediği açık. İnsan din koyamasın. İnsan din koyarsa ne olur? Hayat yaşanmaz olur. Hayatın manevra alanları biter. Aklın önünde manevra alanları kalmaz. Sık boğaz olur insan. Akıl çalışmaz. Hayat durur. İnsan cani olur, canavarlaşır ve insan sayısınca din çıkmaya başlar ortaya. İnsan din koymasın. Din yalnız Allah’ın olsun. İnsanın önündü manevra alanları açık olsun. İnsanın sağa-sola dönmesi mümkün olsun. İnsanın ufku açık olsun. İnsanın ufkunu karartmayın. Her tarafı din doldurmayın. Hayat cıvıl cıvıl yaşansın. Tüm renkleriyle. Onun için din sadece Allah’ın olsun. Yoksa; insan kendisi Allah ’lığa kalkar, tanrılığa kalkar ve bana kul olun demeye başlar. “Fe kale ene rabbukumul a’la.” Diyenler çıkar. “Ben sizin en büyük rabbinizim.” Firavunlaşanlar çıkar. Yani onun için din ar-ı duru kaynağına dönsün. Doğal yatağına dönsün. Doğal yatağında daha güzeldir. Daha güzeldir. Ve insanlar; iradeleriyle, kendi iradeleriyle, özgür iradeleriyle seçeceklerse seçsinler. Seçmeyeceklerse seçmesinler. Aksi, nur topu gibi münafık bir toplumunuz olur. İki yüzlü insanlarınız olur. Ve o din olmaz. Başka bir şey olur. O dinin adı münafıklık dinidir.

 

 Ya ne için bu dersler?

İnsanlar icat ettikleri dinlerin esiri olmaktan kurtulsunlar diye. Hem kendisi icat eder dini hem de o dinin esiri olur ve esiri eder başkalarını. İşte şekilde görüldüğü gibi.

 

Ya ne için bu dersler?

– İcat edilmiş dinler hayatı, aklı, insanı sık boğaz etmesin diye.

– Din adamları, ruhban sınıfı, Allah’ın vekili pozlarına bürünmesin diye. Evet bakınız! Dünyayı cehenneme çeviren bir numaralı zümre eğer yöneticilerse, eğer asabiyet sahipleriyse, eğer güç tapınıcılarıysa iki numaralı zümrede onların yardakçılığını yapan ruhban sınıflarıdır. Ruhban sınıfları dinin sırtından geçinen keneler. Onun için İslam ruhbanlığı kökten reddetmiştir. Kökten. Kur’an ruhbanlığı onlara biz emretmedik diyor onlar kendileri icat ettiler onun bile gereğini yerine getirmediler. “La rahbaniyete fiddin” Evet! Dinde ruhbanlığın kökü kazınmıştı. Ama öyle midir? Yaşanan din o mudur? Arka kapıdan ruhbanlığı aldık içeri ve sizin papazlarınız varsa, biz de onların mukabili olsun. Sizin papalarınız varsa, bizde de onların mukabili olsun. Sizin kiliseniz mi var? Biz de Müslümanlar için kilise benzeri kurumlar kurarız demişiz. Ve geldiğimiz nokta ortada.

– Şeyhler Allah makamına kurulup müritlerini sömürmesin diyedir, bu dersler. Allah makamına kurulmuşlar mıdır? Kurulmamış şeyhler olabilir. İstisnalar üzerine hüküm bina edilmez. Ama benim gördüklerimin hemen tamamına yakını müritlerini cennete götürmeyi vadediyordu. Müritlerinin Allah’ın elinden yakasını almayı vadediyordu. Hatta kibrit kutusuna doldurup cennete götürmeyi vadediyordu. Cübbesinin içine koyup cennetin kapısından girdikten sonra cübbesini şöyle bir sallayacağını ve pat pat dökülüp müritlerini cennete girdireceğini söylüyordu. Evet! Dolayısıyla daha beterlerini gördü tarih. Yani evliya diye yüzyıllardan beri kendisine tapılan bir sahte tanrı var. İsmini vermeyeyim de hoplamasın zıplamasın. Bazıları merak ediyorsa baksın. Divanı ulaşılabilir bir yerde.Evet, “Darihi beytullah” ( D24.38) diyor. “Kabrim Allah’ın evidir” diyor. Evet! “Felemma ekulü kun fe yekun.” “Ne zaman ol dersem o olur” diyor. Allan’ım de gitsin be. Dimi.? Niye bu kadar uğraştırıyorsun bizi. Ve bu adam yüzyıllardan beri sekiz yüz elli, dokuz yüz yıldan beri bu ümmete evliya diye pazarlanıyor. Söyleyecek hiçbir şey yoktur. Yani Allah belanızı versin demek zaittir. Çünkü bu bir beladır zaten. Gerek yok.

– Yöneticiler Allah’ın gölgesi olmaya kalkıp dini siyasete alet etmesin diyedir bu dersler. Dolayısıyla din siyasete alet edildiğinde neler olduğu tarihen sabit.

 

                                  AMAÇ

Amaç nedir?

  • Kur’an’ı, TABİAT KUR’AN’ını gösteren işaret parmağı olarak okumak.
  • Dinin doğal habitatına, sınırlarına saygıyı öğretmek.
  • Din adına virüslü hücreler yerine, sağlıklı hücreleri desteklemek.
  • Teolojik pandeminin kontrol altına alınmasına katkı sağlamak. Maske-mesafe-hijyen ve aşıyı teolojik pandemiye uyarlamak.

 

Teolojik pandemi! Bakınız şu anda biyolojik bir pandemi görüyoruz. Kovit-19 virüsü bir biyolojik pandemidir. Pandemi biliyorsunuz tıp literatüründe en yüksek derece salgınına verilen isim. Epidemi vardır diğerleri vardır. Pandemi en yüksek derecedir. Dolayısıyla bir de teolojik pandemi vardır, “Din Pandemisi”.                                                                                                                  Yani dini virüsler gelir ve insanın aklını dumuru uğratır. Hayatını dumura uğratır. Toplumların ahlakını dumura uğratır. Dolayısıyla onlarla mücadeleyi kim edecek?Yani teolojik pandemiyle mücadele. Eğer samimi dindarlar samimi müminler etmezse bu mücadeleyi Allah aşkına kim yapacak, ateistlere mi bıraktınız?

Evet maske, mesafe, hijyen ve aşıyı teolojik pandemiye uyarlamak amaç. Yani pandemide maske, mesafe hijyen nedir aşı nedir işte onun mukabillerini aklı dumura uğratan vicdanı âtıl hale getiren bilinci yok eden ahlakı yok eden insan hayatını üç paralık eden insanın onurunu yok eden kula kul eden dini virüsleri, dinin içine karışmış virüsleri karıştırılmış virüslerle mücadele etmenin bir yolu olmalı. Onun da maskesi, onun da mesafesi, onun da hijyeni, onun da aşısı olmalı.

Gerçek kibir: gerçeği inkardır.

Gerçek tevazu: gerçeği kabuldür.

Rabbim bizi; kibirden koru, tevazu lütfet.

 

Evet! Hocam iyisin, hassın da bir de uydurulmuş din demesen. Şimdi hemen görüyorum. Siz ateisti destekleme derneği üyesi misiniz? Niye rahatsız oluyorsunuz? Uydurulmuşa uydurulmuş denir. Bizde kediye kedi derler. Anlatabiliyor muyum? Kediye kedi derler. Bu; ayıp değil, günah değil, hata değil. Onun için ne dememizi bekliyorsunuz? Uydurulmuşa ne dememizi bekliyorsunuz? Adını söylüyoruz. Adını söylüyoruz.

Dolayısıyla bir hisse ayıdan yana mısın haktan mı? Adam sormuş:

– Ayı arkandan gelirse ne yaparsın?

– Ağaca çıkarım.

– Ağaca çıkarsa ne yaparsın?

– Dağa kaçarım.

– Dağa gelirse ne yaparsın?

– Ağaca çıkarım.

– Ağaca çıkarsa ne yaparsın?

– Hele dur sen bakiyim ya; sen ayıdan yana mısın, benden yana mı?

Dolayısıyla bir de yorganı kaldırmadan olmaz.

 

Bir de dev masala anlatayım şöyle size kısaca.

Devler ülkesinde bir dev armış. Adil bir de hükümdar. Adaletle yönetir, zulme mâni olurmuş. Herkese hakkını verirmiş. Başkasının hakkına tecavüz etmezmiş. Bir gün zıpçıktı bir dev çıkmış. O tam bir eşkıya. Tam bir mütecaviz. Tam bir zalim. Ve alikıran baş kesen olmuş. Onun hakkını alıyor. Onun hukukunu gasp ediyor, onun canına okuyor, ona şunu yapıyor, buna bunu yapıyor. Ve en sonunda devler ülkesinin adil hükümdarı ona bir ceza vermek için harekete geçmiş. Ve hükümdar gelirken, ne yapayım, şimdi nereye kaçayım, nasıl kurtulayım elinden diye feleği şaşmış eşkıya devin. Demiş hanımı “Dur! Ben bir tedbir düşündüm. Sen dediğimi yap. Yat şuraya demiş.” Yatmış. Üstüne de bir yorgan örtmüş. İnce bir ayrıntı ayaklarını açıkta bırakmış. Adil hükümdar gelip de “Nerde o eşkıya! Nerede o zalim gösterin bana bakayım!” deyince karısı demiş ki: “Sus çocuk uyuyor.” Tüm büyü bozulmuş. İşin abdesti orada kaçmış. Şöyle bakmış adil hükümdar. Çocuk ayakları da neredeyse kendi ayakları kadar. Demiş ki, “çocuğu böyleyse eğer babası nasıldır kim bilir?” demiş. Ve o da tırsmış affedersiniz. İşte o olmuş artık ondan sonra devler ülkesinde bir daha adalet görülmemiş

 

Ne yapmalıydı sizce? Yorganı kaldırmalıydı. Yorganı kaldıracaksınız. Yorganı kaldırmadan olmaz. Adem’in problemi neydi biliyor musunuz? Kur’an’da sembolik olarak anlatılan Âdem kıssasında, aslında verilmek istenen neydi biliyor musunuz? Ne demişti şeytan yoldan çıkartırken insanın sembolik atasını? Efendim iki tane şey söylemişti; “en tekuna melekeyni ev tekuna minel halidine” (32/41) “iki melek olmak istemez misiniz? “Ya da ebedi yaşamak istemez misiniz?” Kim istemez? O da balıklama atlamış işte, o oldu. Oysa ki bunu söyleyenin şeytan olduğunu, Şeytanın da doğru söylemediğini, söyleyemediğini. Söyleyemeyeceğini bilmeliydi, aklına getirmeliydi. Yani şeytan doğru söylemez. Yorganı kaldırmadan olmaz. Eyvallah…

Sen bunca sahte dini görüyorsun da neden göğsünü gere gere UYDURULMUŞ DİN diyemiyorsun arkadaş? Neden? Neden yalana, yalan diyemiyorsun? Yalana yalan diyemeyenin gerçeğe gerçek demesi yalandır. Onun için tevhit “La ilahe illallah ’la” başlar.

Niye La ile başlar? Yani yorganı kaldırarak başlar. Tevhit gerçeği söyleyerek başlar. Hayır ile başlar. Hayırla.

Bu toplumun en büyük problemi nedir biliyor musunuz?

Üç kelimedir:

  • Hayır. Hayır çok önemli bir kelime.
  • Çok değerli bir kelime. Bilmiyorum. Bilmiyorum ya.
  • Özür dilerim.

Üç tane kelime.

  • Hayır. Bir hayır deseydi; bin yalan söylemeyecekti.

“- Bu konuda bana yardım eder misin?

-Ederim.” Eee etmedin. Köstek oldu. Ertesi gün bir daha köstek oldu. Elli tane yalan söylüyorsun. Edemeyeceğini söylesene. “Özür dilerim ama bu konuda sana yardımcı olamayacağım” desene. Etmeyeceksin zaten, ederim derken de etmeyecektin. Niye yalan söylüyorsun? Dolayısıyla bir hayır söyle, hayır olsun. O da hiç olmazsa yardım edecek birini bulsun değil mi? Sana bel bağlamasın değil mi? Onun için, hayır demediğimiz için geliyor başımıza birçok şey farkında mısınız?

 

  • Bilmiyorum: Yahu! İnsanın aslında en sık söylemesi gereken şeylerden birisidir bilmiyorum. Bilmediğini bilmiyorsundur. Niye konuşuyorsun bilmediğin halde. Bilmiyorsun arkadaş. Bilmiyorum demeyi aslında yani göğsünü gere gere söylemek lazım. Çünkü; bilmediğini söyleyen adam bilmediğini biliyor demektir. Bilmediğini bilen biri bilmediğini öğrenmeye hazır demektir. Ama bilmediğini bilmeyene, biliyorum zannedene dünyanın hiçbir muallimi, hiçbir alimi öğretemez. Bilmiyorum çok güzel bir kelime. Bilmediğimizi bilmiyoruzdur. Onun için bilmiyorum sözünü söyleyen insanlar; güveninizi çekmeli, güveninizi hakketmeli. Ama bilmediği konuları biliyormuş gibi yapanlara güvenmemelisiniz.

 

  • Özür dilerim. Bir özür dileseydi eğer kırk takla atmasına gerek olmayacaktı. Ama bir özür dileyemediği için dilemediği için kırk tane takla atıyor. Dolayısıyla bu anlamda dediğim gibi bu derslerin amacı gerçeği söylemek olacak.

 

TÖVBEYE DAVET

Pisi temizden ayırmazsan; pise iyilik, temize kötülük edersin. “Korana Virüse değmeyin canım, o da bir parçamız” diyen birine ne derdiniz? Kendine can veren doktorunu öldüren hasta gibi olmayın. İtiraf edin; benim cesaretim buna yetmez, ben sıkıntıya gelemem deyin.

 Bu da bir şey, ama “madem benim yüreğim yetmiyor, hoca da demesin” demeyin arkadaşlar. Zira boğazımıza kadar battığımız helakten, tövbesiz çıkamayız. Bunu iyi bilelim.

 

 

  

Evet, benim düşmanım yok hamdolsun. Çünkü ben birine düşman değilim. Düşman olmak için yüreğime yük etmeye değer bulmuyorum. Ama bana düşman olanlar var. Fakat bütün problem ne biliyor musunuz? Aslında mücadele ettiğimiz şey ciğerimiz. Şu mücadele ettiğimiz uydurulmuş dinci ne kadar insan varsa onlar ciğerimiz bizim 4. derecede kanser olmuş ciğerimiz. Ve ciğerimiz, canımıza kastetmiş. Ciğerimiz, canımıza kastetmiş. Ciğerlerimiz. Şu örnek verdiğim, başından beri örnek verdiğim insanlar; zümreler, gruplar, ekoller, mezhepler, meşrepler, tarikatlar bunlar bizim 4. derecede kanser olmuş ciğerlerimiz, ama bizim ciğerlerimiz. Ve derdimiz, canımızı kurtarmak. Anlatabiliyor muyum? Çünkü; ciğerimiz canımıza kastetmişse, canımızı kurtarmak zorundayız. Ciğerimizin eline veremeyiz canımızı.

 

Düşman değilim takıntılı da değilim. Ayna tuttuklarımın çoğunun beni düşman gördüğünü biliyorum. Düşman biriktirmekten zevk almıyorum sadomazoşist de değilim. Yani işkence edilmekten zevk alan biri de değilim. Ciğerimiz 4.evre kanser olmuş dedim değil mi? Ciğerimiz canımıza kastetmiş dedim. Derdimiz canımızı ciğerimizin şerrinden kurtarmak ve biz canımıza kasteden ciğerimizle savaşıyoruz onu iyi biliyorum. Onu iyi biliyorum! Ciğerimizle ilgilenmezsek bizi öldürecek. Aksi halde ciğerimiz canımıza okuyacak. Bizi öldürecek.

Ölüm alametleri görmüyor musunuz? İman güven duyuları bir bir ölüyor. Toplumun güveni yok oluyor. Üç kişi birbirine güvenilmez hale gelince o toplumda nasıl yaşanır? İman, güven yok oluyor. İmanın burnu koku almaz, dili tat almaz oluyor. Tıpkı covit kapmış biri gibi. Anlatabiliyor muyum? Artık duyuları işlememeye başlıyor.  Gözü kör oluyor. Kulağı sağır oluyor. Aklı gidik, vicdanı bitik, bilinci yitik oluyor. Ahlak, irade, muhakeme, merak, kalite ve insanlık birer birer yok oluyor.

 

  1. BİYOLOJİK VİRÜS VE PANDEMİ ÜZERİNDEN

                    TEOLOJİK VİRÜS VE PANDEMİ

 

Evet, asıl geldik konumuza! Biyolojik virüs ve pandemi üzerinden teolojik virüs ve pandemi. Evet, biyolojik virüs ve pandemi var biliyoruz bunu. Ama bir de teolojik virüs ve pandemi var. Biyolojik virüs biyolojimizi götürüyor. Yani bedenimizi en sonunda en ağır sonuç ölüm. Buradan pandemi sürecinde, Covit sürecinde canını kaybetmiş herkese rahmet diliyorum. Herkese mi hocam bay ayırmıyor musun? Yok, ben rahmet diliyorum rahmetin sahibi olan Allah ayıracaksa ayırsın. Ben Allah değilim. Kimin yüreğinde ne yaptığını da bilmem. Geride kalanlarına da sabırlar diliyorum, hasta olanlara da şifalar diliyorum. Bundan sonra hasta olacaklarına da şifalar diliyorum. Ama bakınız bunun için bunları diliyoruz, değil mi? Yardımcı da oluyoruz. Ben buraya gelirken; maskemi taktım, mümkün olduğu kadar dikkat ediyorum, mesafeye dikkat ediyorum. Sizler de maşallah tedbirli gelmişsiniz. Bakınız, bir dolu bir boş olarak oturuyoruz salonda efendim. Ama ya teolojik pandemi ne olacak? Uydurulmuş dinin pandemisi o pandemi öyle bir zararlıki; ki bu pandemi Allah’ın izniyle şöyle ya da böyle bitecek. Birçok pandemi bittiği gibi İspanyol gribi bittiği gibi daha önceki pandemiler bittiği gibi… Kara veba bile bitti 6 yıl sürdü 1347 de başlayan kara veba. Bu pandemi de biter. Justinian vebasından bahsetmiştim daha önce pirelerin getirdiği, ilk derslerde. O da bitti. Yeryüzünde pandeminin, insanlığı yok ettiği bir dönem olmamış. Pandeminin bir şehrin tamamını yok ettiği bir dönem bile olmamış. Pandemilerde öyle bir şey var. Bir algoritması var pandeminin. Belli bir yere geldikten sonra virüs zayıflıyor insan da bağışıklıkta güçleniyor çok ilginç ve orda duruyor dolayısıyla.

Peki teolojik pandemi de ne olacak?

Uydurulmuş din aklınıza virüs kaptığı zaman aklınızı yok ediyor içerden yiyip bitiriyor. İradenizi yok ediyor içerden yiyip; kişiliğiniz, haysiyetinizi yok ediyor yiyip bitiriyor. Artık zombi oluyorsunuz. Düşünsenize artık zombi oluyorsunuz farkına bile varmıyorsunuz. İradenizi, aklınızı, bilincinizi, kişiliğinizi kullanmaz oluyorsunuz.  İşte bu! Onun için okumak lazım. Bu bir okuma, bu biyolojik pandemiyi okurken “Teolojik Pandemiyi” de okuma.

 

 OKU

İlk emir “oku”nun kapsamına dair

Kâinat kitabından tabiat ayetlerini okumak

Merak, ilgi, emek, bilgi, bilinç ve bilgelik

 

  • İlk emir “oku” kapsamına dairdir. Bunları biliyorsunuz değil mi dostlar. Kâinatta her şey okumayı bekleyen bir ayettir. Kâinat Kur’an’ı okumayı bekleyen bir Kur’an’dır. Büyük Kur’an.
  • Tabiat Kur’an’ı okumayı bekleyen bir Kur’an’dır. Büyük Kur’an. Her tür, bu Kur’an’ın içinde bir suredir.Yani 18 milyon tür olduğundan bahsediliyor. 18 milyon canlı türü; 18 milyon tane sureniz var. Belki 18 milyon tane Kur’an’ınız var. Bu türlerden her birini yok etmek ki, yılda 3 bin türün yok olduğunu biliyoruz. Yani 2 yılda bir Kur’an yok oluyor demek değil mi eğer bir ayet kabul etsek. Bir sure kabul etsek, bir yılda neredeyse 25 Kur’an yok oluyor demek 3 bin tür yok oluyorsa. 114 sure üzerinden gitsek. Dolayısıyla bir yılda 250 Kur’an yok oluyor demek. Değerli dostlar nasıl bir vebaldir bu onu size, sizin takdirinize bırakıyorum. Kâinat kitabından tabiat ayetlerini okumak budur.
  • Merak lazım, ilgi lazım, emek lazım, bilgi lazım, bilinç lazım ve bunların usaresi olan imbikten damlatılmış bilgelik lazım.

 

TAÇLI (KORONA) VİRÜS VE

                                   PANDEMİYİ OKUMAK

Taçlı virüs, “korana” “taç” demektir biliyorsunuz. Yani kron para birimi kron o yüzden üstünde taç vardır efendim. Dolayısıyla korana taçlı virüs ve pandemiyi okumak.

Çok kısa bir özet geçeyim. Biliyorsunuz korana virüs pandemisi Vuhan pazarında başlamış bir pandemi dolayısıyla orada pangolin veya yarasalardan insana geçen bir virüs üzerinden insanlığı sardı. Bir tek kişide başladı bir tek kişi de. Aslında yarasa da vahşi bir tür, pangolin de vahşi bir tür. Hangisinden gelmiş olursa olsun. Buradan mesaj açık. Doğadaki vahşi türlerin alanına saygı duyun. Anlatabiliyor muyum? Burada işte neyi yiyip neyi yiyemememiz gerektiğini, burada seçici olmanın gerekliliğini; aynı zamanda işte yemek konusunda Kur’an’ın talimatlarının değerini de öğrenmiş olmuyor muyuz? Bu önemli bir şey.

 

Evet, taçlı virüs kral oldu. Kibri başına bela olan insan; uzaydaki soluk mavi nokta evimizdi ve acziyetimiz ortadaydı. İşte pandemide biz acziyeti gördük. Gerçekten aciz kaldık. Gerçekten. Bilmiyorum yakınlarınızdan herhangi birini kaybetmeyen insan var mı aranızda? Bilmiyorum! Ben çok tanıdığımı kaybettim pandemi sürecinde. Hatta çok yakın bu salonlara gelen kardeşlerimizden kaybettiklerimiz oldu. Hatta hiç ummadığımız çok genç “o da mı gitti” dediğimiz kardeşlerimiz, arkadaşlarımız oldu. Çok ilginç yani bu anlamda hatta virüse inanmadığı halde kaybettiğimiz kardeşlerimiz oldu. Anlatabiliyor muyum? Efendim yani virüs sanki inanılacak, iman edilecek bir iman şartıymış gibi.

Virüs bilgi konusudur bilgi. İman konusu değildir. Ama bizimki zaten her şeyi iman konusu olarak aldığı için virüsü de iman ve inkâr bağlamında alıyor.Dolayısıyla bilgisi yok çünkü. Bilgisi yok fikri çok. Bilgisi yok akidesi çok maşallah. Virüs bile akideye giriyor onun için. Onun için evet maalesef bunu yaşadık.

İyiliği emir kötülükten sakındırma ilkesinin önemi burada devreye girdi.Bir kişinin sorumsuzluğu tüm dünyayı etkiler mi? İşte etkiliyor. Onun için şunu demeyeceğiz. “Bir kişinin kötülüğünden ne olur ki” demeyeceğiz. Bir kötü kötülüğü bulaştırabiliyor. Kötülük de bulaşıcı sâri, iyilikte sâri bulaşıcı.

Virüslerden Virüs Beğen. Amino asit molekülü bir virüs. Yani virüs aslında amino asit kökenli bir molekül. Virüsün canlı olup olmadığını tartışıyorlar ama tartışmaya gerek yok. Virüs canlı değil cansız. Ne zaman canlanıyor?  Konakçı bir hücre buluyor. Bir hücre. Geliyor hücrenin parçası bu amino asit molekülü. Geliyor Truva atının sırtına biniyor ki efendim hücrenin kabuğundan içeri giriyor. Hücrenin kabuğundan içeri girdikten sonra DNA zincirine efendim DNA zincirine ekleniyor. Kendisini oraya yerleştiriyor. Yani şuraya bir mabatlık yer bana da açın diyor. Oraya bir oturuyor ondan sonra başlıyor kendisini kopyalamaya. Tüm virüslerde sistem bu. Anlatabiliyor muyum? Dolayısıyla ondan sonra hücrenin kendisi virüs fabrikası haline geliyor.  Kendisi virüs üretmeye başlıyor. Hatta bütün bir insanlığı öldürecek kadar virüs üretebiliyor. Bütün bir canlıları öldürecek kadar virüs de üretebiliyor. Potansiyel bu. Dolaysıyla bu anlamda hakikaten teolojik virüsün konakçısı hücresi kimler ve neler diye sordunuz mu?

 

Teolojik virüsün konakçı kim, konakçı hücreleri kim? Neyin üstünden geliyor teolojik virüs? Yani dinin içine atılmış teolojik virüsler? Dinin akılın iradenin yamyamı olan bu virüsler nasıl geliyor? Nasıl giriyor dinin içine? Hadis suretinde geliyor dostlar. Tasavvuf suretinde geliyor dostlar. Fıkıh suretinde geliyor dostlar. Rivayet suretinde geliyor dostlar. Geliyor ve ondan sonra imana dönüşüyor. Yani anlatı dersiniz, anlatı olsa problem değil. Anlatı çok. Tüm hikayeler anlatı, tüm masallar anlatı, tüm mitolojiler anlatı. Mitoloji dersiniz sorun yok. Yani filme siz iman mı ediyorsunuz izlediğiniz filme? Film imanınızın konusu oluyor mu?  Yok. Biliyorsunuz ki o kurgu. Kurgusal bir malzeme. Kurgu seyrettiğinizi biliyorsunuz. Ama filmi imanı haline dönüştürenler, o film üzerinden iman ve inkâr yarıştıranları düşünün, akıllarını peynir ekmekle yemiş olmalılar. Bu da anlatı deseniz problem yok. Rivayet deseniz problem yok. Ama din dediğinizde, iman dediğinizde işte hücrenin içinde ihmal edilen bir virüse dönüşüyor. Din demeyeceksiniz. Yani bu rivayet. Anlatabiliyor muyum? Bu da yorum, bu yorum ya bu insan yorumu. Falan ilim adamı böyle yorumlamış diyeceksin. Ama din demeyeceksin. İçtihat diyeceksin içtihattın bir yorum olduğunu bileceksin. Fıkıh diyeceksin. Fıkhın bir yorum olduğunu bileceksiniz. Tasavvuf diyeceksiniz. Tasavvufun bir hal olduğunu yani onun da bir yorum olduğunu bir sezgi hali olduğunu, duygusal hallerin, duygu durumlarının bir yorumu olduğunu bileceksiniz. Tamam sorun yok. Ama bunu din gibi:

  • İnsanın hayat t i arzına dönüştürüyorsanız
  • İnsanı bunun üzerinden dizayn ediyorsanız,
  • İmanı bunun üzerinden dizayn ediyorsanız,
  • Kur’an’ı bunun üzerinden dizayn ediyorsanız,
  • Hatta tanrıyı bunun üzerinden dizayn ediyorsanız,

Orada durun. Orada bitmiş demektir.

 

BİYOLOJİK Mİ, TEOLOJİK Mİ?

                     HANGİ VİRÜS DAHA TEHLİKELİ?

 

Hangi virüs daha tehlikeli” desem ne dersiniz? İlki, bedeninizi hasta ediyor. Bazen öldürüyor. İkincisi, yani teolojik virüs ruhunuzu hasta ediyor. Akıl, irade, vicdan, bilinç bunları hasta ediyor. Bazen öldürüyor. İlki konakçı virüsü bulmadan aktifleşemiyor. Şirk ve hurafe virüsü konakçı boş bir iman bulmadan aktifleşemiyor. Bulunca o kişiyi iki ayaklı şirk virüsü fabrikasına dönüştürüyor. İlki koku ve tat alma gibi duyu organlarını âtıl bırakıyor. Diğeri akleden kalbinin organlarını köreltiyor. İkisinin aşısı için emek verenler de benzer bir direnişle karşılaşıyor, problem bu. Teolojik virüs ile mücadele biyolojik virüsle mücadelen daha zor, çok daha zor. Niye? Biyolojik virüse el attığınız zaman: “Ya bu bizim virüsümüz, virüsümüze dokundurtmam, virüsümüzü yedirtmeyiz” falan diyenler henüz yok. Yani aşı karşıtları falan var ama virüs yandaşları yok en azından bunu dile getirenler yok. Ama teolojik virüsleri yok etmeye kalktığınızda, bunlarla mücadele etmeye kalktığınızda virüsüme dokundurtmam ordularıyla karşılaşıyorsunuz. “Ben uydurulmuş dine dokundurtmam. Bunu dinin içine atılmış virüslerin içine dokundurtmam” diyenlerle karşılaşıyorsunuz. İlkinin arkasında ulusal ve uluslararası kurum ve kuruluşlar var değil mi? Yani biyolojik virüsle mücadelenin arkasında uluslararası kurum ve kuruluşlar var. Başta dünya sağlık örgütü var işte sağlık bakanlıkları var, Türkiye’de sağlık bakanlığı var, koca bir sağlık ordusu var. Yani doktorlar, sağlıkçılar, hemşireler şunlar bunlar. Hepsinden Allah razı olsun. Hepsine teşekkür ve minnet borçluyuz. Buradan sağlıkçılara gerçekten de cani gönülden bir teşekkür yolluyorum. Hakkınız ödenmez diyorum. Hakkınız ödenmez. Ama diğerinin arkasında kimse yok. Çok ilginç! Yalnız, zor, sancılı, acılı ve ateşten bir mücadele. Teolojik virüsle mücadele yalnız bir mücadele, sancılı bir mücadele, acılı bir mücadele, ateşten bir mücadele, ateşten gömlek giymek gibi bir şey.

 

  • KORONA’NIN ÖĞRETTİKLERİ

                       MÜKERRER

 

Dünya geçici iyilik kalıcıdır. İyiliği çoğaltın

Hayat çok kısa, fiyatlandırmaya değil, değerlendirmeye bakın

İyilikleri ertelemeyin, kötülükleri erteleyin.

 

Evet Koronanın öğrettikleri: Dünya geçici iyilik kalıcıdır. Evet Dünya geçici iyilik kalıcıdır. İyiliği çoğaltın dostlar. Görüyorsunuz, görüyoruz, hepimiz görüyoruz. Gözümüzün önünde insanlar, koca koca insanlar çok kısa sürelerde geçip gidiyorlar. Yani solunum yetersizliği yaşayan korana geçirmiş aranızda arkadaşlar vardır, veya solunum yetersizliği yaşayan hatta solunum cihazına bağlanmış olanlardan haberdar olan insanlar vardır. Ben onları dinledim nasıl bir mücadele verdiklerini anlatan doktor dostlarım var benim. Koronadan dolayı entübe olmuş dostlarım. “Aman Allah’ım bir insan bir günde kaç kere ölür.” diyorlar, “kaç kere.” O bir soluk ne kadar değerliymiş meğer ve hiç kimse yok yanınızda. Hiç kimse hiçbir şey yapamıyor. Yani ölürsünüz ve ölürsünüz gider, biter. Ama ölemiyorsunuz. Ölmek istiyorsunuz, ölemiyorsunuz. Nasıl bir şey bu? Dolayısıyla işte böyle bir şey. Hayat gerçekten kısa ve çok da değerli. Onun için dünya yalan değil fani. Dünya çok güzel. Ama biz çirkinleştirdik. Hayat çok değerli ve güzel ama biz çirkinleştirdik. Hayatı kötüleştiren biziz. Hayatı, kendi güzelliği içinde algılayabilsek eğer; hayata güzellikler kata bilsek eğer çok daha güzelleşecek. Biz hayatın süsü olabilsek eğer çok daha güzelleşecek. Onun için; hayat çok kısa fiyatlandırmaya değil değerlendirmeye bakalım dostlar. Evet, hayatı, fiyatlandırmaya çalıştırmak da mümkün; bunun için bir ömür geçirmek de mümkün. Ama değerlendirmekte mümkün, değerlendirelim. İyilikleri ertelemeyelim dostlar kötülükleri erteleyelim. İyilikler niye ertelensinki kötülükler ertelensin. Kötülükleri ertelersek eğer hayat daha bir yaşanılır olacaktır diye düşünüyorum.

Evet şimdi eklere geçiyorum. Bu ders gördüğünüz gibi sureye giremedim. Zaten öyle bir amacım yoktu dersi hazırlarken. Çünkü bir sonraki 31. Derste inşallah “Fecr suresinin” ikinci yarısına devam edeceğiz. Çok gerçektende orada vurgu yapacağımız, maksat açısından vurgu yapacağımız ciddi efendim dersler var. “Fecr suresinin” ikinci bölümünde. Dolayısıyla önümüzdeki ders, Allah nasip ederse yani, ilk defa Kur’an’da cehennem kelimesinin geçtiği ayet burada geliyor; Kur’an’ın nüzul sürecinde. İlk defa geçtiği yerde biliyorsunuz o kavramı derinliğine, genişliğine her açıdan işliyorum. Dolayısıyla önümüzdeki ders, işleyeceğimiz, derinliğine işleyeceğimiz kavramlardan biri cehennem kavramı Kur’an’da cehennem. Efendim bununla ne anlamalıyız? Sembolik olarak ne anlamalıyız? Literal olarak ne anlamlıyız? Mana olarak ne anlamalıyız?  Maksat olarak ne anlamalıyız? Yani Kur’an’da cehennemin geçiyor olması korku üzerinde bizde bir şey mi uyandırmaya çalışıyor nedir? Yani cehennem diye bir şey varlığının ne amacı olabilir ki, sebebi ne olabilir ki? Yani Kur’an’ın amacı eğer hidayetse, rehberlikse rehberlik içinde cehennemin yeri nedir? Cehennem ile insanda bir duygu durumu oluşturarak nasıl rehberlik yapılır? Bütün bunların cevabını inşallah bir sonraki derste işleyeceğiz.

 

 EKLER

Evet, şimdi ekler bölümüne geçtik. “Cehalet” ekler bölümümüzün birinci başlığı.

 

Cehalet felakettir: Evet önümde şeyler var efendim alıntılar. Profesör Doktor Aziz Sancar “Aşı karşıtı olmak mantık dışı bir durum” diyor.  Efendim biliyorsunuz Aziz Bey, özellikle DNA üzerinden kimyasal çalışmalarından dolayı Nobel ödülü alan bir bilim adamımız ve efendim biri diyor ki bir arkadaşımız: “Birisi Aziz hocaya gerçekleri anlatsın. Bu aşı değil MRNA gen değişim terapisi içinde grafen oksit var.” İşi bu Aziz hocanın. Bir ömrünü bu işe vermiş ve moleküller üzerine hayatını geçirmiş. 50 yılını bu işe vermiş bir bilim adamına satıyor bunu. Anlatabiliyor muyum? Yani haddini bilmek gibi irfan olmazda onu nerede bulalım. Saygı duymayı nerede bulalım. Yani uzmanlığa saygı duymayı. Anlatabiliyor muyum? Bilene saygı duymayı. Dolayısıyla bu anlamda bunu ibretlik olarak buraya aldım. “Cehalet felakettir” diyor bunun üzerinden.

“Tanrım, bize günlük virüsümüzü ver!”  Biliyorsunuz bir basketbolcu vardı. Efendim Amerikalı uluslararası ünü olan bir basketbolcu. Tanrım bize günlük virüsümüzü ver! duası diye bir başlık atmışım. O efendim bir basın toplantısı yapmıştı. Basın toplantısından sonra tüm mikrofonları böyle elleyerek gidiyordu. Yani virüse kafa çekiyor. Virüse smaç basacak yani. Maalesef virüs ona smaç bastı. Yani görüyorsunuz şakası olmuyor bu işin. Olmuyor yani.

 

“Rahmetlik = İbretlik” diye bir sayfam var. Koronavirüsün uydurma olduğunu iddia eden Ukraynalı fitness ve sağlık koçu Stuzhuk, Korona virüs nedeniyle hayatını kaybetmiş. Bu da ilginç bir durum gerçekten.

“Cehalet cinayet getirir” diye bir başlığım var. Yıl 1826. Yer Van. Arkeolog Bilim Adamı Schulz, define aramaya geldi diye öldürüldü.

 

Bir tuzlu su, 40 kişi Covit: Bu da Güney Kore’de bir kilise cemaatinin tercihi: Bir tuzlu su, 40 kişi Covid oluyor. Bir tuzlu sudan. Gerekli tüm önemleri alan Güney Kore’de, kilise üyelerinin virüsün yayılmasını engelleyeceğini düşünülerek Tuzlu Su spreyi (aynı şişeden) kullanmaları sonucu, en az 40 yeni olgu Covid-19 tanısı tespit edilmiş arkadaşlar. Onun için yani virüsünüz bol olsun diyemiyor tabi insan. Bunu biz yapamıyoruz ama olmuş zaten.

 

“Camiye gelene virüs bulaşmaz”: Bu da bizden bir manzara: Camiye gelene virüs bulaştırmış bir efendim mürit arkadaşımız. Niye mürit diyorum? Çünkü, tarikat camiası.  Koronavirüs uyarılarına karşın camiye gitmeye devam eden vatandaşlar, “Allah’ın evine virüs bulaşmaz” diyorlar. Allah’ın evine virüs bulaşmaz! Nasıl bir şey? Allah’ın evinin merkezi Kâbe. Kâbe tarihinde 60 kez su baskınıyla yıkıldı, selle yıkıldı, yangınla yıkıldı. Kabe’yi Haccac mancınıkla yaktırdı. Allah’ın evi yanmadı mı? Öyle bir şey var mı? Öyle bir şey var mı? Şu Fatih Camii orijinal değil biliyor musunuz? Bu Fatih Camii depremde yıkıldı. O depremden sonra yapılmış olan 18.yüzyıldan sonra yeniden depremden sonra yapılmış olan yeni cami. Dolayısıyla böyle bir zihniyet olmaz değerli dostlar. Allah’ın yarattığı en büyük ev insandır, insan. Bakın insan, Kabe’den daha komplekstir. Ve Kabe’den daha saygıdeğerdir; Allah’ın yarattığı insan. İnsana, hiç öyle baktınız mı? Allah’ın evine virüs bulaşır mı? Bulaşırmış. Hatta Allah’ın evi virüsün bizzat kaynağı haline gelirmiş. Gelir mi? Gelir. Kabe’nin içinden put dağıtırsanız Kabe’yi put merkezi haline getirirseniz öyle mi? İşte size konakçı hücre. Kâbe konakçı hücreye döner. Konakçı hücrenin içine Covid-19 gelir yerleşir ve artık ora şirk dağıtım merkezi haline gelir. Şirk dağıtım merkezi. Ve siz Kabe’den şirk dağıtırsınız. Olmuş mu bu? Olmuş. Yapılmış mı bu? Yapılmış. Mescidi Haram, şirk dağıtım merkezi olarak kullanılmış Müşrik aklın elinde. Demekki buraların hususiyeti kendiliğinden gelmiyor.

 

“Virüs” demeyi yasaklayan ülke: Virüs demeyi yasaklayan bir ülke de var arkadaşlar. Türkmenistan, Koronavirüs ile mücadelede yasak yoluna gitti. Şu ana dek hiç vakanın açıklanmadığı ülkede “koronavirüs” demek yasak. Yani adını söylemeyince herhalde kendi tadı da anlaşılmaz zannediliyor. Böyle baş etmeye çalışıyor birileri de.

SÖZÜN ÖZÜ

Cehalet: saadet değil, felakettir. Bazen cinayettir. (Yakınlarının aşılarına engel olduğu için ölümüne sebep olanlar mücrimdir.) Kasıtlı cehalet tasarlayarak adam öldürmektir, suçtur.

Evet yakınlarımda bunu gördüm. Tanıdıklarım içinde bunu gördüm. Babasını aşı karşıtı olduğu için aşı yaptırmamış. Ve gitmiş adam. Bu günahtır arkadaşlar, cinayete yardım ve yataklıktır. Yapmayın! Kasıtlı cehalet tasarlayarak adam öldürmektir, suçtur.

 

UYDURULMUŞ DİN VE KORONA

– Sorgulanmamış din inanmaya değmez –

“Papaz virüsü kovdu.” Aa size izletemiyorum internet yokluğundan dolayı. Amerika’da çok ilginç bir papaz virüsü sadece hıristiyan bir büyü olarak gördü. Hıristiyanların kovacağı bir büyü olarak gördü ve sahneye çıktı. “Ey Covid defol, defol, defol.” Üç kere tabi. “Baba, Oğul, Ruhul Kuds” efendim dedi ve Covid gitti. Amerika tüm dünyada şu anda Covid-19’dan dolayı vefatlar 5 milyona ulaştı. Resmi rakam bu. Gayri resmi rakam olarak bunu ikiyle çarpabilirsiniz rahatlıkla. Ama resmi rakam 5 milyona yaklaştı. 5 milyon ölü. Şaka mı? Allah’ınızın aşkına. 250 milyona yakın da vaka. Dolayısıyla çok ciddi rakamlar bunlar arkadaşlar böyle bir zamanda böyle bir günde. Evet onun için yani bu ruhban sınıfının aymazlığı, bu ruhban sınıfının cehaleti adeta virüsten daha ağır bir cehalet. Yani üç kere kovacaksınız defol defol defol diyeceksiniz defolmayacak. Yardımcısı da oradan gov gov gov diyor. Eyvallah. Evet arkadaşlar bu da böyle.

“Cukkalının yanmaz kefeni varsa hahamın da muskası” var. Fiyatı 750 dolar. Covid muskası. İsrail’de bir haham Covid-19 muskası yazmış şeker üzerinden pazarlıyor. Dolar üzerinden çevirdiğimizde 750 dolar civarında geliyor. Yani yine.

“Okunmuş suyla korona mücadelesi” var. Kayseri’de girdiği iki binada elindeki poşette bulunan sıvıyı asansörlere, zillere, merdiven başlarına süren kadın apartman sakinlerini korkuttu. Bu da ayrı bir şey. Canlı yayından izleyecekler için burada açayım. En azından canlı yayında izleyenler baksın. Hem etrafa bakıyor bu hanım bacı, hem de elindeki okunmuş suyu sürüyor. Bazıları bunu Covidi yaygınlaştırıyor diye anlamışlar ama, ben o kadar suizan biraz fazla olur diyorum. Bence okunmuş suyu sürüyor diye düşünüyorum. Evet bu da böyle.

“Papazdan sevabına virüs ikramı” Papaz’dan sevabına virüs ikramı: Bu da var hocam. Aynı kaşıktan kutsal su! Cehalet nasıl ki din, ırk, tahsilat ayırt etmiyorsa Allah’ın sünneti de kişi ayırt etmiyor. Buyur. Bu da Papazdan Covid için virüs ikramı. Eyvallah. Ağzını açtırıyor. Önüne gelen bir meydanda papaz efendi ağzını açtırdığı insanların şeyine efendim şey sürüyor bir kutsal su sürüyor. Tabi aynı çubukla, aynı şeyle sürüyor biliyorsunuz. Covid ikramı yapıyor yani virüs ikramı yapıyor.

Molladan sevabına virüs ikramı” Bu da bir bizden bir bızdan demişler ya. Bu da bizden. İran’da Gilen eyaletinde bir Şii molla geleneksel tıp diye koronavirüse yakalanan bir hastaya bir şeyler yedirmeye çalışıyor ve şifa bulacaksın diyor. Muhsin Şerif adındaki o hasta ölmüş. Allah rahmet eylesin. Evet!

Müritten cemaate virüs ikramı” Bu yeni geldi. Çin ve İran’da. İran’a çok güldük çok… Hata ettik. Fatih İsmail Ağa’da “Derdin ne be adam?” diyebileceğimiz, bir olay yaşanıyor. Şöyle efendim. Tükürüğünü alıyor ağzına sürüyor giderken; ahşaplara, tırabzanlara, sütunlara süre süre gidiyor. Mürit kardeşimiz yani ciğerimiz dedim ya. Ciğerimizle savaşıyoruz. Yani bunlar bizim ciğerimiz ama 4.evre kanser olmuş ciğerimiz. Eyvallah.

“Yahudi dinciler de farklı değil!” İsrail’in yoz Yahudilerinin, yaşadığı mahallede hükümetin aldığı koronavirüs önlemlerine uyulamıyor ve normal yaşamlarına devam ediyorlar. Polisler mahalleye anca tam korumalı giysilerle girmiş. Evet. Mahallenin %40’ının tamamının enfekte olduğu tespit edilmiş. Evet yine görüntüler. Hepiniz salon göremediği için çok uzatmıyorum. Onu da geçeceğim.

“Şii molladan “Korona Mehdi’nin işaretidir.” fetvası. İran’da Şii mollalardan Ali Rıza Penahiyan, “Koronavirüsün mehdinin bir işareti” olduğunu iddia ederek, herkese bulaştırılması gerektiğine dair fetva verdi. Evet bu da bu da böyle.

Deve sidiği korona hastasını iyileştirir.” Yani yine İran’dan bir haber bu. Mehdi Sabili, İslami tıbbın ateşli savunucularından biri. Bu videoda deve sidiğinin Covid-19’u iyileştirdiğini iddia ediyor. “Koronanın şifası,” diyor efendim “deve sidiğidir.” diyor Farsça olarak. Devenin yanından da görüntü çekmiş, bunu orada söylüyor.

“Budist rahipten korona önlemi.” Evet, Sri-Lanka’da Budist tapınağı, Covid-19’a karşı korunmak için ülkeye helikopterden ‘kutsal su’ döktü. Evet evet. Bu da onun görüntüsü. Evet bu da böyle.

Hindu rahip korona’ya insan kurban etti.” Bu çok ilginç bir haber. Hindistan’da koronaya insan kurban etmek nasıl bir şey bilmiyorum.

Hindular koronadan korumayan putlarını kırdı.” Bu en güzel haberdi. Şöyle şey yapayım. Görüntüler de var çünkü. Canlı yayında izleyen kardeşlerimize görüntü de izletelim. Sen misin koronadan korumayan! Görüyorsunuz değil mi? Zihniyet çok önemli. Putunuzu da kırabiliyorsunuz, yiyebiliyorsunuz. Oysa Allah koronadan nasıl korur? Verdiği akılla korur değil mi? Yani şifasını vermiştir o şifaya sarılırsın öyle korunursun.

 

SÖZÜN ÖZÜ

Ruhban sınıfı varlığını cemaatlerinin cehalet ve ahmaklığına borçludur.

Ruhban sınıfı her dinde din satarak geçinir.

Ruhban sınıfı cehaletten beslenir.

Ruhban sınıfının elinde din; dindarı, uyuşturan bir uyuşturucudur.

 

Evet Anadolu irfanına geldik arkadaşlar. Tabi Anadolu İrfanı aslında izletmek isterdim size. Amca çok emin. Bir uzman gibi konuşuyor maşallah. Ben böyle konuşamam. Burada daha ilginci var. Evet bu da böyle. Burada biraz daha cafcaflısı var. Dolayısıyla evet yani çok özgüven patlaması bu. Hakikaten özgüvenin bu kadar fazlası adama koronadan daha zararlı bir şekilde öldürür yani.

Anadolu İrfanı koronayı şehitlik listesine yazdırabilir mi? “72 yaşında bir hastaya Covid-19 zatürresi tanısı koyduk geçen nöbetimde. Aşı oldunuz mu dedim? Oğluna sertçe baktı. “Dedim oğluma doktor bey ama zararlı deyip yaptırmadı.” dedi.

Yatırdık hastayı. Bugün sistemden baktım. Yoğun bakımda hayatını kaybetmiş. Vicdani bir cinayettir bu!” demiş hekim.

Git aşı kaydı yaptır sonra git sülük tedavisi ol ve aşı sertifikası al.” Bu da Anadolu İrfanı’nın bir parçası. “Bugün Ankara’da devlet hastanelerinden birinde görev yapan bir doktorla konuştuk. O kadar acayip bir şey söyledi ki ağzım açık kaldı. Bazı insanlar aşı kaydı oluşturmak için aşı olup ardından aşı yerine sülük yapıştırıyorlarmış, yapıştırtıyorlarmış. Bakakaldım öylece.”

“Başkasının HES koduyla toplu mekanlara girip çıkan Covidli” Öyle şeyler duyuyorum ki aklım havsalam almıyor. Covid karantina süresinde bazı hasta veya temaslılar böyle bir öyküsü olmayan kişilerin HES kodu fotoğrafı temin edip kontrollerde bu resmi göstererek istedikleri yere girip çıkabiliyorlarmış.” Komplo teorisi ya da düz kontak beyin: Komplo teorisi düz bağlamak bilir misiniz bilmiyorum. Şarj motoru çalışmadığı zaman düz kontak yaparsınız ve çalıştırırsınız. Düz kontak yapanlar aklına geleni daha doğrusu diliyle güdülerinin arasını düz bağlarlar. Güdülerinden gelen şeyleri akla arz etmezler, sunmazlar. Akla arz etmeyince de seçmez. Biri Yahudi diğeri Müslüman komple teorisyenlerine durun siz kardeşsiniz. Bakın bunu size de dinletmek istiyorum.

“Haham bildi: İllüminati, Bill Gates çip, takacaklar vs. vs.: İsrail’de bir haham, Covid aşılarının insanları eşcinsel yaptığını ve bunun arkasında Masonların, İllüminatilerin ve Bill Gates’in olduğunu söylüyor. Bir haham söylüyor bunu. Masonların olduğunu da söylüyor, o. Bunu söyleyen de haham. Çok ilginçtir; aynı zamanda burada bir video daha aldım. Orada da koronavirüsün Yahudilerin işi olduğunu söylüyor. Şimdi rivayetler muhtelif burada. Yani haham ‘Müslümanların işi’ diyebilirdi. Gene biraz insaflı mı çıkmış diyelim. Ne diyelim bilmiyorum yani. Evet, “Korona virüs bir Siyonist oyunu”. Teknik aksaklıktan dolayı salondan özür diliyorum.

“Korona komplo üretim şampiyonu koronadan öldü.” Evet. Norveç’te yaşayan korona konusunda komplolar, videolar düzenleyip bunu tüm dünyaya yayan korona komplosu videolarının üreticisi koronadan vefat etmiş.

Aşı hakkında yapılacak en güzel kampanya buydu ama yapmadılar.” Biz de yapan çıkmadı. Neydi o kampanya biliyor musunuz? Aşı mucitlerinin aşılarının patentlerinin insanlığa bağışlanması. Yani patent alınmaması. Patentin insanlığa bağışlanması özellikle yoksul ülkeler için. Hatta çocuk felci aşısını icat eden o adam gibi adam, “Bunun patentini almamışsınız niye almadınız.” diye gazeteci sorunca; “Güneşin patentini alabilir misin” demişti. Ve çocuk felci bu yüzyılda 20.yüzyılda yani yok oldu. Düşünün milyonlarca çocuğun ya sakat kalması ya ölümüyle neticelenen o hastalığın kökü kazındı yeryüzünden. Aynısı kızamık için de geçerli. Dolayısıyla maalesef ama aşı karşıtlığı yüzünden yok olan hastalıklar geri dönüyorlar haberiniz olsun.

 

BİZİ KISKANANLAR

Kanadalı sağlıkçıların kıskançlığı: Bizi kıskananlar var bir de efendim. Kanadalı sağlıkçıların kıskançlığı: “İki haber:

  1. Türkiye’de 60 bin yandaşın sahte belgelerle özürlü maaşı aldığı ortaya çıkmış.
  2. Kanada’da 361 bin kişi 2 bin dolarlık korona yardımını “gerek kalmadığı” gerekçesiyle iade etmiş…” Kanadalı bizi kıskanmasın da ne yapsın?

Aynı şey Belçika’da olmuştu. Affedersiniz İsviçre’de olmuştu. 2016 yılındaydı. Evet yeni yeni çok eski değil. Arayın bulursunuz.2016 yılında İsviçre’de bir halk oylaması yapıldı resmi. Halk oylamasının konusu şu: İsviçre bütçesi her kişi başına 10 bin dolar kadar fazla verdi. “Biz bu 10 bin doları her kişiye nakit olarak dağıtalım mı yoksa sizin çocuklarınızın geleceği için yatırıma mı dönüştürelim” diye Belçika (İsviçre) merkezi hükümeti federal hükümeti ki Belçika (İsviçre) kantonlardan oluşuyor biliyorsunuz. Efendim ulusal bir şey yaptı kamuoyu yoklaması yaptı. Ve kamuoyu yoklaması sonucu %70 küsur olacak “Hayır bizlere vermeyin bunu ulusal bütçede değerlendirin çocuklarımızın dünyası daha güzel olsun.” Aynı oylama burada yapılsa ne olurdu?

İkea da bizi kıskanıyor.” “İkea, devletten aldığı çalışan maaşı yardımlarını “İhtiyacımız yok krizi tahminlerimizden daha iyi atlatıyoruz.” diyerek geri ödüyor. Geri ödenmiş.” İkea bizi kıskanmaz mı hiç? Kıskanır tabi. Bence bu arada biz de bizi kıskanıyoruz.

Biz de bizi kıskanıyoruz.” 8 arabası 3 evi olan adam Avcılar kaymakamlığına 1000 TL pandemi yardımı almak için başvuruyor. Avcılar kaymakamı şüpheleniyor. Sonra bu adamı ifşa edip basınla paylaşıyor. Bunların yüzünden gerçek mağdurlar açıkta kalıyor…” demiş.

 

 

SÖZÜN ÖZÜ:

-Tüm komplo teorisi Mü’minleri:

-Kendilerini sorgulamaz, başkalarını yargılarlar. Komplo teorileri böyledir.

-Kendilerini yargılamaz, rakiplerini infaz ederler.

-Tövbe etmezler, adama “Tövbe, tövbe!..” çektirirler.

-Olmadıkları her şeye düşmandırlar.

-Öğrenmezler, eğitilemezler, değişmezler, gelişmezler.

-Bir şey üretmedikleri için mazeret üretirler.

-İflah olmaz bir kıskançlıkla “bende yok onda da olmasın” derler.

 

Komplo teorisine kurban gitmiş olan. Bu dedikodulara inanmış kardeşlerimi tenzih ediyorum. Onlar saf ama lütfen bu konuda saf olmasınlar. Bu saflık, saflık değil. Bu saflık günah olan bir şeydir. Çünkü kişiye vebal olarak her duyduğuna inanması yeter. Hele her duyduğunu dağıtması büyük günahtır. Dolayısıyla değerli, kardeşler benim kahramanlarımla bitireyim.

 

Benim Kahramanlarım: “Madem markete gidiyorum apartmanda bildiğim tüm yaşlı teyzelerin kapısını çalıp uzaktan market ihtiyaç listelerini aldım. Elimden geleni yapıyorum.” Yapmaya çalışıyorum demiş. Bu da benim kahramanım. Benim bir daha kahramanım vardı buraya gelecekti rahatsız olduğu için gelemedi bugün. Taa Samsun Doruk’tan gelecekti. Prof. Dr. Orhan Aslan Hoca. Biz buradan ona selam gönderelim. Orhan Aslan Hoca delikanlı biliyorsunuz 19 yaşında ama tabi bu 19 yaşı farklı bir yaş. Ama o yaşına rağmen “Apartmanda kaç kişi varsa o kadar sayıda her sabah gidiyorum pandemi yasaklarında ekmeği fırından alıyorum, getiriyorum kapılarına ekmekçiniz geldi diye bırakıyorum.” diyordu. Bu gerçekten de küçük gibi duran büyük bir jest.

 

Uzun bir mesainin ardından işte bir hemşirenin yüzü: görmenizi isterdim bu fotoğrafı umarım efendim tekrarını izlerken görürsünüz.

 

 

Evet değerli dostlar bu derslerin daha fazla kişiye

                         ulaşması için ne yapabilirsiniz.

  • Akabe Vakfı ve Mustafa İslamoğlu sosyal medya hesaplarını takip edebilirsiniz. Paylaşılan afişlerimizi kendi hesaplarınızda da paylaşabilirsiniz.
  • Akabe Vakfı Whatsap hattına kayıt yaptırabilir, dostlarınızı da kayıt için teşvik edebilirsiniz. (WhatsApp:0549 635 06 05)
  • Canlı yayın esnasında size gönderilen ders linklerini anında dostlarınızla paylaşabilirsiniz.
  • Derslerin Youtube, Facebook vs. gibi -ki İnstagram da var- mecralarda daha fazla kişiye ulaştırabilmek adına reklam vermemiz için bağışta bulunabilirsiniz.
  • Siretül Kuran ders aşamalarına sponsor olabilirsiniz.

 

Hepinizi beni dinleme lütfunda bulunduğunuz için teşekkür ediyorum. Allah’a emanet ediyorum. 14 gün sonra iki hafta sonra Fecr suresinin ikinci yarısını işlemek üzere tekrar buluşmak üzere Allah’a emanet ediyorum. Hoşça kalın.

03.10.2021

Mustafa İslamoğlu

 

 

Yorum Yaz