Sular yokuşa akmaz

“Çankaya çanlıdır çanlı kalacak!” korosunun hiç şansı yok.

Ama yine de bağıracaklar. Ortalığı birbirine katacaklar. Suyu bulandıracak, bulanık suda balık avlamaya çalışacaklar. Bir kaşık suda fırtına koparacak, bu fırtınada akılları sıra gemilerini yüzdürecekler.

Zira onlar için deniz bitti. Ekmek elden, su göldendi. Derenin taşıyla derenin kuşunu vurdular. Milletin ensesine nasıl oturduklarını unuttular, orayı babadan miras sandılar.

Başlangıçta bu milletin “beka endişesini” kullandılar. Millet bu endişeye uluslararası bir mizansenle düşürülmüştü. Beka endişesinin ekmeğini sonuna kadar yediler.

Sonra milleti korkuttular, korkunun ekmeğini yediler. Hâlâ da yiyorlar. Zira bazılarının korkusu müzmin. Köprülerin altından çok sular aktı, ama korkutulanların korkuları bir türlü geçmedi. Korkunun kulu olmak, gerçekte korkutanların kulu olmaktı. İşte malum zümre, en çok da bu kesimin ekmeğini yedi.

Son çeyrek yüzyıldan beridir “güvenlik ihtiyacının” ekmeğini yiyorlar. Kıbrıs ve Kürt meselesi bulunmaz bir fırsattı. “Kıbrıs elden gidiyor!” diye bağıranların bir kısmı aslında “ekmek elden gidiyor” diye bağırıyorlardı. PKK elden gidecek diye ödü kopanlar, bunu “Vatan elden gidiyor!” güftesiyle dillendirdiler. Herhalde “PKK elden gidiyor!” diye bağıracak değillerdi. Böyle yapsalar foyaları meydana çıkardı.

Şimdi Cumhurbaşkanlığı seçimi var. Malum güruh, yine “elden gidiyor” nakaratlı ünlü replikleriyle sahne alacaklar. Mesela “Cumhuriyet elden gidiyor!” diyecekler. Bu da aslında “Merd-i Kıpti şecaat arz ederken sirkatin söyler” hesabına gelecek. Böylece, Cumhuriyet’in cumhurdan çalınmış olduğu bir kez daha anlaşılacak.

Millet, bir nehir gibi kendi çığırında ilerliyor. Her şeye rağmen, her türlü saptırma teşebbüsüne rağmen bu nehir kaynağına sadık. Her ihanet girişimini kendi yöntemleriyle geri püskürtüyor. Biliyor ki bir nehir, kaynağına sadakatini ancak denize doğru akarak ispat eder. O da denize doğru akıyor.

Fakat malum güruh, ille de suları yokuşa akıtacağım diyor. Bunun için memleketin tüm enerjisini heba ediyor. Kendi takıntılarına bir milletin geleceğini kurban ediyor. Millet nehrini yokuşa akıtmayı başaramayınca önüne set çekiyor. Onu da beceremeyince nehri kirletiyor. Kendisinin de bu nehirden içtiğine aldırmadan nehre abdest bozuyor.

Fakat bu nehir önüne yapılan setleri bulduğu ilk fırsatta yıkıyor. 14 Mayıs 1950?de olan buydu. Millet nehrinin önüne yapılan seti yıktığı o günün sloganı da şuydu: “Yeter, söz milletin!”

Bu tarihi, malum güruhun akıldaneleri “karşı devrim”in başlama tarihi sayar. İşte bu da sirkatin söylendiği bir “şecaat arzı”dır. Demek ki onların “devrim” adını verdiği şey, milletin egemenliğini devirip onun yerine kendi zümre egemenliklerini ikame etmekmiş.

Millet, önüne gerilenleri her seferinde yıkıp geçti. Ama malum güruh da yıkıp geçen millet ırmağına “darbe” vurdu. Bunun için güvenlik sektörünü çirkin emellerine alet etti. Milletin parasıyla alınan silahla “millete darbe” vurdu. Onun da devri kapandı. Şimdi ise “darbeye millet” tedarik etmenin peşine düştü.

Ankara’da tezgâhlanan budur. Bu tezgâh, kendini cin zannedenler tarafından milleti çarpmak için kurulmuştur. Fakat millet bu tezgâhı kuranları yine çarpacaktır.

AK Parti hükümetinin dindar seçmen açısından eleştirilecek birçok yönü var. Hükümet yaptıklarından çok asıl yapmadıklarıyla eleştirilecekti. Bu eleştiri, partinin kendi öz tabanı tarafından bir hesap sormaya da dönüşebilirdi. Ama malum güruh, AK Parti’yi kendi tabanına hesap vermekten kurtardı.

Allah AK Parti’ye öyle bir muhalefet vermiş ki, tüm yapıp ettikleriyle muhalifinin yüzünü güldürüp yelkenlerini şişiriyor. Millet kendi geleceğine yönelik tehdit algıladığında, birdenbire tüm eleştirilerini unutup kenetleniyor. Malum güruh kime saldırıyorsa, onu gözü kapalı destekliyor. Geçmişte yediği sopaları unutmamış belli ki. Kendine sopa atanlar kimin üzerine yürümüşse, onu başının üzerine alıp iktidara taşıyor.

Bunu yaparken, bir yandan da o derin irfanıyla kendi “iyi-kötü” ayrımını ikame ediyor. Üççeyrek asırdır, kendince bir temayül belirliyor. Bu trendi görmek için milletin desteklediği isimleri alt alta yazın. Çıkan sonuç şudur: Daha dindarını istiyorum.

Bu temayül devam edecek. Bir dönem sonra Tayyib Bey de yetmez olacak. Herkes hesabını buna göre yapsın. Ha, millete karşı tezgâh peşinde olanlar mı? Onlar suları yokuşa akıtmak için milleti “darp” eden darbelerine devam edebilirler. Fakat yine de, hiçbir tezgâh suları yokuşa akıtamaz.

Suyun yazgısını Allah yazmış, “Akılacak? ak!” komutu bu yazgıyı bozar mı?

 

Yorum Yaz