Tantavi’nin fetvası

Sırtında şeyh cübbesi… Başında Mısırlı alimlere özgü sarık. Seyrek ve kısa sakalıyla Ezher Şeyhi Seyyid Tantavi ekranlara demeç veriyor.

Yanında Fransa İçişleri Bakanı Nicolas Sarkozy. Bir ara kamera onu gösterdi. Pek memnun görünüyor.

Ezher Şeyhi Tantavi başörtüsünün ilahi bir emir ve dolayısıyla Müslüman bir kadın için farz olduğunu söylüyor. Ardından bir kadının bu farzı bir İslâm memleketinde yerine getirmek zorunda olduğunu, eğer Müslüman olmayan bir ülke buna yasak koymak isterse bu durumda kadının vebal altında kalmayacağını, o ülkenin hükümranlık hakkını kullanmasının tabii hakkı olduğunu söylüyordu.

“Hakkıdır” sözünü üç kez tekrarlayarak anlamayacak olanlara da anlatmış oluyordu.

Tantavi’yi eskiden beri bilirim. Evvelce Mısır Müftüsü idi. Faiz konusunda da hükümetin istediği bazı sipariş fetvalar vermişti. Yine Mısır’da Mübarek diktasına karşı muhalefet eden kişi ve zümreler konusunda yönetimin nabzına göre şerbet veren bir tavrı vardı.

Tantavi’nin zaafı ayrı bir konu. Hoş, sipariş fetva veren ilk alim Tantavi de değil.

Büyük hükümdar Yavuz Sultan Selim İran Şiileri aleyhine fetva talep edince Kemalpaşazade fetvayı basmıştı: “Şiilerin öldürülmesi caiz, malları helal, nikahları kıymetsiz, onlarla savaş diğer kafirlerle cihattan farksızdır.”

Hele 4. Mehmet’in İsmail Asım Efendi nam bir şeyhülislamı vardır ki, o kadar olur. Köprülü Mehmet Paşa ölmüş yerine oğlu Fazıl Ahmed Paşa sadrazam olmuştur. Padişahın huzurunda ölümünün üzerinden henüz iki gün geçmiş olan Köprülü Mehmet Paşa’dan söz açılır.

Şeyhülislam “Öldüğü iyi oldu, zira haksız yere çok kan dökmüştü” der. Orada bulunan merhumun oğlu ve halefi Fazıl Ahmet Paşa, “Öldürdüğü adamları sizin verdiğiniz fetva ile öldürdü” deyince, Şeyhülislam İsmail Asım Efendi şöyle cevap verir: “Şerrinden korkardım onun için fetva verirdim”. Şeyhülislamın kabahatten büyük bu özrüne yeni sadrazam şu tarihi cevabı verir: “Ya Allah’tan korkmayıp kulundan korkmak ilim ve diyanete layık mıdır?” Tantavi’nin sipariş fetvasını görünce geçmişte yaşanmış bu tür örnekleri hatırladım. Bu skandal fetva birçok soru ve sorunu beraberinde getirdi.

Birincisi: Fransa’nın laikliğinden utanmadan bir bakanı aracılığıyla Ezher Şeyhi’nden fetva istemesine sevinelim mi, üzülelim mi? Bizim laiklerle karşılaştırsanıza bir. Fetva deyince ağızları köpüren laiklerimiz bu işe ne der? Bizde olsa, laik kilisenin ruhanileri bu bakanın istifasını istemezler miydi?

İkincisi: Tantavi’nin devlete kutsallık yükleyen yaklaşımını nasıl tevil edelim? Mısır’da “ilahi emir” ve “farz” olan Akdeniz’i geçip de karşı sahillere demir atınca nasıl “ilahi emir” ve “farz” olmaktan çıkar? Allah’ın emir ve yasakları ülkeden ülkeye değişiyor mu? Peki, diyelim ki bu mantık doğru. O zaman Tantavi Türkiye ve Tunus’taki yasaklara karşı neden fetva yayınlamadı bunca yıl? Öyle ya, Fransa yasaklayınca destek fetvası yayınlayan kişi, Müslümanların yaşadığı iki ülke olan Tunus ve Türkiye yasaklayınca karşı fetva yayınlamalı değil miydi?

Üçüncüsü: Bizim yasakçı laikler Tantavi’nin kapısında ne zaman fetva kuyruğuna girecekler? İşte bunca yıldan beri aradıkları “çağdaş hoca”yı buldular. Korkmalarına gerek de yok. Fetva almak laikliğe halel getirseydi, laikliğin anayurdu Fransa’nın bakanı fetva almazdı. Haydi, örtü düşmanları, fetvaya!

Dördüncüsü: Bu fetvayı veren adam hiç Kur’an okumaz mı? Şu ayeti görmez mi mesela: “Her insan yaptığı (yanlış) işlerden dolayı (ahirette) rehin tutulacak ve kendisini ne Allah’a karşı koruyacak, ne de kayırıp kollayacak bir kimse bulabilecektir.” (Enam 70)

Yorum Yaz