Tayyip Erdoğan ve sevginin yüklediği sorumluluk

Teamüldür, hasımlarına karşı korunmak için mahkûmlar gece salıverilmezler.

Tayyip Erdoğan sevgisini sindiremeyenler, bu teamülü çiğneyerek onu gecenin birinde tahliye ettirdiler; fakat sevgi düşmanlarının yüreklerindeki karanlıkla birleşen gecenin karanlığı, sevginin ışığını boğmayı yine başaramadı. Çünkü sevgi komut dinlemez.

Türkiye insanındaki Tayyip Bey sevgisi, bir bilim dalı olarak Toplumsal Psikoloji için eşi az bulunur bir “örnek olay”dır. Bu örnek olaydan yola çıkılarak varılacak sonuçlar, Sosyal Psikoloji’nin klasik parametrelerini, eminim ki sarsacaktır.

Sosyal Psikoloji, İstanbul’da oturup Tayyip Erdoğan döneminin belediye hizmetlerine bizzat şahit olan, onlardan yararlanan insanların sevgisini rasyonel bir zeminde açıklayabilir; fakat bu hizmetlerle hiçbir alakası olmayan, Anadolu’nun en ücra köşesindeki sıradan bir vatandaşın sevgisini aynı zeminde açıklayamaz. İşte bu nedenledir ki, etkili ve yetkili çevreler tarafından yaptırılan ve sonuçları kamudan gizlenmeye çalışılan kamuoyu yoklamalarında, Cumhurbaşkanlığı için aday gösterilen isimler arasında Tayyip Bey’in puanı, en yakın rakibinin puanını dörde-beşe katlayan bir sonuç elde edilmiştir.

Bu sevgi, ancak kollektif bilincin, eskilerin ifadesiyle “ma’şeri vicdanın”, o bilinci/vicdanı hakimiyeti altında bulunduran Mutlak bir Güç tarafından uyarılmasıyla açıklanabilir. İşte bu Güç, şairin şu dizelerde dile getirdiği güçtür:

Takdir-i İlahi kuvve-i bazu ile dönmez

Bir şem’a ki Mevla yaka, üflemekle sönmez

“Verilmiş” olan bu sevginin “kazanılmış” ve “hak edilmiş” bir sevgiye dönüşmesi için bedelinin ödenmesi gerekmektedir. Her şeyden önce bu sevginin, bilgi, ilgi ve emek ile kökleşmesi sağlanmalıdır. Bilgi, sevgiyi “kara sevda” olmaktan çıkarır “ak sevda” yapar. Sevilen ile seven arasındaki doğru bilgi akışı, sevgiyi “akleden kalbin” meyvesi kılar. Tanıyıncaya kadar sevmek, bilgiye dayanmayan bir sevginin kaderidir; bilgi akışını sürekli kılanlar, tanıdıkça sevilirler.

Kollektif bilincin, durup dururken, sebepsiz ya da tesadüfi olarak uyarıldığını söylemek bir mü’mine yakışmaz. Bunun sebebini, yaşadığımız şu netameli günlerde aramalı. Bu sebebi ararken, aklıma takılan birçok unsurdan biri de, yeni bir politik duruşun git gide ‘gerekli’ olmaktan çıkıp ‘şart’ olmaya doğru yol alması. Yeni bir duruş, yeni bir çıkış olmaksızın gerçekleştirilemiyorsa, bu durumda şart olan şey “yeni bir çıkış” olacaktır. Bu hem eşyanın tabiatı icabıdır, hem de şartların muktezasıdır.

Bizde, nedense, yola çıkan kadrolar, işin ilk kendileriyle başladığı zehabına kapılır, bir geleneği sürdürmenin önemini idrak etmezler. Buna bir eserimde “gecekonduculuk” demiştim. Yeni bir politik çıkış olacaksa bu şimdi ve burada yaşayan ‘ben’i geleneğe mahkum ederek değil, geleneğin işe yarar unsurlarını ‘ben’e taşıyarak gerçekleşmelidir.

Kimi zamanlarda, tarih, herhangi bir kişiye, kendi iradesini de aşan bir rol yükleyebilir. Böylesi durumlarda, en sık karşılaşılan iki problem vardır: 1- Kameti kıymetine, yeteneği görevine, takvası makamına uygun olmak ki aksi olursa, kişi bu ikisinin arasındaki boşluğu ‘rol yaparak’, ‘racon keserek’ doldurmaya kalkar, bu da hem kendisi için hem takipçileri için sıkıntı doğurur. 2- Etrafını arılardan çok sinekler almaya başlar.

Tayyib Bey’in mahkumiyet süreci de dahil bu günlerini, birinci problemin çözümünde Allah’ın ona bir yardımı gibi görüyor, temenni ediyorum. İkinci probleminse, cidden Müslüman kimliğiyle politika yapmakta olan mevcut ve tıkanmış yapının en yumuşak karnı olduğunu bilmeyen mi var? Bu noktada Hz. Peygamber’in sahih nakille gelen, mealen hatırladığım bir sözünü aktarmadan geçemeyeceğim:

“Allah, bir lidere yardım edeceği zaman, ona doğru sözlü, hakkı savunan insanları eş eder. O yanlış yapacağı zaman, onlar onu uyarırlar. Allah birini de rahmetinden uzaklaştıracağı zaman, ona, her dediğine baş eğen ve yanlışlarına ses çıkarmayan insanları eş eder. Onlar da onu cehenneme yuvarlarlar.”

Bir liderin etrafını arıların yerine sineklerin alması, kimi zaman hemşehricilik, bölgecilik vs. gibi toplumda yaygın fakat bedevice olduğu su götürmeyen saiklerle olur. Bunlardan korunmanın en etkili yolu “liyakat ve ehliyet” ölçülerine uygun olarak seçilmiş kadrolarla “ekip çalışması” yapmaktır ki Tayyip Bey’in İstanbul belediyesindeki tüm başarılarının altında yatan temel nedenlerden biri, işte bu ekip çalışmasıdır.

Gönül İstanbul ölçeğinde sergilenen bu başarının, yeniden gözden geçirilip tortuları atıldıktan sonra, tüm yurt sathına yayılmasını istiyor.

Sevgili Başkan’a “geçmiş olsun” yerine de geçen bir “hayırlı olsun” demek istiyorum:

Vira Bismillah!

( 28 Temmuz 1999 )

 

Yorum Yaz