Üç yüz on iki

312 rakamını nasıl unuturuz? Hani, hayatınızı karartan bazı rakamlar olur. Söz gelimi 1998’de ölümcül bir kazadan kurtulduğunuz için bu rakamı hiç unutmazsınız.

Yolda size çarpan kamyonun plakasının son rakamı söz gelimi 844’tür. Aklınıza kazınır, bir türlü çıkmaz. Bu 312 rakamı da işte öyle bir rakam. TCK’nın 163. maddesi kaldırılınca, stepne olarak zulada dinlendirilen bir madde varmış meğerse. O da 312 nolu madde imiş. Hin-i hacette lazım olur diye kanun yapıcılar oraya vakt-i zamanında yerleştirivermişlermiş.

Gel zaman git zaman iş bu 312 lazım olduğunda, saklandığı kınından çıkarılıp bilumum yazar, çizer, düşünür ve siyasetçi takımının boyunlarının üzerine demoklesin kılıcı gibi dikilir. 312 rakamı bu tarihten sonra hayatımıza fena halde girer. 

Birçoklarının anasını ağlatır. Öyle zamanlar olur ki; bir kalem erbabının en büyük kaygısı, “Acaba 312?ye dokunmadan bu yazıyı nasıl tamamlayabilirim?” olur.
Kalemiyle geçinenlerin korkulu rüyası haline gelir 312. Her fezleke geldiğinde, yürekleri 312 kere vurmaya başlar. Acaba gelen fezleke 312’nin hangi fıkrasına istinaden gönderilmiştir. “Ökseye düşmek” deyiminin yerini “312’ye düşmek” alır.

Öyle yıldırılmış, öyle bıktırılmışsınızdır ki, 312 rakamını duymak dudaklarınızı uçuklatan bir korku filmi izlemekten daha ürkütücü hale gelmiştir. Bu yüzden 312 kodu taşıdığı için, Ankara’yı telefonda aramak bile istemezsiniz.

312 ile ilgili toplumsal hafızada oluşan portföy günden güne genişler. 

312 deyince zamanın Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk’ün sözü akla gelir: “Evet, bu madde biraz da zorlanarak cezalandırma yoluna gidiliyor.”

312 deyince kukuletalı eski başsavcıyı hatırlamamak olur mu? O çökük avurdu, haritayı andıran dar cimcimesiyle ne zaman ağzını açsa, 312. madde kadar irkiltici olan zatı. 312 üzerinde değişiklik söz konusu olunca mezkur kişi başbakanın kapısını çalıp onu rejimin son kalesinin de yıkılmaması için ikna etmişti hani.

Ve 312’den vurulan Recep Tayyip Erdoğan başbakan olur. O günden sonra 312 “out” olur. O kadar ki; başbakanı her görüşte, 312’nin yerde yatan iki seksen uzanmış cesedini görür gibi olursunuz.

Tam “İşte nihayet, 312 rakamından kurtulduk” derken? 

Vakit, 312 değerli generalimizin davasına muhatap olur. Asım Yenihaber’in davaya konu olan yazısını okudum. Doğrusu o yazının eleştiri sınırları içinde kalan bir yazı olduğunu düşünüyorum. Katılırsınız ya da katılmazsınız, fakat demokrasi kişilerin ve kurumların eleştirilebildiği rejimin adıdır.
Dahası Vakit’e ve bir yazarına, “sansür”le aynı sonucu verecek olan bu kadar ağır bir tazminat davası açılması her kalem erbabı gibi elbet beni de üzdü. Fakat içten içe bir şeye sevinmedim desem yalan olur: Demek ki ordumuzun tüm generalleri Vakit okuyormuş. Ben Vakit’in kışlalara alınmadığını sanıyordum. Meğer yanılmışım. Vakit akredite değil ama olsun. Bunu sorun etmesine lüzum yok. İşte, tüm generallerin onu okudukları ortaya çıkmış bulunuyor.

Fakat benim kafama takılan, canımı sıkan bir şey var; bu 312 rakamı. Belki kişisel bir antipati ama yine de canımı sıkıyor; neden 312 general “Neden 313 ya da 311 değil de, ille 312”

Bu rakam uğursuz rakam, sevimsiz rakam… Çünkü şimdi revize edilen anti-demokratik yasayı hatırlatıyor. Ordumuzun imajını da zedeliyor. Acaba bu rakamı ya bir fazla ya bir eksiğiyle değiştirmek, fakat dava açan general sayısını 312’den kurtarmak mümkün değil mi?

 

Yorum Yaz