“Ulumu’l-Kur’an” adlandırmasının tarihçesine dair

Bugün köşemize tefsir alanında doktora yapan bir Kur’an talebesinin sualini taşıyalım.

Umulur ki, bu suale verilen cevap üzerinden daha başka Kur’an talebesi de istifade eder.

“Essalamu aleykum. Sn. Hocam: Bildiğiniz üzere devam etmekte olan Kur’an Tefsirinde Mekke Ekolü konulu doktora çalışmamın bir bölümünde bu ekolün usul ile ilgili görüşlerinden bahsetmek icap etti. Fakat kaynaklara baktığımızda Ulumu’l-Kur’an ve Ulumu’t-Tefsir arasındaki tartışmalara şahit oluyoruz. Burada ben ilk dönemlerde bu tür taksimattan bahsedilemediğini, diğer yandan kapsamı itibariyle daha geniş çerçeveyi ihtiva ettiğini dikkate alarak Ulumu’l-Kur’an terimini kullanmayı uygun gördüm. Sizce bu uygun bir tercih midir? Eğer önereceğiniz başka seçenekler varsa istifade etmek istiyorum. Allah’tan sağlık ve selamet dileğiyle.”

Aziz Kur’an talebesine biz de başarı dualarımız ve saadet-i dareyn niyazımızla girelim söze.

Kesinlikle doğrudur: ilk dönemlerde Ulumu’l-Kur’an ve İlmu’t-Tefsir (Ulumu’t-Tefsir kullanımı yaygın değildir) arasında bir tefrik olmamıştır. Bundan daha önemlisi, Tedvin Döneminin başlangıcında “tefsir” bugünkü çağrışımıyla kullanılmamıştır.

Hadis edebiyatına şöyle kuşbakışı bir göz atılacak olursa, bu konuda kullanılan kavramların Kur’an’ın kullandığı kavramlarla hemen hemen özdeş olduğu görülür. Tabi ki, hadislerden yola çıkılarak yapılacak kavramsal bir araştırmada mutlaka ihtiyat payı bırakmak şart. Zira erbabının malumu olduğu vechile, hadisler Efendimizin ağzından çıktığı şekliyle (lâfzen) değil, manen rivayet edilmişlerdir.

İlmu’t-Tefsir, Ulumu’l-Kur’an’ı kapsamaz, fakat Ulumu’l-Kur’an İlmu’t-Tefsir’i kapsar. Nitekim Zerkeşi’nin el-Burhan’ı ve Suyuti’nin el-İtkan’ı gibi bu konuda yazılmış klasik eserlere bakılırsa bu açıkça görülür.

Kur’an “vahyin anlaşılmasıyla ilgili “ilm”, “tefakkuh”, “tezekkür”, “taakkul” ve “tedebbür” gibi kavramlarını kullanır. Efendimizin İbn Abbas’a yaptığı özel duada da yine ilk iki kavramı görüyoruz.

Zerkeşi’nin bu konuda verdiği değerli bilgileri izleyerek bu konudaki “kavramsal kronoloji”yi yaklaşık olarak çıkarabiliriz.

Hicretin 32. yılında vefat eden İbn Mes’ud “İlmu’l-Kur’an” terkibini kullanmış.

Hz. Ali’nin kendisi hakkında “Sanki ince bir perdenin gerisinden ğayba bakıyor gibi” dediği, yine İbn Mes’ud’un “Abdullah Kur’an’ın ne güzel tercümanı” dediği Mekke ekolünün kurucu ismi İbn Abbas’ın en büyük talebesi Mücahid “fehm” kelimesini kullanır. Burada terkibe rastlamadım ama biz bunu “Fehmu’l-Kur’an” olarak anlayabiliriz. Fakat ikisi de ondan sonra yaşamış olan Sufyan b. Uyeyne ve Sufyan es-Sevri bu kavramı terkip olarak “Fehmu’l-Kur’an” şeklinde kullanırlar.

Yine Hasen el-Basri (öl. 110) kalıp olarak “İlmu’l-Kur’an” terkibini kullanıyor. Ondan sonra, bize kadar ulaşan ilk tam tefsirin sahibi olan Mukatil b. Süleyman’ın (v. 150 h.) da “İlmu’l-Kur’an” terkibini kullandığını buna ilave etmeliyiz.

Kavramsal kronolojinin tespitinde yardımcı olur diye nakledeyim: Beyhaki’nin el-Medhal’inde İbn Mes’ud’un bir sözü nakledilir: “Kim ilim istiyorsa, Kur’an’ı araştırsın (fe’l-yusevvir); zira onda öncekilerin ve sonrakilerin bilgisi bulunuyor.”

 

Yorum Yaz