Unutmayacağız!

Bazı anlar olur, içinizden ağlamak gelir, fakat ağlayamazsınız. Ya öfkeniz tavana vurduğu için, ya da yaşadıklarınız karşısında nutkunuz tutulduğu için…

Yumruklarınızı ve dişlerinizi sıkarsınız. Göğsünüz daralır, gözünüz kararır, bir hoş olursunuz. Bu toprakların bunca ihanete sahne olması karşısında söz dağarcığınız tükenir.

“Bunu da mı görecektik?” dersiniz.

“Bu milletin günahı bu kadar mı büyük Allah’ım!” dersiniz.

“Bu ülkenin kaderi sırtından hançerlenmek midir?” dersiniz.

“Bu ülkeyi hasbelkader eline geçiren azınlığın, 65 milyonun yüzünü kızartmaya ne hakları var?” dersiniz.

Ta ciğerden bir “âh!” çeker ve hepsini Allah’a havale edersiniz.

50 yıl öncesinin Haganah terör çetesinin azılı bir üyesi, şimdilerde işgalci İsrail’in Başbakanı Ariel Şaron’un Türkiye’ye gelişi, bu ülke için yüz karasıdır. İşgalci Fransa’ya karşı verdiği kurtuluş savaşı sırasında Türkiye’yi yönetenler Cezayir halkına da ihanet etmişti. BM’de, Mazlum Cezayir’i değil, zalim Fransa’yı desteklemişti.

Fransa’ya karşı verdiği kurtuluş mücadelesinde, bir milyon şehit vermişti Cezayir. Sadece Setif katliamında 100 bine yakın insan hunharca katledilmişti. Türkiye’yi yönetenler Fransa’nın yanında yer almakla, bu bir milyon şehidin ruhunu sızlattılar.

Türkiye’nin Müslüman halkı, yönetenlerin bu ihanetini hiç tasvip etmedi. Hep nefretle andı. Bu reddinin bir nişanesi olarak, o yıllarda doğan çocuklara “Cezayir” adını verdi.

Fakat bu ülkeyi yöneten sınıflar, kendi halkına karşı Fransız kalmış bir avuç azınlıktı. Kültürel devşirme idiler. Onun için de halkın duygularını ezip geçtiler. Kendilerini devşirenlerin safında yer aldılar. Cezayir’e karşı entelektüel ataları Fransa’yı desteklediler. Bu ülkenin “kurtuluş savaşı” sırasında, Cezayirli, Libyalı, Hindistanlı Müslüman kadınların bileziklerini ve alyanslarını gönderdiklerini görmezden geldiler. Cezayir’in büyük âlimi Abdulhamid b. Badis’in, Türk-Yunan savaşı sırasında nasıl çırpındığını zaten hiç bilmediler.

Türkiye’yi yönetenlerin tavrı yalnız Cezayir halkını değil, tüm İslam toplumlarını şaşkına çevirdi. Sıradan insanlar bunu anlamakta zorlandılar. Türkiye’nin din değiştirdiğini, toptan irtidat ettiğini düşünmeye başladılar. Oralarda yaşayan orta yaşın üstündeki birçok sıradan insan, hâlâ bu düşüncededir.

Bu ihanet yıllarca unutulmadı. En sonunda, Türkiye halkı adına, Turgut Özal Cezayir halkından özür diledi. Kabahat bu halkın değil, devleti halka rağmen yönetenlerindi. Ve devlet, halkının yüzünü kızartan bu suçtan dolayı özür diliyordu Cezayir halkından. Fakat özür dilemesi gereken birileri daha vardı: Kendi halkı.

Çünkü onun yüzünü kızartmıştı. Onun duygularını incitmiş, inancını ve hatıralarını hiçe saymıştı. Hâlâ bu halkın bir “özür” alacağı var. Ve bu alacak, şimdi ikiye katlandı; Sabra ve Şatila katliamının sorumlusu olan bir savaş suçlusunu bu ülkeye davet edenler sayesinde…

Şaron, çoluk çocuk, kadın ihtiyar 2000 Filistinli mültecinin hunharca katlinden sorumluydu. Şaron’un İşgal altındaki Mescid-i Aksa’ya girerek gerçekleştirdiği provokasyon, 500 Filistinlinin canına mal olmuştur.

O Şaron ki, işgal altındaki Kudüs için, “Birleşik Kudüs” ve “Ebedi başkent” laflarını edebilmiştir. Dünyanın başka hiçbir yerinde söylemeye cesaret edemeyeceği bu sözleri söylemesine, Ankara izin vermiş, adeta teşvik etmiştir. Bu bir suç ortaklığı, katliama yardım ve yataklıktır. Bu, İsrail’in işgalini reddeden BM kararlarını ve uluslararası kamuoyunu da hiçe saymaktır.

Bu cesareti ona verenleri bu millet unutmayacaktır. Bu millet, savaş suçlusunu bağrına basan Ankara’ya er-geç özür diletecektir.

Bu milletin bir ferdi olarak ben kendi payıma, “çevresi mübarek kılınan” esir Kudüs’ten ve Mescid-i Aksa’dan özür diliyorum. Bizim halimizi en iyi Kudüs anlar, diyorum.

Çöplük haline getirilen Hz. Süleyman’ın inşa ettiği İslam mabedini temizletip inşa ederek tekrar ibadete açan Hz. Ömer’in ruhundan özür diliyorum. Hz. Ömer ne kadar Hz. Musa’nın ve Süleyman’ın varisiyse, Şaron da, bir o kadar Firavun’un ve mabedi yerle bir eden Titus’un varisidir.

Kudüs’ü tarihin kara bir vaktinde işgalden kurtararak tüm İslam ümmetinin yüzünü ve bahtını ağartan Selahaddin Eyyubi’nin ruhundan özür diliyorum.

Filistin’in büyük mücahidi ve şehit müftüsü Emin el-Huseyni’nin ruhundan özür diliyorum.

Sabra ve Şatila mülteci kamplarında bir gece yarısı hunharca katledilen Filistin’in mazlum çocuklarının, analarının, ihtiyarlarının ruhlarından özür diliyorum.

Daha 17’sinde, körpe bedenini İsrail tanklarına kurban veren “Güneyin Gelini” Sena Haydali’nin ruhundan özür diliyorum.

Henüz birkaç ay evvel, babasının kucağında kurşun yağmuruna tutulup dünyanın gözü önünde canice katledilen 12 yaşındaki Muhammed Cemal’in ruhundan özür diliyorum.

 

Yorum Yaz