Wisdom Net

Wisdom net, “Hikmet ağı” anlamına geliyor.

Hemen tamamına yakınını, Türkiye’den master ve doktora yapmak için ABD’ye gidip orada akademik kariyerini tamamlamış insanların oluşturduğu bir yapı.

Wisdom üyeleri, Amerika’nın her tarafına yayılmış. Kimileri ihtisasını yapınca dönmek yerine ABD üniversitelerinde görev almayı tercih etmiş. Kimileri ihtisas alanlarıyla ilgili özel sektörde seçkin mevkiler işgal eden iyi eğitimli insanlar.

Wisdom net, her yıl, bilgi ve hikmeti paylaşmak için gönüldaşlarını bir araya getiriyor. Çağırdığı konuklarla, nitelikli üyelerini buluşturuyor. Her yıl seçilen bir konu enine boyuna tartışılıyor. Tespit edilen konular etrafında bir beyin fırtınası yaşanıyor.

Wisdom’ın bu yılki konuğu bendeniz idim. Dr. Şenol ve Dr. Şakir beylerin ısrarlı daveti, tefsir çalışmam dolayısıyla kendi kendime koyduğum üç yıllık yasağın istisnasını oluşturdu. Dört derslik programın başlığı “Hayatın yeniden inşası” idi. Alt başlıkları ise; a) Tasavvurun inşası, b) Aklın inşası, c) Şahsiyetin inşası, d) Hayatın inşası şeklindeydi.

Kimisi yarım gün ya da daha fazla süren Philadelphia, New Jersey gibi yerlerden, kimileri daha da uzak olan Kansas’tan, California’dan, New York’tan Coca Cola’nın ve CNN’in başkenti Atlanta’ya koşup gelen bu güzel ve nitelikli insanlarla biliş ve tanış olmak, yine nitelikli bir konuyu oldukça düzeyli bir biçimde konuşup tartışmaktan daha az keyif verici değildi.

Türkiye’nin yetiştirdiği her biri alanında kariyer sahibi bu cins beyinler, ülkelerinde olup bitene elbette kayıtsız değillerdi. Fakat hemen hepsi de içlerindeki burukluğun ve kırıklığın yüzlerine ve sözlerine yansımasına engel olamıyorlardı. “Beyin göçü”nün ne demeye geldiğini, bir kez daha içim burkularak hissettim. Bir ülkenin kendi yavrularını yemesinin dehşet manzarasını Washington ve New York gibi merkezler dahil, gidip gezdiğim yerlerde konuştuğum hemen herkeste gözlemledim.

Gelemeyenlerin ülkesi

Gülay Göktürk, “Gidemeyenlerin ülkesi” diyordu bu ülke için. Ben bu tesbitin eksik yanını şöyle formüle ettim: “Gelemeyenlerin ülkesi!”

Philadelphia’da karşılaştığım doktora sahibi ileri teknoloji mühendisi, F-16 uçaklarının simülasyonu konusunda ihtisas yapmak için gönderilmiş. Sadece ihtisası için, milletin kesesinden (devletin değil, çünkü devletin kesesi olmaz) 300.000 dolar harcanmış. Bu miktara doktora öncesi ihtisastan ve iş kaybından doğan zarar dahil değil. İhtisasını en iyi derecelerle tamamlamış. Fakat Türkiye’ye dönüp tam çalışmaya başladığında, sırf ibadetlerinden dolayı “irticacı” yaftası boynuna asılarak kapının önüne konulmuş.

Aç mı kalmış? Elbette hayır. Alanında en iyilerden olduğu için ABD’nin savunma sanayii en iyi imkânlarla iş teklif etmiş. Şimdi o, ABD’de el üstünde tutulan bir beyin…

Bu binlerce acı hikâyeden sadece biri. Bir başkası sosyal bilimlerde kariyer yapmış, ABD üniversitelerinde hocalık yapıyor. Türkiye’ye, doğduğu topraklara ortaöğretim seviyesinde İngilizce eğitim veren bir özel okul kurma sevdasıyla dönmüş. Eşi de ihtisas sahibi eğitimci.

Umutla başvurduğu her yetkili merci, umutlarını büyük bir zevkle yok etmişler. “İstediğim çok bir şey değildi” diyor, “birazcık özgür bir eğitim alanı!..” (Tövbe, tövbe… Olacak iş mi bu? Bir de “çok bir şey” değilmiş.)

O ve eşi, umutla geldikleri ülkelerinden ABD’ye büyük bir hüsran ve yeisle geri dönmüşler. Sonuç ne mi olmuş? İstediklerinden ve düşlediklerinden daha fazlasını ABD’de gerçekleştirmişler. Geldikleri yerde özel bir orta eğitim kurumu kurup, şimdi bir başka eyalette daha iyisini ortaya koymak için kolları sıvamışlar. Bu okullarda 15 yaşından önce Kur’an okumak yasak değil. Başta Kur’an, Siyer, Arapça, Akaid gibi birçok İslâmî ders müfredatta yer alıyor. Böylesi okulların sadece Pennsylvania eyaletindeki sayısı daha şimdiden 36’ya ulaşmış.

Orada, okyanus aşırı topraklarda bulundukları yeri vatanlaştırmak için kolları sıvamış cins beyinler gördüm. Hayatı yeniden inşa etmek için hem eğitimleri, hem ufukları hem de inançları yeterliydi. Ama son tahlilde Türkiye deyince, hâlâ umut kesmedikleri, hâlâ heyecan duydukları, gözlerindeki derin parıltıdan belli oluyordu; kırgın, yorgun ve vurgun olsalar da…

( 11 06 2001 )

 

Yorum Yaz