Yetimden ne çıkar?

Ne çıkmaz ki? Müctehidler çıkar, âlimler çıkar, hakimler çıkar, arifler çıkar, cihangirler çıkar, fatihler çıkar ve daha neler neler çıkar.

Mesela, araştırın ikinci neslin en büyük alimlerinden Mücahid’in, İkrime’nin, Said b. Cübeyr’in, İbn Sirîn’in ve daha bir çoklarının nerede doğup İslam’ın kucağına nasıl düştüklerini. Karşılaştığınız gerçek, gözlerinizi faltaşı gibi açacak. Buna Anadolu’nun manevi fatihi Abdullah el-Battal’ı katın, Endülüs fatihi Tarık b. Ziyad’ı katın, Afrika’nın fatihi Musa b. Nusayr’ı katın.

Değil mi ki, Alemlere rahmet Hz. Muhammed de yetim idi. Allah onu yetimler içinden seçti. Ona düşmanları, “Abdulmuttalib”in yetimi diyorlardı. Bunu küçümsemek maksadıyla söylüyorlardı.

Kur’an’sa, bu küstah akla cevap verircesine haykırdı:

O seni yetim olarak bulup, kol-kanat germedi mi?

Seni şaşırmış bir halde bulup, doğru yola yöneltmedi mi?

Seni muhtaç bir halde bulup, ihtiyacını gidermedi mi?

Yetimlerle ilgili tek hitabı bu değil Kur’an’ın. Dolaylı ve dolaysız birçok hitap var. Arapça’da yetim, tek başına, kimsesiz, dayanaksız, yardıma muhtaç, himayesiz anlamına gelse de, aynı zamanda biricik, alanında en iyi olan, eşi benzeri olmayan gibi olumlu bir anlamda da kullanılır. Mesela yetimi dehrihi deyimi, çağının bir tanesi anlamına gelir.

İslam toplumunda her yetim İslam’ın öz oğludur. Yetime neden bu kadar değer verildiğini anlamamız için, İslam’daki cihad ve kıtal farzlarını, bu farzları yerine getirirken canını imanına şahit kılan insanların geride bıraktığı eş ve çocuklar için İslam’ın getirdiği çözümleri hatırlamamız şart.

İki dünyalı bir insan tipi yetiştiren ve ölümü hayatın öbür yüzü olarak gören bir inanç sisteminin inşa ettiği toplumda, yetimden çok ne var? Yetimler varsa, elbet onlara sahip çıkan ilkeleri ve kurumları da olacaktı İslam’ın, nitekim oldu da.

Ümmet, geçmişte yetimlerden alimler, fatihler, arifler çıkarmış.

Peki biz şimdilerde ne çıkarıyoruz? Tinerciler, köprü altı çocukları, uyuşturucu müptelaları, kapkaççılar, suç makineleri? Dahası, organ mafyasına hammadde, beyaz kadın ticaretine sermaye, seks köleliğine katkı?

Bu bize vebal olarak yeter.

Çin’de Uygur Müslümanları dışında bir de öz be öz Çin yerlisi Müslüman bir kitle olduğunu biliyor muydunuz? Bunlara “Huiler” adı verilir. Peki, ya bunların daha İslam’ın ilk yüzyıllarında nasıl Müslüman edildiği biliyor musunuz?

Müslüman tüccarların Çin’de kurdukları Yetimhaneler aracılığıyla. O zamanlar Çin’de, Müslüman tüccarlar yetimlerin sahipsiz ve acınacak durumda olduğunu fark etmişler. Bunları kendi haline terk eden Çin toplumunun elinden alarak ya Müslüman ailelerin yanına yerleştirmek veya Yetimhaneler açmak suretiyle eğitmişler. İşte bu insanların torunları 1400 yıl öteden bu güne Çinli nüfus arasında İslam’ı temsil etmiş, alimler ve arifler yetiştirmiş, bir ara (19. yüzyılda) bağımsız bir İslam devleti dahi kurmuşlar. 14. yüzyılda Çin’i dünyaya açan ve uluslararası bir güç haline getiren birde amiral çıkarmışlar.

Pittsburgh’ta mukim Kadir Bey, Ankara’da bir üniversitede öğretim üyesi iken ABD’ye doktora için gider. O gidiş bu gelmeyiş. Aradan on yıllar geçer. Şimdi o Pittsburgh camiinin orta direği. Amerika’daki Müslümanların sevip güvendiği bir bilge sima. Hani, bazen öyle Müslümanlar görürsünüz. Yüzü insana itimat telkin eder, varlığı güven verir. Baktığınızda karşınızda dalgası durulmuş bir okyanus görür gibi olursunuz. İşte, öyle?

Batı Virginia’da, Terra Alta’da, dağların eteğinde huşu içinde tesbih eden bî-şuur Müslüman kardeşimiz olan gölün kıyısında oturmuş sohbet ediyoruz; zî-şuur Müslüman kardeşlerimizle birlikte?

Sevgili Kadir Bey’in, sarışın bir çocuğa talimat verişi dikkatimi çekiyor. Oradaki bir Amerikalının çocuğu sandığım için bir anlam veremiyorum ilkin. Çocuk aksansız bir İngilizce konuşuyor. Yanıma gelip kibarca Müslüman selamıyla bir güzel selam veriyor. Kucaklaşıyoruz. Meraklı bakışlarımın ardından ondan yaşça küçük ama boyca büyük bir Amerikalı çocuk daha gelip Kadir Bey’in talimatına muhatap oluyor. O da geliyor selam veriyor ve kucaklayıp ayrılıyor. Büyüğü Erick olarak 6 yaşında gelip oturmuş Kadir Bey ve değerli eşinin şefkat kucağına. Küçüğü ise Steven olarak. Erick kendini Erick Muhammed olarak tanıtıyor, Steven ise Steven Ahmet olarak.

Şaşkınlığım, Kadir Bey’in yetimleri bunlar açıklamasıyla geçmiyor, daha da artıyor. Kadir Bey’den bu iki Amerikalı çocuğun Müslüman oluş hikayelerini soruyorum.

Bu hikaye beni alıp, İslam’ın insanlığı inşa ettiği o haşmetli asırlara götürüyor.

Bu, işte bu! diyorum. Biz varız diyorum. Ve, Alemlere Rahmet olanın ümmetine de alemlere rahmet olmak yakışır diyorum.

Hikayenin ayrıntısı gelecek yazıya…

Yorum Yaz