Yüreği yaralı kız, bir gün o filmi mutlaka çekeceksin!

Baltacılar! Hadi gülleri kesip kuruttunuz; kurumlardan, dairelerden, sokaklardan ne kadar çiçek varsa temizlediniz diyelim.

Yüreklerdeki gül bahçelerini, ormanları ne yapacaksınız?

Ağaçlarımızı, baltalarınızdan korumak için duvarlarımızı yükselteceğiz.

Odalarımıza halı yerine toprak, koltuk yerine fidan dikeceğiz. Evlerimizde besleyip büyüteceğiz gülleri.

Suyumuzu kesmekle tehdit etmeyin bizi. Bizde onları sulayacak kadar gözyaşı var. Sayenizde ağlarız; siz varken, ağlamakta güçlük çekeceğimizi hiç sanmıyorum.

Ve bir sabah…

Perdelerinizi, çöle çevirdiğiniz alanlara açılan pencerelerinizin perdelerini açtığınızda…

Ormanla karşılaşacaksınız…

Baltalarınıza davranacaksınız…

Fakat baltalarınızı yerlerinden oynatamayacaksınız. Çünkü onları, kesmek için sapladığınız köklere kaynamış olarak bulacaksınız. Sapında sürgün verecek, çiçeğe duracağız.

Doğru söylediğimi test etmek istiyorsanız, bir tek ölçü vereyim:

Kim korkuyor, ona bakın.

Korkmayanlar mı? İşte bir tanesi, okuyun:

“Lise 1’de karar verdim, anlaşmamı yaptım yüreğimle… İlk kararımdı… “büyüyünce” yönetmen olacaktım. Hatta çekeceğim ilk filmin yeri bile belliydi: Fas. Yürek geniş ya, öyle doldum ki, âşık olmaya başladım filmlere, onların müziklerine, oyunculara, yönetmenlere, eşsiz, biricik düş-mekanım çöle… Kitaplar aldım, okudum-düşledim, izledim-düşledim, ama biliyordum, erişecektim, çünkü eskiden beri bana “istersen olur, gerçekten istersen ulaşırsın” demişti üzerimde emeği olan o biricik insanlar. Hep inandım ve çalıştım. Hayranlıklar büyüttüm içimde. Senaryo yazdım, dostumla yarışmaya katıldık. Olmadı, ama ne önemi vardı ki, “biz yetenekli” idik. Lise son sınıf önemliydi tabii, rüyalara bir büyük adım olabilirdi… Güzel sanatlar ya da sinema/TV… Girmeliydik… Nasıl önemsiz olsun… Çalıştım; oldum olası ders çalışmaktan nefret eden, her sene başı “günü gününe çalışacağım bu sefer” sözlerinden usanan, yarım saatten fazla bir ders kitabını elinde tutamayan biri olarak, gerçekten çalıştım… Tüm kolejler, Anadolu liseleri, fen liseleri, düz liselerin benden onlarca puan yukarıda başladıklarını bildiğim halde, tüm gayretimle gözlerimi kapatamadığım, kulaklarımı tıkayamadığım halde uğraştım… Çünkü ben henüz ortaya çıkmamış filmlerime âşıktım. Aklıma gelen tek soru şuydu: aşkı bilir mi tüm bu kötü sözleri söyleyen o üniformalı ya da nurları yüzlerinden esilmiş takım elbiseliler? Sorumun cevabını bilmek ağır geldi, sustum… Bilmek çoğu zaman bir çocuk için ağırdır… Ve gerçekten bilmek istediğim, bunca nefret nasıl dolmuştu yüreklerine; hiçbirinin benim annem gibi annesi, benim babam gibi babası olmamış mıydı yoksa? Bazı şeyleri küçük bir yürek, çok ağır bir şekilde anlar, bu nasıl bir acı anlatamam!

Hiç bir şey iyiye gitmiyor, eskiden (ki bu yalnız 2 yıl öncesiydi), biz lisede özgürce okuyabiliyorduk, şimdi öğrenciler kapıda… Ehliyet kursu, özel dershane, saymak saçma, herkes biliyor, herkes farkında… Ben iyiyim, içimdeki o engin huzuru, o kocaman aşkı, düşlerimi, kararlarımı değiştirmeye bu dünyadaki hiçbir insanın gücü yetmez… Yüreğimde aşılmaz, yıkılmaz öyle bir inancım var ki, insanın aklı şaşar… Ben kendime, aileme ve hepsinden önemlisi yağmurlu, yıldızlı, güneşli gökyüzüne ellerimi açtığımda beni en çok seven, tüm kainatın emrine sadık olduğu Rabb’e güveniyorum. En çaresiz anlarımda bile, tek bir istekle tüm dengeleri altüst edebilecek, bütün oyunları tersine çevirebilecek Allah’a inanıyorum. Bu yüzden o çirkin suratlılar benden hiçbir şey götüremez. Adaletin daim ve mutlak olduğunu öğrenmişim bir kere… Kesinlikle inanmışım…

Adım Banu bir de Ayşe’si var başında, Eylül’de doğdum, en güzel ayda, kendimi bildim bileli sevildim, hep sevildim, hep hissettim… Ortaokulda Dostoyevski ile tanıştım, hiç tuhaf bir kitabım olmadı, “büyüyünce” yönetmen olmaya karar verdim. Bilmem hâlâ yetenekli miyim, öğreneceğim… Tuhaf insanlara rastladım, şimdi daha çoklar… İyiyim, çünkü “güc”ü elinde bulunduran ahmaklardan daha çok şey biliyorum, daha çok şeye sahibim ve en önemlisi gerçek “güç” sahibine inanıyorum… Ahmaklar mı? Umurumda bile değil… İlk filmim Fas’ta olacak… Hayallerim ve aşkım var, ötesi boş…”

Ayşecik!

Nükleer yürekli kız!

Bir gün o filmi çekeceksin; inan buna, yeter ki dik dur, Allah’a karşı esas duruşunu bozma. Hem ne fark eder ki; o filmi çekecek olsan yapımcı olacaktın, şimdiyse Allah adına çekilen bir filmin en güzel oyuncususun; üstelik “defolu” da değilsin. Bu sevinmeye değmez mi?

( 22 Eylül 2000 )

 

Yorum Yaz