Yüreğimin coğrafyasında İHH’nın ayak izleri

Yüreğinizin yüz ölçümü kaç kilometre kare? İçinizdeki haritadan ne haber?

Misakı Milli sınırları dışına taşamamış bir yürek haritasıyla nasıl yetinir bir mümin?

Her rekatta Allah’a uçurduğu “BİZİ dosdoğru yola ilet!” duasındaki BİZ kimdir, hiç düşünür mü? Mesela o BİZ’in içine Asya’daki Keşmir, Afrika’daki Habeşistan, Avrupa’daki Kosova girer mi? Girmezse, o dua yerine ulaşır mı?

O “biz”in içinde beyaz, siyah, sarı, kırmızı renkleriyle milyarlık ailesinin tüm bireyleri yoksa o duanın sahibinin “Dualarımız niçin tutmuyor” diye sormaya hakkı var mı?

İşte, unuttuğumuz bu güzel rüyayı, gören ve gösteren yiğitler yaşıyor bu ülkede.

Hepsi de, nasiyesi yürekleri kadar temiz, yükün altına omuzlarından önce yüreklerini koymuş, neyi, nasıl, niçin yaptığını bilen gençler. İyi yetişmişler. Bir İHH yetkilisi sorum üzerine, “İHH’da 13 dilde rahatlıkla konuşup anlaşabilecek gönüllü, iyi yetişmiş elemanlarımız var” diyor.

Ve daha neler diyor, neler…

İşte birkaç örnek. Bakalım bu örnekler benim gibi sizin de yüreğinizin kuruyup çöle dönmüş uçsuz bucaksız bozkırlarında, rahmeti müjdeleyen bir rüzgar gibi uğuldayacak mı?

Yıl 1995, yer Keşmir… Muzafferabad’ın çok yakın bir bölgesindeyiz. Bir ucu işgal altındaki Keşmir’de zincire vurulmuş bir yiğit gibi kıvrıla kıvrıla akan Seylim ırmağının kıyıları. İHH ekibi yarım yüzyıldan beri işgal altındaki topraklarına dönme özlemi içerisinde yaşayan mültevilerin oluşturduğu bir çadır kente, Kurban Bayramı hediyesi olarak kurban kesmek için giriyor.

Anadolu dara düşünce, “Müslümanların Halifesinin toprakları esir düşmesin” diye alyanslarına varana dek tüm takılarını veren kadınların torunları bunlar.

İHH’nın kendilerine getirdiği “kurban etleriyle”, belki de ilk defa böylesine doyasıya et yüzü görüyorlar. Ama onlar bundan çok, kendilerini uzaklardan hatırlayan kardeşlerinin de olduğunu görmenin sevincini yaşıyorlar…

Yıl 1996, yer Arakan… 1960’tan beri bir milyon Müslüman’ın muhacir olarak yaşadığı Rohingyalıların yurdu. II. Abdülhamid’den sonra onlara uzanan ilk yardım eli İHH’ya ait.

Yıl 1997, yer işgal altındaki Lübnan’ın güneyindeki sahipsiz Filistin mülteci köyleri: Burguliye, Liba, Mecariye ve kuş uçmaz kervan geçmez dağlar arasında Kuveyşra.. 300 hanelik köyde kurban kesebilecek varlığa sahip bir kişi yok. Filistin’in kurban edilen mazlum halkı, İHH’nın sayesinde Kurban Bayramı yapıyor…

Yıl 1999, yer Kosova… İpek’te, Mitroviça’da, Priştina’da, Prizren’de babasını İslam’a kurban vermiş çocukların yüzü İHH’nın getirdiği kurban etleriyle gülüyor.

Ve yıl 2001, yer korkunç bir sel afetine uğrayan Mozambik…

İHH ekibi Hıristiyanların yaşadığı bir köye giriyor. Bu yoksul ve aç bi-ilaç insanlara çok uzaklardan, Anadolu’dan kurban hediyeleri getiren el yine aynı: İHH. Önce kısa bir şaşkınlık, sonra dolu dolu gözlerde beliren teşekkür parıltısı, İHH görevlisi tarafından yapılan kısa bir konuşma…

Ve kurbanlarınız iman doğuruyor… Hıristiyan misyonerlerin yıllarca süren faaliyetleri sonucu Hıristiyan edilen 15 kadar köylü, “kendine dönüyor”, imanla kucaklaşıyor.

Yine Kurban Bayramı yaklaşıyor. Dünyanın oluk oluk kan akan mazlum coğrafyalarında yine kurbanlar veriliyor, feryatlar yükseliyor, açlar ve çaresizler ellerini tutacak el arıyor…

İnsani Yardım Vakfı İHH, yıllardır olduğu gibi “ne olur, yine gelin” diyen Asyalı, Avrupalı, Afrikalı, Uzakdoğulu insan ya da iman kardeşlerinize kurbanlarınızı taşımak için, yine hummalı bir hazırlığa girişiyor. Sizin elinizle açların ve mazlumların elini buluşturuyor. Bu işi biliyor ve yüzünün akıyla yapıyor. Bir bakıma hepimizin yüz akı oluyor, utancımızı bir nebze olsun hafifletiyor.

Unutmayın, İHH kurbanınızı bekliyor; yüreğimizin coğrafyasına, milyarlık ailenizin öksüz ve yetim çocuklarına sizin adınıza ulaştırmak için.

Daha ne istiyorsunuz?

Yorum Yaz