Güvenlik ve özgürlük evi: Kabe

Milyonlarca insanın yüz sürmek için can attığı bu sade ve mütevazi yapı tevhidi sembolize ediyordu.

Bu küçük kutsal yapı, sadeliği ve mütevaziliği itibarıyla dünyadaki hiçbir sanat eseriyle karşılaştırılamayacak kadar orijinal bir yapıydı. O’nu ilk inşa eden İbrahim, kalbindeki tevhid aşkını ve kafasındaki tevhid fikrini, ancak bu şekilde taşa yansıtmıştı. Tevhidin mimârîye dönüştüğü bu yapıda her türlü zinet ve külfetten bilinçli bir biçimde uzak durulmuştu. Bu yapı, kendisini her görene, insanın Allah karşısındaki acziyetini haykırıyordu.

Kâbe, insanın Allah’ın büyüklüğünü takdir etmedeki yetersizliğini simgeliyordu.

Kâbe, insanoğlunun Allah için yaptığı ve yapacağı her şeyin, Allah gerçeği karşısında ne denli sembolik ve değersiz kaldığını temsil ediyordu.

İbrahim nasıl teslimiyetin insana dönüşmüş biçimiyse, Kâbe de teslimiyetin mimariye dönüşmüş biçimiydi.

Kâbe, mekanın üç boyutu ve zamanla birlikte “aşk”ın mimarisiydi. Bir mimara aşkı yapıya dönüştür deseler, sanırım ancak bu kadar tecessüm ettirebilirdi aşkı. Kâbe’nin geometrik yapısı Sonsuz’a duyulan iştiyakın sonsuzluğunu fısıldıyordu insana.

İşte o iştiyaktı milyonları onun etrafında pervane edip döndüren. O aşığın alçak gönüllüğünün eşsiz zevkini ortaya koyuyordu.

Kâbe’nin Kur’an’daki isimlerinden biri Beytu’l-Haram’dı; yani “Güvenlik Evi”. Ona Kur’an’ın verdiği diğer bir isim de Beytu’l-Atik idi, yani “Özgürlük Evi”.

Evet, Kâbe insanlığın en eski iki sorununun, ontolojik iki probleminin çözüm adresini gösteriyordu. İnsanın ve insanlığın güvenliği ve özgürlüğü ancak İbrahimî bir teslimiyetle mümkündü.

Putlarından arındırılıp güvenlik ve özgürlük evi olma fonksiyonunu yeniden üstlenmiş bir Kâbe bundan böyle insanın yüreğindeki ve zihnindeki putları kıracağı bir merkez olarak kullanılacaktı. İnsanlar, tutkularından, görünür görünmez zincirlerinden, saplantılarından, ideolojik ve şeytani taassuplarından, burada Allah’a söz vererek arınacaklardı.

Kâbe, insanlığı kula kulluktan Allah’a kulluğa çağırmakla insanın özgürlük ve güvenlik sorununa kesin bir çözüm yolu gösteriyordu. Bu yola giren kesinlikle gelecek için kaygı duymaz geçmiş için de üzüntü duymazdı. Çünkü Allah’a teslim olan üzülecek hiçbir iş yapmadığı gibi kaygı duymayacağı bir akıbetle müjdelenirdi.

Hürriyet ve emniyet gibi iki temel değer elbette birçok şeye birden başkaldırılarak elde edilebilir. Bu gerçeği Kur’an, “Allah Beytu’l-Haram olan Kâbe’yi kıyam yeri kaldı.” şeklinde vurgular.

Güvenlik evi olan Kâbe kıyam yeridir. Başta insanın negatif öz benliğine karşı olmak üzere, tutkularına, ayartıcı zaaflarına ve esir edici şehvetine karşı kıyam yeridir. Beytu’l-Haram, tüm şeytanî güçlere, onların yaltakçılarına, zalîmlere ve sömürücülere karşı kıyam yeridir.

Beytu’l-Haram, insana “lâ” demeyi öğretir. En soylu başkaldırıyı öğretir. Put kırmayı, İbrahim gibi ateşe gönüllü atlamayı öğretir. İsmail gibi kurban olmayı öğretir, Hacer gibi Allah’tan razı olmayı öğretir. Hz. Muhammed gibi, “Bir elime güneşi diğerine ayı koysalar v’Allahi davamdan vazgeçmem.” demeyi öğretir.

( 9 Mart 2001 )

Yorum Yaz