Psiko-terapi versus “takvâ-terapi”

Muhtemel depreme karşı hazırlık tedbirlerinin başında binaların güçlendirilmesi geliyor.

Merkezi, Gölcük Donanma Komutanlığı olan deprem sırasında görmüştük. Aynı mekanda bulunan sıra sıra binalar var. Sağdaki yıkılmış, soldaki yerle bir olmuş. Fakat ortadaki bina sapasağlam ayakta. Zemin aynı zemin. Çürükse, onun zemini de çürük.

Fakat aynı zemine inşa edilmiş olan binalar arasındaki fark ne? Bu fark “sağlamlık” farkı. Ben buna “takvalı bina” diyorum. Evet, binanın da takvalısı, takvasızı olur. Takvalı bina 7,5 hatta 8 şiddetindeki bir depremde dahi yıkılmazken, takvasız bina daha küçük ölçekli bir depremde harap olur.

Takva, “kendisine yönelebilecek muhtemel tüm test ve darbelere karşı kendisini güçlendirerek korumak, dayanıklılığını ispat etmek” anlamına gelir. “Kuvvet” aynı kökten gelir. Mukavvaya oluklarla desteklendiği için bu ad verilir. “Güç, derman, dayanıklılık” anlamına gelen “takat” da aynı kökten gelir.

Sahabe bu kelimeyi sıradan cümle içinde “korunmak” anlamında kullanmış. Mesela diyor ki bir sahabi: “Biz savaşta düşmandan Rasulullah ile korunurduk”. Takvanın doğrudan anlam alanına dahil olup da pek kullanılmayan “savunma, korunma”yı da unutmamalı. Takva, “kendini korumak, savunmaktır”. Kur’an’da ifadesini bulan “Allah’a karşı takva’yı nasıl anlamalı bu durumda” Allah’a karşı takva, kulun kendisini Allah’ın azabından, gazabından korumasıdır. Bunun yolu, Allah’tan Allah ile korunmaktır. İşte Efendimizin duasında geçen “Senden Sana sığınırım (ve bike mink)” ifadesinin anlamı budur. Allah’tan korunmanın tek yolu Allah’la korunmaktır. Bu yüzden, O’ndan O’na kaçarız. O’ndan, O’na sığınırız. Kahrından, lütfuna sığınırız. Celalinden, cemaline sığınırız. Aklımızı, kalbimizi, maneviyatımızı, hislerimizi, sinir sistemimizi, bilincimizi, bu şekilde “takviye” ederiz. Zaten, “takviye” de, “takva” ile aynı anlama gelmez mi?

Takviyesiz insanlar, küçük bir sarsıntıda çabuk yıkılırlar. Zemini neresi olursa olsun, insanoğlu manen “deprem kuşağında” yaşayan bir varlıktır. Hayat, her an müdahil olan Allah eliyle sallanmakta, silkelenmektedir. Dünya imtihan dünyasıdır. İlahi kelamda “hangimizin daha iyi amel işleyeceğini sınamak için yaratıldığımız” ifade edilir.

Modern çağın en büyük belası, insanların hayatın tabii sarsıntıları karşısında korumasız, savunmasız, tedbirsiz, dirençsiz kalmalarıdır. Bu bir manevi salgındır. Bu bir manevi beladır. Ondan sonra gelsin “depresyonlar, bunalımlar” vesaireler, vesaireler? İnsanlar “takvasızlığın”, yani “takviyesizliğin” cezasını çekiyorlar. Hayatın küçük şiddetteki depremleri karşısında, sapır sapır dökülüyorlar. Ruhlarını “takva” ile “takviye” etmek yerine, psikolojik terapilerle, hatta haplarla takviye etme yoluna gidiyorlar.

Psikologların yeri, hapların yeri, terapilerin, psiko-seansların yeri ayrı. Fakat, ruhların gerçek takviyesi “takva” iledir. Bunu anlamak için Allah’ı “elde var bir” olarak görmek gerek. Modern insanın, özelde modern Müslümanın sorunu, “hesap yapmamak” değil, “yaptığı hesaba Allah’ı dahil etmemek”tir.

Allah yokmuş gibi düşünmek, Allah yokmuş gibi konuşmak, Allah yokmuş gibi hareket etmektir. “Falan da depresyona girmiş” diyorlar. Mesela o kişi, tanıdığım biri oluyor. Onu zihnimde her türlü testten geçiriyorum. Maddesi gıcır, keyfi gıcır. Kucağında yarım bir bebeği yok mesela. Dermansız bir derde müptela olmamış. Var’ları saysa bir ömrü yetmez. Yok’ları varlarının yanında devede kulak değil. Neymiş? Eften püften meseleler.

En sonunda sorun ortaya çıkıyor. Aslında tek derdi var: Dertsizlik. Kendisine sahici dertler bulamayınca, sahte dertler icat ediyor. Eliyle icat ettiği dertlerin altında kalıyor. İşin özünde “Allah kaygısı”nın olmaması var. Soylu dertlere müptela olmayanları soysuz dertler kuşatıyor. Misal mi istiyorsunuz? Bacağı ağrıdığı için depresyona giren bir adamı düşünün. Bu adam, bacağı dibinden kesik birini hatırlasa tepkisi ne olurdu? Herhalde “Hamdolsun ki bir bacağım var” derdi. Dahası, “Hamdolsun, ağrıyı hissedecek bir şuurum var” derdi. Hakikat ehli olsaydı “Hamdolsun var’ım, yok’un ağrısı da olmaz” derdi. Takvayı, ruhi bir takviye olarak kullanan her mümin için ibadetler bir terapidir. İlim meclisleri, sohbet meclisleri, Kur’an ve tefsir okumaları bir terapidir. İman bir imkandır, Allah bin imkan. Yokmuş gibi davranmayalım.

Yorum Yaz