Cevahir’e mektup

Ey Cevahir!

Ey ismiyle müsemma kız! Mücevher kutusu yüreğine ve beynine yediğin baba kurşunları, cevherlerini daha bir parlattı. Şimdi sen, hayatını imanına şahit kılan bir şehitsin.

Kendisine nicedir savaş açılan başörtüsü bir şehit daha kazandı. Ona savaş açanların başı, senin kanını görünce göğe erdi mi bilinmez. Fakat senin iffetin kadar temiz imanın, göğü de aşıp Allah’a erdi. Kanına bulanmış örtün, bunun tanığıdır.

Sen çağa tanıksın ey Cevahir, biz sana tanığız, imanına tanığız!

Şimdi sen, ahiretin taze misafirisin. Ülkende örtünden dolayı mağdurdun, mahkûmdun, mahzundun. Orada mağfursun, mağrursun, mesrursun.

Gönlü mamur edilenler arasında olacaksın, buna kuşku yok. Burada horlanıyordun, orada el üstünde tutulacaksın. Burada itilip kakılanlar sınıfında yer almıştın. Şimdi ahiretin yıldızlarından biri olduğunu umuyoruz. Şimdi ahiret ehli, “Bunun ameli ne ki, böyle ahiretin starı oldu?” diye birbirine imrenerek seni gösteriyorlardır.

Cevahir, iffet sembolü kız!

Yaşlı dünya, Firavun olan kocası tarafından katledilen Asiye’ler gördü. Put yapımcısı babası tarafından kovulan İbrahim’ler gördü. İmansız karısı tarafından ihbar edilen Lut’lar gördü. Fakat dünya, sırf Allah’ın emrettiği gibi yaşadığı için laik-pagan babası tarafından hunharca katledilen bir mümin kızı, senin sayende tanıyor.

Sen, babalarının imanı hoyratça kundaklanmış, inancı çalınmış, kimliği kundaklanmış bir neslin çocuğusun. Bu ülkede herkesin imanı bireysel saldırılarla, toplumsal saldırılarla, kurumsal saldırılarla sınandı.

Senin imanınsa daha bir başka sınandı be Cevahir kız: Evlat katili olacak kadar gözü dönmüş, gönlü dönmüş, bilinci dönmüş bir babayla!

Ne ağır imtihanmış seninkisi! Biz bireysel saldırıya karşı şahsiyetimizi güçlendirerek savunmaya geçmiştik. Toplumsal saldırıya karşı cemaatleşerek savunmaya geçmiştik. Kurumsal saldırıya karşı kurumlar oluşturarak savunmuştuk varlığımızı.

Ya sen, katilleştirilmiş bir babaya karşı nasıl savunabilirdin kendini? Baba katili evlat, dünyanın en eski ve en bilinen trajedilerindendi. Bu ülkenin resmi ideolojisi sayesinde, dünya yepyeni bir trajedi türü daha tanıdı: Evlat katili babalar. Ve onlar, tanrılarına kulluk etmeyeni, işte böyle kurban ediyorlar.

Cevahir kız! Arkandan evlat katili babanın suç ortağı basın “Laik Vahşet!” diye 8 sütuna manşet çekmedi. Başörtüsünden dolayı doktor kızını vuran katil babayı haber bile yapmadı. Ölen sen olunca, o bildik ve tanıdık “Pompalı Vahşet!” başlığı bile çok görüldü.

Onlar hep böyleydi be Cevahir. Senin dinine karşı yapılan tecavüzlere çanak tuttular. Sana karşı açılan 28 Şubat vahşetini alkışladılar. Şimdi senin ölünü sükûtla geçiştirmeye çalışacaklar. Sağda solda hakkında yazılan birkaç satır ise “timsahın gözyaşları”nı hatırlatacak… Avını yerken ağlayan timsahın, “mış gibi” yapan timsahın…

Ama sen Cevahir, şimdi bunların hiçbiriyle ilgilenmiyorsun.

Şimdi sen, sana vaad edilenin hak olduğunu gördün. İmanının imtihanını yüz akıyla vermenin kıvancıyla çıktın İlahi huzura. Ömürlük yolculuğunun son durağında aradığını buldun. Ki sana vaad eden etmişti:

“Rableri onların duasına karşılık verdi: ‘Elbet Ben, sizden ortaya iyi ve güzel davranış koyan kimselerin hiçbir amelini zayi etmeyeceğim; erkek olsun, KADIN OLSUN -ki zaten sizler birbirinizdensiniz-; onlar içerisinden imkanların tükendiği yerden üretileceği yere hicret edenler, yaşadıkları yerden zorla çıkarılanlar; benim davam uğrunda eza ve cefaya katlananlar, savaşanlar ve öldürülenler: Andolsun ki onların günahlarını örteceğim ve onları mutlaka tabanından ırmaklar çağıldayan cennetlere koyacağım: Allah katından bir ödül olarak… Ve ödüllerin en güzeli elbet Allah katındadır.”

Cevahir! Kendin için sevin, hakkındır. Fakat bizim için ağlamayı unutma, olmaz mı?

Yorum Yaz