Cinayetin sırtından geçinmek

Tam da Uğur Mumcu’nun fail-i meçhule kurban gidişinin yıldönümünde, Diyarbakır Emniyet Müdürü, profesyonelce işlenmiş bir suikasta kurban gidiyor.

Benzerlik bununla sınırlı değil. Uğur Mumcu çok şey biliyordu ve öldürüldüğünde PKK-Devlet ilişkisi üzerinde çalışıyordu. Muhtemeldir ki bazı sakıncalı bilgilere ulaşmıştı. Gaffar Okkan da, aynen Mumcu gibi –sözde Hizbullah- örgütü uzmanıydı. PKK’lıların devletle içli-dışlılığını kastederek Hizbulkontra adını verdikleri örgüte yönelik operasyonların gizli kahramanı oydu. Belli ki çok şey biliyordu. İnsanın aklına bu noktada kocaman bir “acaba!” takılıyor.

“Sözde” dedim, çünkü bu “hizbullah” adı “Allah taraftarları” anlamına gelir ve Kur’an’i bir kavramdır (5.56, 58.22). Kur’an’daki karşıtı “hizbuşşeytan”dır ve “şeytan taraftarları” anlamına gelir. Eğer varsa, bir terör şebekesine bu Kur’an’i adı ısrarla yakıştıranlar, neyin peşindeler?  (Mahir Kaynak’ın dediğine göre bu isim “devletin koyduğu isim”dir.)

Mumcu cinayetinin ardından, “cinayetin sırtından geçinmek” konusunda maharetli olan bazı kesimler, Mumcu’nun cesedini iğrenç istismarlarına sermaye kıldılar. Resmi bir kurum olan TRT’nin ana haber bülteninde, tam 45 dakika, bu cinayet resmi ideoloji lehine kamuoyu oluşturma amaçlı istismar edilmişti. Bu kez Okkan’ın cesedini tekbirlerle yolcu eden halk, onun sırtından din düşmanlığı yapmaya yeltenenlerin hevesini kursağında bıraktı.

Bıraktı bırakmasına da, alışmış kudurmuştan beterdi. Yine de muhabir kılığındaki “muhbir” ve gazeteci-yazar-televizyoncu kılığındaki çift maaşlı “maşalar”, asli görevlerini yaparak menfur cinayet bahanesiyle bu ülkenin asli sahibi olan kahir çoğunluğun inancına hakaret etmekten geri durmadılar.

“İslami terör” teranesi, İslam dinine karşı yapılmış en adi, en alçakça iftiradır. İslam’a karşı içerisinde taşıdığı kini boşaltmak için fırsat kollayanlardan başka hiç kimse, bu nitelemeyi kullanamaz. Varlığını İslam’a düşmanlığa adamış, bu ülkeyle ve bu milletle hiçbir duygu bağı olmayan kimi ruhsuzlar, yabancılaşmanın verdiği yalnızlık duygusunu, bu milletin dinine hakaret ederek bastırmaya çalışıyor olabilirler. Şunu iyi bilsinler ki onlar, her seferinde, peştamalsız yakalanıyorlar…

Mumcu suikastı, o dönemde tartışılan sistem kaynaklı bir yığın kokuşmuşluğun üzerini örtmüştü. Okkan suikastı de en çok vurgunculara, soygunculara, banka dolandırıcılarına, yolsuzlukların kapısına gelip dayandığı rütbeli rütbesiz üst bürokrasiye ve siyaset esnafına yaradı. Onlar, derin bir “oh!..” demişlerdir herhalde.

Bu işler hep böyle mi gider, bilmiyorum. Yıllar önce araştırmalarım sırasında Menemen provokasyonuna kurban giden yedek subay Kozanlı Mustafa Fehmi Kubilay’ın resmi ideoloji muhalifi olduğu yolunda bilgilere rastlamıştım. Bu not size de ilginç gelmiyor mu: Teğmen Mustafa’yı bir provokasyona kurban vererek hem bir muhaliften kurtulmak, hem de onun adını istismar edip bayraklaştırarak bugüne kadar muhalifleri temizlemek, sindirmek, susturmak…

Gaffar Okkan’ın “halk adamı” kimliği, cenazesindeki tekbirler, içerisinden çıktığı aile bana Kubilay örneğini hatırlattı. Ne olursa olsun, artık “halka rağmen halk için”ci memur tipi yara aldı bu olayda. Burnundan kıl aldırmayan, halka tepeden bakan, tek parti döneminin ceberut mantığını davranış kalıbı haline getirmiş devlet görevlisi olmak, bundan böyle, “cenaze marşıyla” ve “resmi törenle” anılma fukaralığına mahkum olmak anlamına geliyor.

Halkın gönlünde taht kurmak isteyenler, bu halkı ve onun değerlerini hoyratça aşağılama hastalığından kurtulmak zorundalar.

“Düşünce özgürlüğü için ifade kuyruğu”; olur mu olur!

Geçtiğimiz Pazartesi, bir kısım gazeteci ve yazardan oluşan ifade kuyruğuna girmek için toplanmış gruba yetişemedim ve aynı gün öğleden sonra DGM’ye gidip ifademi verdim.

Bu bir bakıma namus borcuydu benim için. Çünkü aralarında Erbakan, Güzel ve Erdoğan’ın suç oluşturan sözlerinin altına yayıncı olarak imza atan 77.600 kişi arasında ben de vardım.

Yaptığım sadece imzama sahip çıkmaktı.

Tabii ki Şanar Bey’in çabalarıyla… O ne yılmaz bir hak savunucusu öyle! Geçenlerde haber bülteninde Marmara Üniversitesinin okullarına örtüleriyle alınmayan kızlarının yanında gördüm onu. Çok şık bir jest yaptı ve “Ben de bu hukuk dışı uygulamayı protesto etmek için başımı örtüyorum” diyerek boynundaki örtüyü başına doladı.

Bu davranışı, onun çok sık dile getirdiği şu sözü doğruluyordu: “Düşünce özgürlüğünü savunmanın en tutarlı yolu, katılmadığınız düşüncelerin özgürlüğünü savunabilmektir”

Yurdatapan’ın bir beklentisi var: İmza sahibi 77.600 kişinin imzalarına sahip çıkarak savcıların işini kolaylaştırmak ve vatandaşlık görevlerini yerine getirmek için, 30 OCAK 2001 Salı günü saat 10.00?da, bulundukları kentin mahkemelerinin önünde kuyruğa girerek ifade vermek. Dilipak’tan naklettiği bir de aforizması var Şanar Bey’in:

“Çaresizseniz, çare Siz’siniz!”

Ben bilmiyordum, Şanar Bey’in şu sözünden öğrendim Türkiye’deki hapishanelerin kapasitesini: “Türkiye’deki tüm hapishaneler bomboş olsa 71.315 kişi alıyor.”

 

Yorum Yaz