Kitapsız dindarlıkla bu kadar olur(1)

Ne demişti bu fakir-i pür taksir?

“Bu memlekette bir şarlatan çıksa da, -haşa- ‘Ben Allah’ım’ dese, kendisine kul olacak bir sürü zavallı çıkar.”

Tabii ki, bu sözlerin devamı da var:

“Tıpkı maddiyat dünyasının yer altı babaları ve mafyası gibi, maneviyat dünyasının da yer altı babaları ve mafyası var. Onlar da maneviyat dünyasındaki boş arazileri kapatıyor, oraları parselliyor, ruhsatına, imarına bakmadan gecekondu derdinde olanlara pazarlıyorlar. Alan memnun, satan memnun. Din-imanın da ruhsatlısı olur, ruhsatsızı olur. Ruhsatlı din-iman, Kitap’a uygun din-iman. Ruhsatsız din-iman, Kitap’tan uzak, hatta Kitap’a aykırı din-iman.”

Piyasada, ilmi dindarlık değil de hissi dindarlık geçer akçe olunca, insanlar ellerindekini görmezler. Ellerindeki Kitap’a dönüp bakmazlar. Onun ebedi mucize olduğunu görmezden gelirler. İlle de “daha başka”, “daha şaşırtıcı” mucizeler peşinde koşarlar. Kur’an, istediği kadar “Bu kitabı sana indirmiş olmamız, onlara (mucize olarak) yetmedi mi?” (29:51) diye azarlasın. Onlar buna da aldırmazlar. Zaten okumadıkları için, iman ettikleri vahyin ne dediğini de bilmezler.

Önlerindeki peygamberle yetinmezler. Maneviyat dünyasının yer altı öylesine uçuk-kaçıktır ki, Allah Rasulü onları kesmez. Onların uçuk-kaçık taleplerine cevap vermez. Onlar uçuk kaçık taleplerine cevap verecek “peygamberimsi” kişiler ararlar. Bazı tiplere bu hengamede gün doğar. Talebi görünce hemen üzerine atlarlar.

Piyasa kuralları maneviyat alanında da geçerlidir. Piyasanın artan talebi “arz”ı doğurur. Mehdi bekleyenler, Mesih bekleyenler çoğalınca sahte Mehdiler, sahte Mesihler sağdan soldan ucun kıyın görünmeye başlarlar. Kimisi tezgah altı satış yapar, kimisi tezgah üstü. Kimi el altından pazarlar kendini, kimisi el üstünden.

Kimisi gerçekten iyi niyetlidir. Dindardır, samimidir, ama zır cahildir. Böyleleriyle ömrümde birkaç kez karşılaştım. 4 yıl öncesiydi. Bir gün, Cuma’ya hazırlanırken birinin ısrarla baş başa görüşme talebinde bulunduğu haberi geldi. Kabul ettim. Meczup kılıklı biri girdi odama. Hep bir noktaya bakıyor, seyrek konuşuyor, oldukça da inandırıcı görünüyordu. “Ben” dedi, “Size Allah tarafından bir vazifeyi tebliğe memur kılındım”.

-”Buyurun, neymiş o?” dedim.

-”Benim ahir zaman Mehdi’si olduğumu insanlığa duyurma vazifesi” dedi.

Gülmek geldi içimden, fakat nedense gülemedim. Bir şeyler diyecek oldum, hemen “Zaten deli yerine koyacağınızı biliyordum” dedi ve ilahi bela ile tehdit etti. Bu tebliği rüyasında almış, bazen yakaza halinde de emir alıyormuş.

Kendisinin yalan söylediği kanaatinde olmadığımı söyledim. Birilerinin geldiği iddiasına da itirazım olmadığını ekledim. Fakat gelenin melek mi-şeytan mı olduğunu sorgulaması gerektiğini, bu ikisini birbirinden ayırmak için elinde sahih bir ölçü olup olmadığını sordum. Ardından, “Şeytanların da dostlarına vahiy getirdiğini” (6:121) söyleyen ayeti hatırlattım. Ve son olarak ücretsiz tedavi yaptırabileceğimi söyleyerek işinin ehli bir psikolog önerdim. Gitti ve bir daha da görünmedi.

Ama kendi kendine Mehdiliğe ve Mesihliğe soyunanlar, her zaman böyle masum olmuyor. Zaten, bu sınırda da kalmıyor. Bahailiğin ve Dürziliğin kurucuları gibi, sahte Mehdilik ve Mesihlikle yetinmeyip sahte ilahlığa ve peygamberliğe soyunanlar da çıkabiliyor. Cahil dindar bolluğuna bakan sahtekarlar, bazı insanların cehalete dayalı dindarlıklarını paraya tahvil ediyorlar. İşte böyle bir vaka yaşandı ve yıllardır bu fakirin iddiası gerçek oldu. Kocaeli’nde (neden Kocaeli’nde?) 11 kişilik bir çete yakalandı. Bu çete sırf bir kişiyi 2.5 trilyon lira dolandırmış. Garip olan bu değil, garip olan dolandırma yöntemleri.

Önce bir alan yoklaması yapıyorlar, cahil fakat dindar kimseleri gözlerine kestiriyorlar. Sonra cep telefonundan ulaşıp kendilerini Allah ve peygamber olarak tanıtıyorlar. En iyisi haberden nakletmek:

“Kendisini Allah olarak tanıtan Hakan Ö.nün, aradığı vatandaşın cep telefonunda Mekke’nin alan kodunu gösterecek teknik bir düzenleme yaptırarak (-hâşâ- Allah Mekkeli mi?) ‘Ey kulum! 45 dakika sonra yanındayım?’ dediği ve ‘Söyle hangi peygamberimi istersin? Hz. İbrahim’i mi, Hz. Muhammed’i mi? Veysel Karani’yi mi?’ (bu arada Veysel Karani de peygamberler listesine girmiş oldu) diye sorduğu öğrenildi.”

Bu konu hayli bereketli. Devam edelim.

1 Yorum

  • Yukarıda anlatılan 11 kişilik çetenin dolandırıcılık eylemi ulaştığım diğer kaynaklarda (http://www.hurriyet.com.tr/gundem/allahim-dedi-2-5-trilyon-dolandirdi-3898229) Ankara’da gerçekleşmiş olarak gözüküyor. Muhtemelen çete de Ankara’da yakalanmıştır. Her ne kadar, bu tip bir eylemin hangi ilde olduğu, örnek üzerinden verilen mesajın anlamını ve durumun vahamiyetini azaltmasa da, parantez içinde (neden Kocaeli’nde?) şeklinde olay yeri ikinci kez zikredilip, soru da cevapsız bırakılınca dikkat çekmek istedim.

Yorum Yaz