Melekler Melekelerimiz olur mu?

İnsanın iç dünyasında tutun ki iki tohum var.

Unutmayın, varlığın yasasıdır çift kutupluluk. Onun için her şey çifterli (ezvâcen) yaratılmıştır. Bu nedenle, içinizdeki tohumların da çift olduğunu düşünmek zorundasınız.

Bunlar aktif ve aktüel değil, pasif ve potansiyel halde. Hangisini sular, gübreler, besler, büyütürseniz o tohum tomurcuklanacak. Kabuğunu yarıp büyüyecek. Potansiyel halden kinetik hale gelip kocaman bir ağaç olacak. Hatta meyveye duracak.

Yine varsayın ki bu tohumlardan biri pozitif değer yüklü, diğeri negatif. Biri ışığın kaynağı ve ışık gibi latif olan ruha bağlı. Diğeri toprak gibi kesif olan nefis/ego/benliğe bağlı.

Eğer ruha bağlı olan tohumu sularsanız bu cennetinizin ilk ağacı olacak. Yani cennetinizi sulamış olacaksınız. Bu tohum sulandıkça, sevildikçe, bakılıp gözetildikçe gözünüze fer, dizinize derman, gönlünüze ışık, dilinize ferman olarak yansıyacak.

Eliniz ayağınız, diliniz dudağınız, gözünüz kulağınız bu ağacın dalları mesabesinde olacak. Bu ağacın çiçekleri tüm organlarınızda açacak. Ve meyveleri eylem/amel biçiminde görünecek. Sizin yaptıklarınız, içinizdeki ağacın mübarek yemişi olacak yani.

Hani bu ağaç cennetinizin ilk ağacıydı ya… Cennetin ağaçları bire sonsuz verirdi ya… Cennet, mutlak güzelliğin üretildiği kaynaktı (cennâtu ‘adn) ya… İşte bu yüzden bu ağaç bir ağaç olarak kalmayacak. Bire sonsuz verecek. Her verdiği meyvenin çekirdeği bire sonsuz veren bir başka ağacın tohumu olacak. Ve böylece cennetinizi bir tohumdan başlayarak geometrik bir artışla büyüteceksiniz.

Sevap dediğiniz şey, işte bu meyvelerdir. Bu sevap meyveler üzerinde ısrar etmek, onları tekrar etmek, sevabı sabit hale getirir. İyi, güzel, yararlı, doğru, hak sıfatlarını alan sevapları size işleten duygu sizde sabitleşirse ona meleke denir. Sevabınız melekeniz olursa, melekeniz meleğiniz olur. Hem de rahmet ve hafaza melekleriniz. Bunlar size “cennetinizi kolaylaştırır” (92.5-7).

Yok, eğer nefse/benliğe/egoya bağlı olan negatif tohumu sularsanız. O hiç ortalarda görünmeyen toprak gibi kesif tohum büyüyecek, iç dünyanızı sarıp organlarınıza yürüyecektir. Bu kendi şeytanını beslemek, kendi canavarını büyütmektir.

Artık o sanki ikinci kişiliğiniz olmuştur. Sizi adım adım takip eden bir gölge, daha doğrusu siz onun bir gölgesi olmuşsunuzdur. O kadar ki, o artık sırda sırdaşınız, yolda yoldaşınız, asla ayrılmayan arkadaşınızdır. Tıpkı Kur’an’ın buyurduğu gibi:

“Kim O sonsuz rahmet sahibinin zikri olan (vahye) sırtını dönerse, Biz onun başına şeytan türünden bir (benliği) musallat ederiz de, artık o onun ayrılmaz bir parçası olur.” (Zuhruf 43.36)

Ayetin sonundan başlayalım: Vehuve lehu karîn. Bunu, “o onun gölgesi olur, onun can yoldaşı, sırda sırdaşı olur” diye de anlayabilirsiniz. Yani, kendi büyüttüğü şeytanının yörüngesine girer. Onun uydusu olur. Onun etrafında pervane olur. Ona hizmet eder. Onun hatırını gözetir. Onu razı etmek için can atar. Öyle ki, o artık ikinci kişiliği olur.

Bu ikinci kişilik onun elinde, ayağında, gözünde, kulağında eyleme dönüşür. Günah dediğimiz budur. Bu eylemler toprak gibi kesif olan negatif noktayı besler. O büyüdükçe cehenneme hammadde imal eder. Yani, öz elleriyle cehennemini imal ettiği tohum görevi görür.

Sonunda o hale gelir ki, günah bir huy halini alır. Yani “meleke” olur. Günah meleke haline gelince, o kişi de “gazap meleğine” dönüşür. Adeta zebanisini kendi elleriyle besler. Yörüngesine girdiği şeytanı da ona “cehennemini kolaylaştırır” (92.8-10)

İşin püf noktası, şu sorudur: Şeytan neden ikinci kişiliği haline gelmiştir?

Cevabı ayette: Allah’ın vahyine/zikrine sırt çevirdiği için.

Melekelerinizin sizi koruyan melekler haline dönüşmesi, vahiyle kurduğunuz sahih, sağlıklı ve yakın ilişkiye bağlıdır.

 

Yorum Yaz