Uyku ilahiyatı (1)

İnsan üç unsurdan oluşur: Ruh, nefis ve beden. Ruh melekût alemine, nefis misal alemine, beden mülk alemine aittir.

Bir başka adlandırmayla, Ruh âlem-i lâhuta, beden âlem-i nâsuta aittir. Nefis bu ikisine eşdeğer uzaklıktaki bir çevrim santralidir.

İlahi hayatın tecellileri ruha yansır. İnsan Allah’a ruhun kanatlarıyla yükselir, ruhun ayaklarıyla yürür. Ruhun kanatları kalp, ayakları akıldır. Ruh bedeni, hem doğrudan hem nefis aracılığıyla etkiler. Sevgi, korku, hüzün bu ilişki sayesinde yansır. “Psikosomatik” hastalıklar da böyledir. Melekler bu âleme aittir. İnsanla ilişkilerini ruh üzerinden sağlarlar.

Nefis, bir yönüyle ruha, bir yönüyle bedene bağlıdır. Hem ruhun, hem bedenin etkisi altında kalır. Bedendeki kimyasal değişimler nefis üzerinde etki yapar. Misal alemine ait olan rüyalar ruhtan bir yansıma (rü’ya saliha) olabileceği gibi, bedenden de bir yansıma olabilir (adğasu ahlam). Şeytanlar ve görünmeyen bir takım varlıklar bu aleme aittir.

Bedenle nefis ve ruh arasında, paralel ve çapraz ilişkiler vardır. Bu ilişkilerin bedenin hangi noktalarıyla kurulduğu konusunda sözün sonu gelmez. İrfan ehlinin “süveyda-yı derun” dediği, fizîkî kalbin (bir de metafizik kalp var) elektrik santrali sayılan “Aşof-Tawara Düğümü” bunlardandır. Buna akupunktur noktalarını, beyin (özellikle hipotalamus), kalp, mide ve ciğerde bulunan bazı bölgeleri, kan dolaşımı, sinir, solunum, sindirim ve lenf sistemlerini ve hassaten endokrin salgı bezlerini de dahil edebiliriz.

Bu sonuncusuna giren epifiz, konu başlığımız olan uyku ilahiyatının da nirengi noktalarından biridir. Epifiz, geçen yüzyılda körelmiş ve atıl bir salgı bezi olarak adlandırıldı. Evrimci teorinin dayanaklarından biri olarak sunuldu.

Fakat Descartes tarafından bedenle ruh arasındaki geçiş noktası olarak nitelenen epifizin, şimdilerde, hormonların kontrol merkezi olduğu anlaşıldı. İnsanın yaşadığı mistik hazlar, cezbeler, trans hali, letâifin çalışması, olağandışı bilinç sıçramaları ve psişik akım atlamalarında başat rol oynadığı anlaşıldı. Özellikle meditasyon ve yoga, tütsüler ve üzerlik bitkisi, mistik danslar ve müzikler, buhur ve ayin maksatlı içecekler arasındaki ortak nokta, bütün bu farklı unsurların epifiz bezini ya uyarması, ya da bu bezin salgıladığı hormonlara benzer sonuçlar uyandırmasıdır.

İşte bu nedenle, mistik tecrübeler yaşamak için Müslüman olma şartı yoktur. Ve yine bu nedenle, Mistik tecrübe ve manevi hazlar sadece ruhun nefisteki yansıması değildir. Bedenin nefisteki yansımalarıyla da benzer haz ve cezbeler yaşanabilir. Mesela epifizin salgıladığı melatonin, pinolin, dimetiltriptamin gibi hormonlar insana mistik zevk ve metafizik hazlar verirler. Eskiden bazı evlerin duvarlarını süsleyen üzerlik bitkisinde (Peganum Harmala) bulunan harmin ve harmalin maddesi, epifizin salgıladığı pinolinle aynı yapıya sahiptir. Epifiz bezinin düzenli faaliyette bulunması, sıkıntı, bunaltı, bunama, stres, kanser, yaşlanma, hipertansiyon ve bir dolu psikolojik rahatsızlığa karşı doğal bir koruma sağlamaktadır.

Uzmanların dediğine göre, insana “uykum geldi” dedirten şey, epifiz bezinin faaliyetidir. İlahi bir program gereği epifiz “gece” harekete geçer. Bazılarının uyku hormonu dediği “melatonin” salgılar. Göz kapaklarınızı size rağmen aşağı doğru çeken, işte bu hormondur. Fakat epifiz bezi çalışırken, aynı zamanda pinolin ve dimetiltriptamin gibi moleküller de salgılar. Bunlar, bedene sen dur deyip, onu misal alemine ve ruhani aleme açar.

Gece namazının hikmeti de, işte tam bu noktada ortaya çıkar. Aynı bez, bir taraftan uykuyu bir taraftan bedenin metafizik alemle ilişkisini zorlaştıran unsurları engelleyen kimyasalları salgılar. Ve bu bez en aktif haline gece saat 3 civarında ulaşır. Yani, uykunun en ağır hali, aynı zamanda insanın maneviyata da en yakın halidir. İşte imtihan sırrı da budur.

Manevi hazza ulaşmak için uykuyla savaşmak? “Her zorlukla beraber bir kolaylık vardır? Evet, evet! Her zorlukla beraber bir kolaylık vardır” ayetinin manası da bu olsa gerek. Allah’ın, alemlere Rahmet olarak seçtiği Nebiye (ve onun şahsında tüm müminlere), daha peygamberliğinin ilk döneminde “Ey örtüsünün altına sığınan! Gecenin bir yarısında kalk!” emrini vermesinin nedeni buydu. Bu emirle zımnen şu söyleniyordu: Uykunu denetim altına al! Nefsinin sırtına bin ki, hayatın süvarisi olasın! Nefsinin denetiminden kurtulamayan biri, hayatın denetimini nasıl üstlenecektir?

Ama daha ilginç olanı bu ayetlerin devamında gelen Muzzemmil 6’dır: “Hani şu gece dirilişi var ya; işte o, hem insanın ta iliklerine işleyecek kadar etkili, hem de kavidir.” Gece Kur’an okuma, hem insanı, hem zamanı, hem de mekanı diriltmektir. Ayet bütün bu dirilişlerin tümünü içerir. Burada “okuma” emredilirken, İnsan 26’da “secde” ve “tesbih” emredilir.

Metinde “nâşiete’l-leyl” buyuruluyor: “Gece oluşu, gece dirilişi, gecenin varoluşu, gecenin yaratılışı, gece neşvesi (bu arada, “neş’e”nin de varoluşsal olduğunu öğrenmiş oluyoruz)”. Çok şey söylüyor bu ibare, ama yerimiz mahdut.

Ya şu ayet: “Kendiliğinden bir armağan olarak, geceleyin uykunu bölüp namaz kıl; umulur ki Rabbin seni övülmüş bir makama yüceltir” (17.79) Bazıları “uykunu bölüp teheccüd namazı kıl” diye mana vermiş. Teheccüd kelimesi zaten, “uykuyu bölme” anlamını içerir. Son dönemlerde uyku özerine yapılan bir araştırmanın sonucu ilginçti: “Deliksiz uykunun daha dinlendirici olduğu tezi asılsız çıktı. Bölünmüş uyku daha çok dinlendiriyor.”

Gece boyunca uyuyan, epifizin faaliyetlerinden sadece “uyku” ile ilgili olanından yararlanıyor. Gecenin “neşvesi/dirlişi” olan faaliyetleri ise, “israf” oluyor.

Önümüzdeki yazıda, “Kur’an ve gece” üzerine biraz daha eğilelim.

Yorum Yaz