Teşhircilik – röntgencilik

Bu yazıyı, Bilim Araştırma Vakfı yetkilileri hakkında kartel medyasında çıkan dedikodular üzerine kaleme almam gerekiyordu. İki nedenden dolayı gecikti:

1 Televizyonun haber kaynağı olduğuna inanmadığım için zorunlu haller dışında TV izlemediğim, izlemek zorunda kaldığım zaman ise Müslümanlarla ilgili bir dedikoduya göz-kulak müşterisi olmayı ‘vebal’ bilip ekran kararttığım için.

2 Son haftaların gündemini belirleyen vahşetle ilgili söz söyleme ihtiyacı duyduğum için.

Modern Batı kültürü tam anlamıyla teşhirci bir kültürdür. Bu nedenledir ki, insan bedeni insanlık tarihinin en ‘ilkel’ denilen çağlarında bile bu kadar çırılçıplak teşhir edilmemiş, geçmişte hiçbir uygarlık modernite gibi her türlü ahlaksızlığın alenen teşhir edildiği bir “evrensel günah galerisi” haline dönüşmemişti.

Modern Batı, insanlık tarihinin en teşhirci uygarlığı olma sıfatını hak etse de, bu işi icra ederken, kendi ahlak anlayışına göre belli normlar getirmeyi de ihmal etmemiştir. Ne var ki, Batının içimizdeki kopyaları olan ‘maymun ruhlular’, teşhircilik yaparken hiçbir yasal sınır, ahlaki norm, insani erdem taşımamaktadırlar.

Psiko-patolojik bir sapma olan teşhircilik, ‘İslami’ diye nitelenenler dışındaki tüm medyayı kuşatmış görünüyor. Bireysel hayatlarında bin bir türlü rezaletin yer aldığı en mübtezel takımın işgaline uğrayan medya organları, yalnızca teşhirci ruh hastalarının teşhir güdülerini doyurmasına aracılık etmiyor, aynı zamanda ‘teşhircilik’ sapmasının karşı kutbu olan ‘röntgencilik’ için de kullanılıyor.

İnsanların özel hayatlarına, mahrem alanlarına, yatak odalarına kapıyı kırarak dalmaktan zevk alan ‘teşhirci-röntgenci’ bir medyamızın ve ona yardımcı olan ‘güvenlik’ birimlerimizin olduğunu Aczimendi lideri Müslüm Gündüz’ün kapısı balyozla kırılıp yatak odasına destursuz girildiğinde öğrenmiştik.

Haydi diyelim ki sapık ruhlular ellerine geçirdikleri medya araçlarını röntgenciliklerini tatmin için kullanıyorlar. Ya onlara müşteri olan, onların sattığını alan, onların dudağına kulak verip ekranına göz dikenlere ne demeli? Onlar nerelerini tatmin ediyorlar? Üstelik Kur’an: “la tecessesû: hata ve ayıpları araştırmayın”, yani bir bakıma “röntgencilik yapmayın” derken?

Bu işin bir yanı.

İşin bir başka yanı daha var ki, o daha vahim: Olumsuz her haberi, haberin kaynağını, o kaynağın malum ahlaki standardını göz ardı ederek inanmaya yatkın marazi bir ruh hali… Evet, mü’minin mü’mine suizannından söz ediyorum.

Suizan haramdır

İnsanlığın değişmez değerlerinin tümünün ortak adı olan İslam’ın insanda gerçekleştirmek istediği amaç, insandaki iyilik potansiyelini tam kapasite kinetize etmektir. Kur’an “bir: Erdem” ve “ihsan: Saf iyilik ve yararlılık” derken, insanın insanlığına atıf yapmaktadır.

İnsanın kendisini iyilik ve erdem testine tabi tutacağı en kestirme yöntem, başkalarına ilişkin haberler karşısında gösterdiği ilk ve ani tepkilerdir. Çünkü kişinin başkaları için neyi istediği, iyi olanı mı kötü olanı mı arzu ettiği, kendisi için istediğini başkaları için de isteyip istemediği ancak bu yolla test edebilir.

Aynı inancı paylaştığı birileri hakkında duyduğu olumlu haberlere tereddütle ve ihtiyatla yaklaşan bir insanın, bu duyumların olumsuz olması halinde kabullenmeye, ihtiyatsız onaylamaya, en azından daha az tereddüt göstermeye hâzır ve nâzır olması, ahlaki ibresinin kötüden yana olduğunun göstergesidir.

Kendi inanç dünyasına mensup insanlar için olumsuz habere yatkın bir kulağa sahip olmak, duygu ve düşünce marazının işaretidir. Bu başkaları için kötüyü isteyen hastalıklı bir ruh halidir ki, böyle bir duygu dünyası kardeşine beddua etmekten farksızdır.

Kaldı ki, bir mü’min hakkında gelen olumsuz haberden önce, o haberin kaynağını araştırmayı emreder Kur’an ve der ki: “Eğer bir sapkın (fasık) size bir haber getirirse, onu araştırın; yoksa bilinçsizce bir takım insanlara karşı kötülük eder yaptığınızdan dolayı ilerde pişman olursunuz.” (49.6)

Unutmayınız, ayette “fasık” olarak zikredilen isim, genel kabul gören tanıma göre ‘sahabe’ sayılabilecek biridir. Eğer, böyle birinin olumsuz haberi dahi araştırılmayı gerektiriyorsa, ya bir hakikat inkarcısının, işi gücü Allah’la savaşmak olan odakların, küfrünü her fırsatta kusmaktan çekinmeyen özel ve tüzel kişilerin getirdiği haber neyi gerektirir?

Taberi, tecessüsü yasaklayan Hucurat 12’nin tefsirini yaparken Hz. Peygamber’den şöyle bir hadis nakleder: “Mü’minin mü’mine kanı, malı, ırzı ve suizannı haramdır.”

Aslında, tüm problem “zann” yani “kesin bilgiye dayanmayan subjektif görüş”ten kaynaklanmaktadır. Onun içindir ki adı geçen ayette Kur’an, inananlarına topyekun bir çağrıda bulunarak “Ey iman edenler! Zannın birçoğundan kaçının, çünkü bazı zan günahtır” der.

Hz. Peygamber’in sevgili eşi Aişe (r) Medine aristokrasisinin ileri gelen ikiyüzlü çetebaşısı tarafından atılan iftiraya maruz kaldığında, inananlarından bu ahlaksız saldırıya karşı kendiliğinden bir tepki ortaya koymaları gerektiğini azarlayıcı bir üslupla dile getirir Kur’an: “Böyle bir söylenti işittiğiniz zaman, siz inanan erkek ve kadınların birbirleri hakkında hüsnüzan besleyip de “Bu düpedüz bir iftiradır!” demeleri gerekmez miydi?” (24.12)

Yüzyılımızın büyük İslam düşünürü Malik b. Nebi’nin dediği gibi, modern cahiliyyenin imana karşı vazgeçemediği savaş yöntemlerinden biri iftira ve karalama silahıdır.

Veyl olsun bu tür cinayetlere tetikçilik yapanlara!

( 31 Ocak 2000 )

 

Yorum Yaz