Eski film bitti, şimdi yenisi vizyonda

“Allah yokmuş gibi konuşmak günahtır.” Böyle bitirmiştik bir önceki yazıyı.

Ondan öncekinde ise “Allah dilerse, dinine bir kafir eliyle de yardım eder” hadisini hatırlatmıştık.

Bunlar arasındaki irtibatı göstermek için biraz geriye, artık bir modern çağ hurafesi haline getirilen ve mitleştirilen modern Batı’nın üzerinde durduğu temellere inmemiz gerek.

Batı modernizminin birden çok teslisi (üçleme) var. Bunlar arasında mutlaka olması gereken bir teslis de şu: “Bireycilik-din/kilise-ulus devlet”. Bu teslis, “cemaat-kilise- feodalite” yerine ikame edilmişti.

Batı modernizmi “cemaatin” yerine “bireyi” koydu. Bilhassa Müslüman Doğu ile tanıştıktan sonra özellikle “Barbar Batı” klan hayatından “cemaat” hayatına geçti. Bu Batı’nın Müslüman Doğu’yu taklit ettiği tek nokta değildi. Buna muvazi olarak eğitim sistemleşti ve o güne kadar Manastır’larda kapalı bir örgüt havasını koruyan Kilise, kendisine bir zemin arayan yoksul kitlelerle “cemaat” düzleminde buluştu. Modernizmle beraber, bireycilik, cemaatin alternatifi olarak devreye sokuldu. Aynı süreçte benzer bir yol izleyerek dine/kiliseye karşı laisizm geliştirildi, feodal yapı yerini ulus devlete bıraktı.

Modernizm sonrası yeni dönemde Batı “amentü” tazeliyor. Modernlik sonrası çağda Batılı değerleri temsil ettiği iddiasıyla ortaya çıkan küresel egemen güç “bireyciliğin” yerine küresel kapitalizmin öncülüğünde yepyeni formatıyla bir “cemaatçiliği” ikame etmeye çalışıyor. Bunlar arasında uluslar üstü “marka cemaatleri”nden “çıkar cemaatleri”ne kadar bir dolu cemaat tipi sayabiliriz.

Batı laisizmi kendi zehirine panzehir olarak icat etmişti. Kilisenin şerrinden ancak laisizm yoluyla korunabileceği zehabındaydı. Fakat laisizm kendi vatanında sadece dini ve kiliseyi değil, aynı zamanda ahlakı ve değerleri de bitirdi. Modern Batı ahlaki yoksullaşma ve değer aşınması sorununu dikkate almayabilirdi. Fakat bu sorun, şimdilerde nüfus sorununa dönüştü ve işte bu onları fena halde korkutuyor. Çünkü bu bir “beka” sorunu ve modernler bu sorunla baş edebilecek araçlardan yoksunlar.

Küresel gücün laisizme yüz vermeyen tavrının temelinde işbu gerçek yatıyor. Egemen gücün Brzezinski ve Huntington gibi kalburüstü akıldanelerinin uzun bir süreden beri “laisizm” yerine “ahlaki değerlere ve dine” vurgu yapmaları sebepsiz değil. ABD’nin işin edebiyatını yaptığını sananlar yanılıyorlar. Protestan ahlakı yeniden hayata dönüyor.

Osmanlı’yı yıkana kadar uğraşan Batılılar, bunu Osmanlı topraklarında ektikleri ulusçuluk tohumlarıyla başardılar. Osmanlı topraklarında daha 19. yüzyılın ilk yarısında ulusçuluğun kalelerinden biri Beyrut Amerikan Üniversitesi idi. Türk ulusçuluğu, Ermeni ulusçuluğu, Arap ulusçuluğu, Kürt ulusçuluğu, Bulgar ulusçuluğu, Arnavut ulusçuluğu… Şimdi aynı güçlerin günümüzdeki mümessili olan ABD ulus devlet konseptini değiştirmek için kolları sıvadı ve yine kendi uygarlığına ait olan eski senaryonun yerine yenisini yazıyor.

Türkiye bu senaryonun tam göbeğinde… Türkiye’yi dün Batı yörüngesine sokmak için kendilerine verilen her rolü güle oynaya kabul edenler, şimdiki rol işlerine gelmediği için çıngar çıkarıyorlar. Bu rol belli. Dün Türkiye’ye azgın azınlık kullanılarak dayatılan militan laisizm, yeni role uymuyor belli ki. Bu kesin değiştirilecek. Bizim militan laiklerin iki gözü iki çeşme olmaları bundan. Dün laikliği dayatan Batı’nın beleş misyoneriydiler, bugün ise aynı uygarlığın mümessili zorla verdiği rolü geri istiyor. Bizim azgın azınlık vermem de vermem” diye diretiyor ve bunu yaparken de “milliyetçilik” pozlarına yatıyor.

Egemen güç dün bu ülkeye dayatılan “militan laik” rolünü alıp yerine ne verecek?

Elbette Hristiyanlık verecek hali yok. Çünkü bu mümkün değil. Eğer bu şimdilerde mümkün olmuyorsa, onlar bunun suçunu Müslümanlardan çok bu ülkeyi İslam’dan koparma görevi verdikleri Laik-Kemalist sınıflara yüklüyorlar. Doğrusu da bu. Çünkü bu ülke hala Müslüman ise, bu, kendilerine bu ülkenin İslam’la ilişiğini kesme rolü verilen malum sınıfların başarısızlığıdır. O halde bugün onların “Rolümüzü vermek sizin elinizde ama almak sizin elinizde değil” demeye gelen sahte direnişlerinin hiçbir kıymet-i harbiyesi yok.

Amerika bu ülkeye tahmil edilen “militan laiklik” rolünü alıp yerine “İslam’ı” koymak istiyor. Adamlar dünyanın gidişatını iyi okuyorlar ve yeni proje bunu gerektiriyor. ABD kendisi için dindarlaşmayı hedeflerken sizi dinsizleştirmeye zorlaması hem ikna edici değil, hem de akılcı değil. Modernizm iflas etti. Onun teslisi olan bireycilik, laisizm ve ulus devlet iflas etti. Ric’at var. Nasıl olsa kimse ABD’yi geriye döndüğü için “irtica” ile suçlayamaz.

Militan laikler ve Kemalistler istemese de, ABD iplerini çekecek. Bu ülkenin başına kendi elleriyle sardıkları bu unsurlardan bu ülkeyi yine onlar kurtaracak. Zımnen diyor ki: “Eski film bitti, yeni senaryoda size rol yok; marş marş, herkes yerine!”

İyi de, bunun yerine getireceği “İslam” nasıl bir İslam olacak?

Tabi ki Allah’ın dini olan “dîn-i mübîn-i İslam” olmayacak bu. Elbette “şibih İslam”, yani “kitabına uydurulmuş” İslam olacak. Onlar buna “ılımlı İslam” diyorlar. Bundan 16 yıl önce bir dergi benimle “Amerikancı İslam” üzerine söyleşi yapmıştı. Söylediklerim aynen bugün için de geçerli. 16 yıl öncesiyle 16 yıl sonrası arasındaki fark “Amerikancı İslam” ile “Amerikan İslam’ı” arasındaki fark, hepsi bu. İkinci senaryoda “halife” bile olabilir.

Müslümanlar içerisinde yeni role ilişkin iki tavır var. Yazının başında göstermeyi vaat ettiğimiz irtibatla birlikte, bu iki tavrın sorgulamasını da gelecek yazıya bırakalım.

 

Yorum Yaz