Mutlu azınlık “görev” başında

Mutlu azınlığın şom ağızlı medyası pusuya yattı. Kimi nalına, kimi mıhına vuruyor.

Kimi davulunu, kimi kasnağını dövüyor. Bir kısmı da ne şiş yansın, ne kebap sönsün havalarında.

Dün ağız dolusu küfrettiklerine bugün övgüler düzmeleri karşısında, “yakışır haspaya” demekten gayrı söylenecek söz yok.

Fakat bütün bunlara rağmen içlerindeki kini kusmak için fırsat kolladıkları da her hallerinden anlaşılıyor. Kimileri daha üçüncü gün dişlerini göstermeye başladı. Gerisi ise pusuda bekliyor.

Onları anlıyorum.

Alanları her geçen gün daralıyor. Bu ülkede şu bir kuraldır: Milletin alanını genişleten her çıkış, mutlu azınlığın alanını daraltacaktır. Siyasette, ekonomide, bürokraside ve daha birçok alanda böyle bu… Renklerinin neden bu kadar soluk olduğundan da mı anlamıyorsunuz? Seçim ertesi malum medyada boy gösteren mutlu azınlık mensuplarının yüzleri, mor renk galerisiydi.

Malum zümreler, son seçimlerde milletin silindir gibi ezip geçişini de kendi alanlarının daraltılması şeklinde okudular. Aslında, pek de haksız sayılmazlar. Millet, kendini yok sayanlara, bulduğu her fırsatta tokat vurdu ve vurmaya devam edecek.

Çünkü millet, mutlu azınlığın saadetinin kendi felaketi pahasına olduğunun fena halde farkında. Kendi başına basarak yükselenleri tepesinden atmak için bulduğu her fırsatı değerlendiriyor. Daha ne yapsın, ne yapabilir ki?

Son seçim zaferinin kahramanı bu ülkenin itilmiş kakılmışlarıdır. Dışlanmış ve horlanmışlarıdır. Seçimin mağlubu ise tüm unsurlarıyla 28 Şubat lobisidir. Tamam, bunu dillendirmek bazılarının canlarını acıtıyor ama ne yapalım ki bu böyle. Bu gerçeği hakikatin hatırına söylemek durumundayız.

Milletin desteği umduğuna kavuşmaktan çok nefret ettiğinden kurtulmak üzerine kuruludur. İstediğini elde etmekten çok, istemediğini defetmek arzusu bu… Zaten umduğu her şeye, öyle hemen kavuşamayacağının da farkında…

Fakat bu farkındalık, sonsuzca kredi anlamına gelmiyor. Millet, eğer desteklediği kadroların, oyu kendilerinden alıp aklı mutlu azınlıktan almaya başladığını görürse, ilgisini gevşek bulduklarından çekip daha sıkı birilerine yöneltecektir. Bundan kimsenin kuşkusu olmasın.

Bunları neden söyledim?

Baksanıza, Ak Parti’ye ve onun temsil ettiği çizgiye ömrü billah tek oyu nasip olmamış olanlar başladılar akıl vermeye. Kerameti kendinden menkul bu çok bilmişler güruhu, akıllarını da oylarını verdikleri yere verseler ya.

Desteklemedikleri, ne desteği, tüm gayretle köstekledikleri bir siyasal hareketi yönlendirmek istemelerine ne dersiniz? Ben diyeyim pişkinlik, siz deyin yüzsüzlük. Sahi mutlu azınlığın temsilcisi olan bu beyler, alemi kör herkesi sersem mi sanıyorlar?

Suret-i haktan görünüp, Ak Parti’ye servis vermeye kalkıştıklarına bakmayın siz. Şu anda alttan alta neyi nasıl karıştıracaklarının planlarını yaptıklarından adım gibi eminim. Ak Parti kurmaylarını bu mutlu azınlığın iğva ve desiselerine karşı uyanık olmaya çağırmak bizim öncelikli görevimiz olacak. Bu açıdan gözümüz hep üzerlerinde olacak. Gönlümüz ve dualarımız kiminleyse, gözümüzün de onlar üzerinde olmasından daha doğal ne olabilir?

Ak Parti’yi kimliksiz ve kişiliksiz bırakma çabaları, behemehal boşa çıkarılmak zorundadır. Bu zümrelerin onu tanımak gibi bir dertleri yok ve hiçbir zaman da olmadı. Onlar dertlerinin “tanımak” değil “tanımlamak” olduğunu, Ak Parti’nin adına yönelik tasarruflarıyla, daha ilk etapta gösterdiler.

Bu, mutlu azınlığın, kendisini mutlak merkez gören şımarıklığının bir sonucu… Onları kendi şımarıklığıyla baş başa bırakıp kimlik ve kişiliklerine sahip çıkmaksa, Ak Parti kadrolarının yükümlülüğü.

“Siz kimsiniz?” sorusu karşılıksız kalırsa, “Kim yaptı?” sorusu tüm anlamını yitirir. “Kim yaptı?” sorusu anlamını yitirirse, ne yaptığınızın da pek bir kıymeti kalmaz.

Akıl hocası “mutlu azınlık” olanların hal-i pür melalini, milletçe izliyoruz.

 

Yorum Yaz